- zete.com
Kürt hareketinin Zeydan, Bucak vb, aileleri- aşiretleri kendi bünyesine katarken, hakiki bir yüzleşme süzgecini de işletmesi ve gelecekte bu birliğin yine siyasî çıkarlarlarca kolaylıkla berhava olabilmesinin önüne geçmesi gerekiyor. Aksi halde “birlik” zannedilen gelişme, taktiksel bir “koalisyonun” ötesine geçemeyebilir.
Birkaç gün evvel, yuksekovahaber.com sitesinde okuduğum bir haberde şöyle deniyordu: “BDP, Xırvate (Büyükçiftlik) Beldesi Belediye Başkan adayı Rüştü Zeydan’ı basına ve kamuoyuna tanıttı.” BDP’nin “tanıttığı” Rüştü Zeydan ve ailesi 1990’lı yıllar boyunca boyunduruklarındaki Pinyaniş aşiretini Kürt hareketine karşı silahlandırmak üzere koruculaştırmıştı. Fakat Zeydan’ın haberde yer verilen sözlerini okuyunca yaşadığım şok daha da katmerlendi: “Çok değerli dava arkadaşlarım, öncelikle Sayın Öcalan’ın, şehit ve şehit aileleri, cezaevinde bulunan bu hareketin bütün kademelerinde mücadele edenlerin önünde saygı ile eğiliyorum.”
İsmi Yüksekova Çetesi’ne karışmış olan Ali ihsan Zeydan da bir süre önce ailece BDP’ye katılarak benzer sözler sarfetmiş ve Kürtler için birlik günü olduğunu ifade etmişti. Zeydan ailesinin bu “dönüşü” üzerine aklıma liseli yıllarda yaşadığım bir tanıklık geldi.
Otomobil bagajında mitinge
24 Aralık 1995’teki genel seçimler öncesinde HADEP’in Hakkâri mitingine gitmek için Yüksekovalılar seferber olmuştu. Hava soğuktu ve Hakkâri’ye gitmek için araç bulmak neredeyse imkânsızdı. Otomobiller, dolmuşlar, otobüsler, kamyonlar dolusu insan Hakkâri’ye akın ederken, biz liseli iki kafadar da ortalıkta epeyce dolandıktan sonra “iyi bir yurtseverin” otomobilinin bagajında kendimize yer bulabilmiştik. Özel harekâtçıların koridor başlarını tuttuğu lisedeki sınıfta aynı sırada oturan ikisi yoksul üç arkadaştık. Zengin arkadaşımızın akrabası HADEP’in mühim adamlarından biriydi. Haliyle onun mitinge bagajda gelmesi söz konusu olamazdı. Konvoy Hakkâri’ye doğru hareket ederken ilçe çıkışına doğru zengin arkadaşımızın şoför mahallinde oturduğu, arka koltukları boş olan otomobilin, konvoyun önüne geçmek için hızlandığını gördük. Lisedeki sıra arkadaşımız bizi bagajda gördü, zafer işareti yaptı ve geçti. Tam o sırada, korucu aşireti Pinyanişilerin reisi ve halka korku salan Zeydan ailesinin evlerinin yanından geçiyorduk. Soğuktan titreyen arkadaşım bir eliyle Zeydanların evini, diğeriyle de arkadaşımızın otomobilini işaret ederek şunu söyledi: “Bak, gün gelecek ve Kürdistan kurulacak. Bunlar yine bu lüks evlerde, şunlar da yine lüks arabalarda olacak. Biz de yine bagajlarda…” O zamanki ateşli militanlığımla “bu hiçbir zaman olmayacak, çünkü kimsenin lüks arabası ve villası olmayacak” dediğimi hatırlıyorum… Aradan tam 19 yıl geçmiş. Kürdistan henüz kurulmuş değil ama villadakilerle otomobildekiler, arkadaşımın öngördüğü üzere bir araya gelmişler.
Birleşmenin ektiği ayrışma tohumları
Kürt hareketi daha önce kendisine cephe almış farklı eğilimlerdeki Kürtleri de bünyesine katma çalışmalarını sürdürürken, kendi yapısını da dönüştürmüş oluyor. Yerel seçimler öncesi “demokratik özerklik” projesini fiilen uygulamaya sokmak için olabildiğince fazla belediye kazanmaya odaklanmış olan BDP, yerel yönetimlerin demokratikleşmesi açısından belediye başkanlığında da eşbaşkanlık sistemine geçmeye hazırlanıyor. Böylece hem kadınların siyasete katılımı artırılacak hem de başkanın tek başına karar vermesinin önüne geçilecek. Bu, Kürt hareketinin bir yandan Ankara’da toplanmış olan gücün yerele dağıtılması mücadelesinin bir parçası ama esas olarak hareketin kendi içinde de demokratikleşme kanallarını daha fazla açmasına vesile olabilir. Ancak tabanını genişletme çabaları sırasında bünyesine kattığı yeni kesimlerle herhangi bir hesaplaşma yaşanmaması, ileride hareket içinde farklı ayrışmaların tohumlarını da ekiyor.
Öte yandan Yüksekova’daki bir beldeden Rüştü Zeydan’ın aday gösterilmesinin “genişlemeyle” pek ilgisi de yok gibi görünüyor. Zira AKP’nin seçimlerde en çok hezimete uğradığı Hakkâri, Kürt hareketinin gücünün en tartışılmaz olduğu yer. 2011 seçimlerinde BDP’nin bağımsız aday gösterdiği üç milletvekili toplam yüzde 79,8 oy alırken, AKP’nin oy oranı yüzde 16.42’ydi. 2009 yerel seçimlerinde ise DTP’nin oy oranı yüzde 80.2 iken AKP’nin aldığı oy yüzde 15.1’di. Kürt hareketinin Anayasa referandumunu boykot etmesi üzerine Hakkâri’deki 128.457 seçmenden sadece 11.634’ü oy kullandı. “Evet” diyenlerin sayısı ise 9.910 kişi. AKP’nin Hakkâri’deki taşıyıcısı, 1990’lar boyunca DYP’li olan Pinyaniş aşiretinin başındaki Zeydan ailesiydi. AKP’nin daha sonra Zeydan ailesine sırtını döndüğünü biliyoruz. Zira Pinyaniş aşireti giderek Kürt hareketine yaklaştı ve Zeydan ailesinin direktifleri doğrultusunda AKP’ye oy vermekten vazgeçti.
Birlik aslında koalisyon mu?
Devlet OHAL’den ve dolayısıyla yerel tetikçilerden medet ummaktan vazgeçerken Kürt hareketi de olabildiğince güçlenince, bölgede çok sayıda benzer aile/ağalık ciddi bir nüfuz ve itibar kaybı yaşadı. Tutundukları tek dal olan devlet de onlara sırtlarını dönünce Kürt hareketine yaklaşmaları elbette kaçınılmazdı. Fakat bu yakınlaşmanın belli bir hesaplaşma olmadan gerçekleşebilmesinin, üstelik de ağalık üzerinden elde ettikleri makamları BDP çatısı altında da elde edebilmelerinin bagajlarda BDP mitinglerine giden kesimlerde nasıl bir tesir uyandıracağı şimdilik meçhul.
Kirli savaşın aktörü, devletin bölgedeki uzantısı aile/ağalık/aşiretlerin Kürt hareketine dâhil olmasından devletin kendine epeyce mesaj çıkarması gerekir. Ama Kürt hareketinin, geçmişin hesabını bu mesaja kurban etmemesi de gerekir. Devlet eliyle karşı karşıya getirilmiş olan Kürtlerin yeniden barışması, çözüm süreci açısından son derece önemli ve takdire şayan bir gelişme. Ancak Kürt hareketinin Zeydan, Bucak vb, aileleri- aşiretleri kendi bünyesine katarken, hakiki bir yüzleşme süzgecini de işletmesi ve gelecekte bu birliğin yine siyasî çıkarlarlarca kolaylıkla berhava olabilmesinin önüne geçmesi gerekiyor. Aksi halde “birlik” zannedilen gelişme, taktiksel bir “koalisyonun” ötesine geçemeyebilir.