Kürtler vardır Korkut Boratav

08 Eyl 2016

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın projelendirdiği ve bugün parlamentoda Halkların Demokratik Partisi ile temsil edilen güç Kürdistan Özgürlük Hareketi ile Türk sosyalistlerinin öncülüğünü yaptığı geniş tabanlı bir demokrasi mücadelesidir özünde. Kökleri derinlere dayanır. Seçimlere yansıyan ittifaklar 1994 yılında başlar. Ancak TİP Genel Başkanı Behice Boran’ın Urfa’dan milletvekili seçilmesine kadar uzanır. 

Temsilini parlamentoya taşıyan bu ittifakların yanı sıra Halkların Birleşik Devrimci Hareketi çatısı altında toplanan sosyalist örgütler de silahlı mücadele birliği oluşturdular. 

TKP/ML, THKP-C/MLSPB, PKK, MKP, TKEP-LENİNİST, TİKB, DKP, DEVRİMCİ KARARGAH ve MLKP’nin bir araya gelmesi ile oluşan Hareket Kürdistan’ın yanı sıra Karadeniz ve Akdeniz’de de silahlı mücadeleyi sürdürüyor. Yüzlerce Türk sosyalisti Rojava devrimine katıldı. Onlarcası burada can verdi. 

Tüm bunlar yaşanırken Marksizmi akademik bir uğraşa indirgemeyle yetinmeyip bugünün mücadelesine bigane kalanların aymazlığı ise onlar adına bizlerin utanmasına vesile olacak düzeye ulaştı.

“Marksist” akademisyen Prof. Korkut Boratav da bunlardan biri. 27 Ağustos 2016 tarihli “Eski Türkiye Düşmanlığı” başlıklı yazısı yeni liberallerin bugünün sonuçlarına bakarak geçmişin Türkiyesi ile hesaplaşmasının eleştirisi gibi başlıyor. Ardından adını anmama pahasına bir Kürt inkarına dönüyor. Öyle ki HDP bileşenlerinin Türk kanadına yeni adresler önerecek kadar kendini kaybediyor.

Bunu yaparken 1940’lardan günümüze siyasal yaşamı irdeliyor. Gelin görün ki Boratav’ın 10845 vuruşluk 4 sayfalık yazısında bir tek kere dahi Kürt kelimesi geçmiyor. Elbette yukarda andığımız hiçbir sosyalist örgütün de adı geçmiyor. 

Bir “Marksist” olarak 60 askeri darbesini savunan Boratav, “Tartışmayı daha yakın bir zamana, farklı bir “eski Türkiye”ye taşıyalım. İslam’ın siyasette ağırlık taşımadığı, laikliğin (ana hatlarıyla) geçerli olduğu 1960’lı-1970’li yılların demokrasi bilançosu nasıldı? Bu yirmi yılın, hem öncesi, hem de sonrasına göre demokrasinin yeşerdiği bir zaman dilimi olduğunu ve siyasî, hukukî ve toplumsal kazanımlarının savunulması gerektiğini düşünüyorum.” diyor.

Ancak biraz sonra “Sosyalizmi parlamentoya taşıdığını” söyleyeceği TİP’in 60 darbesi tarafından parti programında sadece Kürtlerin varlığını kabul ettiği için kapatıldığından söz etmiyor. Belli ki Boratav bunu da savunulması gereken “hukuki ve toplumsal kazanımlar” arasında görüyor.

Yine Boratav’a göre, “1946-1960 yıllarına damgasını vurmuş olan iki “yasaklı” akım söz konusudur bunlar da Komünizm ve irtica…”dır. Kürdistan’da yaşanan Dersim, Ağrı, Şeyh Said isyanlarını “irtica” kapsamına almış olmalı ki devletin bu isyanları bastırırken gerçekleştirdiği katliamlara değinmiyor. İyi ama 1959’da 49 Kürt’ün tevkif edildiği siyasal davayı nasıl görmezden gelebiliyor?

Gerçi sosyalizmi TBMM’ye taşıdığını söylediği TİP’in kurucuları arasında yer alan Sait Kırmızıtoprak ve Sait Elçi’yi yok sayan Boratav’ın 49’ları kale almasını, hele hele Kürtlerin Türkiye İşçi Partisi’nin kurucusu olduğunu kabul etmesini beklemek ona Marksist muamelesi yapmak olur.

70’lere gelindiğinde ise Boratav’ın dağarcığında ne DDKO’nun ne de Kürt solunun sokağa çıktığı Doğu mitinglerinin yeri yoktur. Hele 80’in arifesinde Marksist Leninist programı ile filizlenen Kürdistan İşçi Partisi (PKK) bu topraklarda kurulmamış askeri darbeye karşı silahlı mücadele başlatmamıştır.

Çünkü Boratav’a Kürt meselesi sorulduğunda O’nun aklına sadece KDP gelmektedir. Boratav için Kürt siyaseti gerici milliyetçi bir çizgidir onun temsili de KDP’de mevcuttur. Boratav’ın görmek istediği Kürt siyaseti de budur.

Ocak 2015’te katıldığı serbest siyasa söyleşilerinde kendisine yöneltilen “Türkiye’nin PKK ile barışma sürecine girmesi sizce Türkiye’nin Güney Kürdistan’la olan siyasal ilişkilerini ve Türkiye’deki Kürt meselesini nasıl etkileyecek?” sorusu üzerine bakın Boratav ne cavap veriyor:

“Arap coğrafyasının ve Bolivar’ın ütopyasına ihanetlerden oluşan Latin Amerika tarihlerine bakınız. Bu tarihler emsal olacaksa, gelecekte bir veya birkaç Kürt devleti göreceğimizi öngörebiliriz. Bu geleceğin, tüm Kürt gruplarını kapsayabilmesi için, Ortadoğu’nun tümünde bir sosyalist devletler topluluğunun oluşmasını beklememiz gerekecektir. Bugün de bu ortamın içindeyiz. Devletleşmenin en yakın adayı olan Irak Kürdistanı dahi, o kritik adımı atamamaktadır. Atabilmek için AKP Türkiye’sine yaslanmasının yarattığı riskleri göze alamamaktadır.’’

Boratav’ın PKK sorulduğunda KDP üzerinden cevap vermesi ideolojik bir tercihtir. Boratav burada Türk devletinin resmi inkar politikasının gayrı resmi uygulayıcısı olarak karşımıza çıkıyor. 

Boratav için parlamenter sistem içinde verilecek mücadelenin ortak adresi “Cumhuriyetçi sol” dur o da CHP’dir. Boratav’ın yazısının omurgasını açıkça itiraf etmediği HDP karşıtı “Cumhuriyetçi sol” ile kurtuluş oluşturmakta. 

“12 Mart darbesinden sonra Ecevit’in CHP’si, bir boyutuyla geleneksel aydınlanmacı (Cumhuriyetçi) değerlerini koruyacak; bu kimliğin ilerici bir yorumuyla demokrasi kültürünün ana öğelerini özümseyecek; halk sınıflarının ekonomik, sosyal taleplerine de açılacaktı. 1973 ve 1977 seçimlerinde emekçi oyları, geleneksel sağ siyasetten koptu; “Cumhuriyetçi sol”u temsil eden CHP’yi birinci parti yaptı” diyen Boratav’a göre, “Yakın geçmişte kaderleri birlikte seyretmiş olan Cumhuriyetçi ve sosyalist solun demokrasi anlayışı, liberallerin ötesine gider. Cumhuriyetçi sol, öncelikle aydınlanmacıdır; bu nedenle dinsel yobazlığa ve Ortaçağ kurumlarına karşıdır. Bu özellikleriyle eleştireldir; akılcıdır; plüralisttir. Dolayısıyla özünde demokrattır. Anti-demokratik savrulmalardan arınabileceğini göstermiştir. Sosyalist sol ise, aydınlanmacı geleneğin son uzantısıdır.” 

Boratav’ın derdi HDP çatısı altında toplanan Türk sol hareketlerinin “Cumhuriyetçi sola” CHP’ye eklenme(me)sidir.

paylaş