- Sendika.org
Doksanlı yılların ortalarında olsa gerek, babamın işlettiği kahvehaneye Romanyalı bir kaçak gelmişti. Emil… Soyadını bilmem.
Holivud’un anti-komünist kara propaganda filmleri vardır ya; “baskıcı” komünist rejimlerden kaçıp “özgürlükler ülkesi” Amerika’ya sığınanların dravdan hikayeleri anlatılır (bkz. Moscow on the Hudson). Emil, tam tersine, komünizmden değil kapitalizmden kaçıyordu. Vize süresi dolmuştu fakat geri dönmek istemiyordu.
Ressamdı Emil. İnanılmaz bir yeteneği vardı. Geceleri kahvenin alt katına tual setini kurup boyadığı Ayvazovski tablolarını Etiler’deki galerilere 300-500 dolara verir, galeriler de bu çakma tabloları platin saçlılara 3000-5000 dolara satarlardı.
O zamanlar ortaokuldayım, dünyadan pek haberim yok. Bir akşam “Neden kaçıyorsun?” diye sordum Emil’e, “İş yok Romanya’da, ne yapayım? Karım aldı çocuğu, terk etti beni. Para yok.” dedi. Muhabbete devam ettik:
– Kim bir ressama iş verir ki? Romanya küçük yer, piyasa yok.
– Peki neden ressam oldun o zaman?
– Sosyalizm varken oldum. Çocukken belediyelerde zorunlu sosyalleşme vardı hafta sonları. Kimisi satranç seçiyordu, kimisi atletizm… Ben de resim seçtim, sonra da ressam oldum işte… O zamanlar maaşımız vardı tabii. Her şey ücretsizdi. Mesela (pırıl pırıl dişlerini göstererek) dişçiye gidiyordun, kimliğini göstermen yeterliydi tedavi olman için. Sonra işte darbe oldu, kapitalizm geldi. Her şey paralı oldu. Zaten “CIA ajanları darbe yapacak” diye söylenti dolaşıyordu yıllardır.
– …
– Her şey özel olunca ressamlar, sporcular, öğretmenler hep işsiz kaldı. Burada (İstanbul’da) en azından galeriler filan var bak.
Herhalde ilk o zaman anlamıştım kapitalizmle sosyalizmin farkını. Duvar yıkılınca doksanlı yıllarda Doğu Avrupa’daki insanlar ilk defa tanıştıkları, işsizlik, sefalet, fakirlik, gelir dağılımı adaletsizliği, krizler ve savaşlar yaratan kapitalizmden kaçıyorlardı. Ne kadar dramatik…
Korkut hocanın bir yazısında geçiyordu; eski bir Sovyet cumhuriyetinden bir fabrika işçisi bizzat yaşadığı emekçiler toplumunun çözülüşünü şöyle özetliyor: “Herkesin işi vardı. Okul ve mesai saatlerinde sokaklarda yaşlılar dışında kimseyi göremezdiniz. Rusya dağıldı. Fabrika kapandı. Hepimiz işsiz kaldık. Çocukları okuldan aldım. Perişan olduk.”
Romanya’da bir hayalet dolaşıyor, Çavuşesku’nun hayaleti…
Verilerle konuşalım, ortada çeşitli kanallardan çok sayıda anket çalışması var. Romanya’da INSCOP araştırma şirketinin 1055 kişiyle yaptığı (ki Romanya nüfusuna göre geniş bir örneklemdir) 2014’te sonuçları açıklanan ankete göre halkın yüzde 47.5’i Çavuşesku hakkında pozitif düşünürken yüzde 46.9’u negatif düşünüyor, gerisi ise çekimser. Aynı ankette halkın yüzde 44.7’si komünizmin Romanya için iyi bir şey olduğunu düşünüyor. Bu oran komünizmi daha çok yaşayan 50-64 yaş arasındaki yaşlılarda yüzde 50’ye, 64 ve üzeri yaşlılarda yüzde 51.7’ye kadar çıkıyor. Halkın yüzde 44.4’ü 1989’daki (yani komünizmdeki) yaşam koşullarının bugünkünden daha iyi olduğunu düşünürken, sadece yüzde 33.6’sı daha kötü olduğunu ve yüzde 15.6’sı da aynı kaldığını söylemiş. Bu oranları düşünürken 20 yıllık anti-komünist ve pro-kapitalist propagandayı da hesaba katmak gerekir. Anketin tam sunumuna bu linkten ulaşabilirsiniz.
Başka bir araştırma şirketi IRES’in sonuçları daha da kuvvetli. Halkın yüzde 54’ü komünizm altında daha iyi standartlarda yaşadıklarını beyan ederken sadece yüzde 16’sı komünizmde daha kötü şartlar altında yaşadıklarını söylemiş. En çarpıcı sonuç ise Romanyalıların yüzde 66’sının eğer yaşasaydı son seçimde Çavuşesku’ya oy vereceğini söylemesi. Resmen başkanlık sistemi, bizimkisi duymasın.
2010 yılında CSOP’un IICCMER desteği ile yaptığı bir başka anketin sonuçlarına göre ise halkın yüzde 61’i komünizmin iyi bir fikir olduğunu savunuyor. Üstelik bu oran 2006’da yüzde 53 imiş. Yani komünizme yönelik sempati hem çoğunlukta hem de hızla artıyor. Bu sempatinin sebepleri ise yüzde 62 ile daha iyi iş imkanları, yüzde 26 ile daha iyi yaşam koşulları ve yüzde 19 ile ev sahibi olma olarak sıralanmış ki aslında üçü de birbiriyle ilintili sebepler. Komünizmin olumsuz yanlarına dair soruya ise en yüksek oranlar yüzde 9 ile özgürlük kısıtları, yüzde 7 ile diktatörlük, yüzde 2 ile terör iklimi olurken fakirlik ve gıda eksikliği sadece %2 tarafından belirtilmiş. Herhalde aynı soruyu bugün kapitalizm için sorsak aynı cevaplar çok daha yüksek oranlarla verilir. Üstelik bu anketi yapan IICCMER (Institute for Investigating the Crimes of Communism and the Memory of Romanian Exile), kapitalist devlet tarafından fonlanan ve o dönemdeki suçları yansıtarak komünizmin ne kadar ‘şeytani’ bir düzen olduğunu halka pompalamak maksatlı araştırmalar yapan bir kurum. Zaten şirket “maalesef hala komünizmi nostaljiyle ananlar var” sonucunu çıkararak “Komünist Diktatörlük Müzesi” kurup “Komünist Rejim Kurbanlarını Anma Günü” diye bir milli bir gün ilan edilmesinin gereğini hükümete iletmiş. Yani resmen “aradan geçen 20 yılda halkın beynini kapitalizmle tam yıkayamamışınız, hala komünizmi isteyenler var, biraz daha ideolojik baskı gerekli” diyorlar. Ne kadar trajikomik…
Dünyanın en büyük kara propagandalarından biri
Kapitalist darbe Timişoara’dan başlamıştı (Bükreş’in Doğusu filminde dönemin esprili bir tasviri yapılıyor). O zaman hem halkın bir kesimi, hem ordu, hem parti içindeki bazı elitler Çavuşesku’ya sırtlarını dönmüşlerdi. Batı medyası tarafından Soros sponsorluğunda içeri sızdırılan kapitalizm ve serbest piyasa propagandası insanlara özgürlük, tüketim ve Amerikan rüyası vaat ediyordu. Tabii bu ideolojik bombardıman hiçbir zaman krizlerden, açlıktan, evsizlikten, sefaletten, işsizlikten, ağır çalışma koşullarından bahsetmez. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş. Evet o zamanlar bu bombardımana maruz kalan halkın önemli bir kısmı Amerika gibi olacaklarını zannederek kapitalizmi istemiş ve sokaklara dökülmüştü. Ama kapitalizmle geçen 20-25 yılın ardından vaatlerin boş olduğu görüldüğü için halk şimdi kapitalizme sırtını dönüyor, haklı olarak.
Romanya, sanayileşme atılımları yapan bir ülkeydi. Mesela o dönemde, ithal ikâme politikasıyla, Dacia diye bir otomobil üretip yüksek kâr marjlarıyla Avrupa’ya sattılar. Kapitalizm geldikten sonra, 1999 yılında, bu markayı Renault satın aldı; hâlâ yeni modeller üretip satıyor ama kârlar artık Romanya’ya değil Fransa’ya gidiyor. Herkesin işi vardı. Sendikalar etkiliydi. Ücretsiz kreşler, her mahallede kütüphaneler vardı. Suç oranı düşüktü… Çavuşeskuların çocukları işadamı, girişimci, pazarlamacı veya CEO gibi meslekler seçip milletin kanını emmek yerine bilim insanı olmayı tercih ettiler. Biri atom fizikçisi, diğeri matematikçi olarak üniversitelerde profesörlük yaptılar; onlarca bilimsel makale ve kitap yazdılar.
Kapitalizm kazandı, halk kaybetti. Sosyalizmden sonra Romanya’da halk adına pek az şey yapıldı. Sosyalizm varken Bükreş metrosu 1979’da hizmete açılmış; bizim ilk metrodan seneler önce yani. 1989’a kadar yeni hat ve istasyon eklemeleriyle toplam 47.6 kilometre uzunluğuyla Avrupa’nın en uzun 4. metro sistemi haline getirilmişti. 1989’dan bu yana, yani kapitalizmde, sadece 12.3 kilometre eklenmiş. Bugün Romanya’ya gittiğinizde altyapı ve gelişmişlik namına görebileceğiniz çoğu şey sosyalizmin eseridir. Ama kapitalizm, Gigi Becali ve Ioan Niculae gibi futbol takımı satın alan mafyatik zenginlerin ortaya çıkmasına vesile oldu, tıpkı Rusya’da olduğu gibi. Bunun bir uzantısı olarak parazitlik yapan girişimci orta-üst sınıf türedi. Bir yanda tüketim kültürünün zehirlediği insanlar, diğer yanda artan fakirlik ve sokakta yatan evsizlerle birlikte gelir dağılımı makası giderek açıldı. Sanayileşme geriledi, tarım kalmadı. Romanya, üreten bir ülke olmaktan çıkıp tüketen (hatta tüketemeyen) bir ülke haline geldi. Çavuşesku kurşuna dizildiğinde Romanya’nın dış borcu sıfır dolar idi, bugün ise 90 milyar dolar.
Bir dramdır kapitalizm..
Serbest piyasa kapitalizmi, sosyalist dönemde rekor büyüme oranları yakalayan Romanya’yı borç batağına sapladı. Romanya bugün Avrupa’nın en fakir ülkelerinden biri durumunda. 2015 senesinde elektriği olmayan köyler var, cidden. Her yıl on binlerce Rumen, serbest dolaşım hakkı sağ olsun, diğer ülkelere gidip ya asgari ücretin bile altında inşaatta çalışarak, ya da seks işçiliği yaparak hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Ne kadar acı… Kapitalizmin yarattığı işsizlik ve umutsuzluk insanları sevdiklerinden, anılarından, yaşadıkları mahallelerden, anadilinden, topraklarından koparıp yollarını gurbete düşürüyor. İnsanlar karın tokluğuna hayatta kalmak için ömürlerini veriyorlar. Bir ömür karşılığı bir ömür yani, ne saçma..
Mesele Nikolay Çavuşesku’nun sütten çıkmış ak kaşık olup olmadığından öte bir sistem kıyaslamasıdır. Sonuç ortada, kapitalizm Romanya’ya yaramadı. Kapitalizm kimseye yaramıyor aslında ama Romanyalılar, Kübalılar, Ruslar, sosyalist dönemleri yaşadıkları için kıyas yapabiliyorlar. Diğer milletler kapitalizmin içine doğdukları ve ideolojik propagandaya maruz kaldıkları için alternatif bir sistemi maalesef tasavvur dahi edemiyorlar. Bugün burjuva olmayan hangi Rumen’le konuşsanız sosyalist dönemi size özlemle anar…
Çavuşeskular, bundan tam 26 yıl önce, 25 Aralık 1989 günü, yani bir Noel günü, askeri mahkemenin yaptığı ve 55 dakika süren yalandan bir yargılama ile idama mahkum edildiler. Ben o zaman, Çavuşesku ve eşinin kurşuna dizilişini, öpüşme sahnelerini bile buzlayan ama komünizmi kötülemek için hiçbir fırsatı tepmeyen TRT 1 ekranlarında, naklen ve sansürsüz izlerken “herhalde çok kötü insanlardı” diye düşünmüştüm.
Sonra Emil ile tanıştım.