- Radikal
Rusya'nın Esad'ın gitmesi gerektiği üzerinde anlaşmadan ABD ile Esad'sız bir Suriye üzerinde nasıl anlaştığı pek içinden çıkılır bir şey değildir.
Türkiye’nin Suriye politikasının (göçmenlere dair insani yönünü değil) siyasi yönünü eleştirenlerdenim.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, Batı’da hâkim olan “Beşar Esad’ın yerine IŞİD geçer” endişesine karşın ‘Esad gitsin sonrasını hallederiz’ bakışını, sırf güya “ılımlı muhalif” diyerek yolda görseniz selam vermeyeceğiniz gruplara destek verilmesini çözümün değil, sorunun parçası olmak sayıyorum.
Ama Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 28 Eylül’deki Birleşmiş Milletler konuşmasında Esad’a verdiği açık destek siyasi ve vicdani ölçülerle kesinlikle kabul edilir bir şey değildir.
***
İtiraf edeyim ki, Rusya bir “dış oyuncular” konferansı önerdiğinde, bunun Rusya hesabına bir özeleştiri olabileceğini, Rusya’nın bunu Esad sonrası Suriye’ye gerçekten bir geçiş olarak önermiş olabileceğini düşünmüştüm; beyanlar bu yöndeydi.
Oysa Esad’ın geçiş döneminin parçası olmasını önermekle, bu geçiş döneminin de Esad’ın yönetiminde olmasını önermek arasında dağlar kadar fark vardır.
Davutoğlu’nun tanımı o açıdan doğrudur, bu geçiş dönemi, adı üzerinde, Esad’sız bir Suriye’ye geçiş dönemidir. Bunun Esad yönetiminde olması gerektiğini söylemek akıl ve vicdanlarla alay etmek sayılır.
***
Rusya liderinin “Bırakalım Esad’ın geleceğine Suriye halkı karar versin” demesi bu noktada açık demagojidir, laf ebeliğidir.
Duyan, Suriye’de son dört yılda 300 bine takın insan ölmemiş, iki milyonu Türkiye’de olmak üzere beş küsur milyon insan ülkeden kaçmamış, bir o kadarı ülke içinde evini yurdunu terk etmek zorunda kalmamış, Esad ülkesinin büyük bölümünü kontrol edemez hale düşmemiş ve ülkede serbest seçimler yapılabilir bir durum var zanneder.
Hal böyleyken geçiş dönemini Esad’ın yürütmesini önermek açıkçası Suriye’deki felaketin devamına pek de itirazı olmadığını söylemek gibidir.
***
Putin’in ABD Başkanı Barack Obama ile çok şey beklenen BM görüşmelerinin sonucu belki de bu yüzden “Suriye’nin geleceği üzerinde anlaştılar, Esad’ın geleceği üzerinde anlaşamadılar” diye yorumlandı dünyada genel olarak.
Rusya’nın Esad’ın gitmesi gerektiği üzerinde anlaşmadan ABD ile Esad’sız bir Suriye üzerinde nasıl anlaştığı da pek içinden çıkılır bir şey değildir.
Obama BM konuşmasında Esad’ı bir “tiran” olarak hedefe koydu, Suriye’nin mutlaka bir “yeni lidere” ihtiyacı olduğunu vurguladı.
***
Esad’ın (çıkışındaki rolünü yok sayamayacağımız) IŞİD’i işaret ederek, “Ben hiç değilse İslamcı olmayan bir diktatörüm” tezgâhı açarak yaptığı fırsatçılığa Rusya’nın verdiği destektir onu yaşatan.
Hayır, İran’ın rolünü görmezden geliyor, küçümsüyor değilim.
Ama BM Güvenlik Konseyi’nde veto gücü olan bir Rusya’nın desteği olmaksızın, İran Lübnan ve Irak’taki Hizbullah’ı da harekete geçirerek ne yaparsa yapsın, Esad’ın çok uzun süre dayanamayacağı ortada.
***
Rusya bunu neden yapıyor? Ortadoğu hep kaynasın, petrol fiyatları düşmesin diye mi?
Kürtler hiç rahata kavuşmasın hep savaşsınlar, savaştırsınlar diye mi?
Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki tek askeri üssü olan Tartus’u korumak, böylelikle Türk boğazlarından akan ve AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyetinde liman bulan lojistik desteğe dayanarak bölgedeki varlığını sürdürmek için mi?
Esad düşerse IŞİD’in o özgüvenle Orta Asya ve Kafkaslarda yayılacağından, kendisini tehdit eder hale geleceğinden duyduğu endişe mi?
***
Yoksa bunların hepsinin bir payı var mı? Ama öyleyse bile doğru bir strateji gibi görünmüyor.
Esad, Putin’in desteği olmadan uzun süre ayakta kalamaz.
Ama Putin, Esad’ın yükünü, sorumluluğunu daha ne kadar taşıyabilir, nereye kadar taşıyabilir?