- Cumhuriyet
Dünyada 20’nci yüzyılın son on ve 21’inci yüzyılın ilk on senesinde başat değer haline getirilen ‘liberal demokrasi’ çökmeye yüz tutuyor. ‘Ulus devlet’ fikri yeniden yükselişe geçerken, ‘evrensel değerlerin’ yerini kan bağı, ırk ve mezhepçiliğin alması kaygıları dorukta. Öyle ki, ‘liberal demokratik’ modelin arkasından ağıtlar yakılır olundu.
‘Liberal demokrasinin’ en önemli taşıyıcısı Amerikan hegemonyası kırılır, Avrupa savrulurken; yerini neyin alacağı kaygısı çoklarımıza yanlış sorular sordurtuyor. ABD’ye bakıp, karşısında Rusya’yı, Çin’i görüp, hatalı kıyaslamalarla ‘eşitleme’ mantığı devrede. “ABD’nin ‘ayrıcalıklı konumu’ sönümlenirse, ‘demokrasi’nin ‘d’sini barındırmayan ‘Rusya’ya mı kalacağız’” diye soranlar bile çıkıyor.
***
Önce arkasından ‘ağıtlar yakılan’ ‘liberal demokratik’ modele bakalım...
Başlangıcı; Sovyetler’in çöküşü ve Balkanlar’ı kana bulayan ayrılıkçı savaşların sancıları eşliğinde, 1993’te Bill Clinton iktidarı olarak alabiliriz. Bu dönemde dünyada bölgeler arasındaki derin ve kategorik farklılık ve ayrımları ‘eşitleme’ çabasıyla savaşlar açıldı. Yugoslavya etnik, dinsel ve kültürel ayrımlarla lime lime edildi. ‘Demokrasi taşımacılığı’ Afganistan, Irak’a işgallerle, yakın zamanda Libya ve Suriye’ye ‘rejim değişikliği’ temasıyla yıkım götürdü.
Aslında ‘tükettiğin kadar varsın’la özetlenebilecek bu neoliberal ekonomik zeminin zihin dünyasını ise ‘liberal enternasyonalci’, ‘kozmopolit’ akımın hegemonyası belirledi. ‘İnsan hakları, koruma prensibi (R2P)’ gibi ilkelere sarılanların sebep olunan yıkımlar karşısındaki riyakârlıkları takdire şayandır.
Öyle ya, bu mücadele ‘herkesin aynı evrensel değerler altında aynı kalitede demokrasisi için verilmekteydi’. Kapitalist sistemdeki üretim ilişkilerine dair temel çelişkilere, mali sistemin hegemonyası eklenmişken; insanlığı ideolojilerden arındırılmış, sınıfsız ve sonsuz bir ‘özgürlük’ fikri etrafında birleştirmeye soyunan bir akıldı bu! Buradan bir ‘dünya devleti’ hayali kuranlar bile çıktı.
***
Talihin azizliğine bakın, bu düzen, bizatihi ‘demokrasiyi dilediği durakta ineceği tramvaya’ benzeten iktidar yapıları çıkarıverdi. Kusurlu da olsa demokratik ve modernleşmeci çerçeveyi bozacağım diye, Ortadoğu’da ‘yeryüzünde demokrasi fikrini tümden olumsuzlayan’ yahut sandığa indirgeyen otoriter siyasal İslam üretiliverdi. Bu yapılar şimdi ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinlerci’ sistemin kaidelerini zorluyor.
***
Bu manzara karşısında ‘liberal enternasyonalci’, ‘kozmopolit’ akıl şaşkın. Oysa ABD’nin kadınlara otomobil kullanmayı çok gören Suudi monarşisiyle birlikte Suriye’ye ‘insan hakları ve özgürlük’ taşıma projesini ‘devrimci’ diye olumlayan onlardı. İdlib’de kadınları zorla çarşafa sokan El Kaide emirliğinin nüvelerini başlarını örtüp ziyaret edenler de öyle. Batı’da sığınmacı akınıyla ‘kültür çatışmasının’ eşiğine gelip reaksiyoner sağ ile baş başa kalanları, Trump’ın ‘göçmen yasağı’ girişimine ‘tekbirli protesto’ ile yanıt verebiliyorlar. Solculuk adına ‘Aydınlanma’yı unutan, din ve vicdan özgürlüğünü ‘din özgürlüğüne’ indirgeyip ‘yerel değerler çıkmazına’ saplananlar da onlar. İslam âleminde Hıristiyanlık yahut ateizm propagandası yapmaya kalkışsalar, maazallah başları gövdelerinde durmaz.
***
İşin acıklı tarafı, ‘nerede hata yaptık’ diye sormak yerine ‘karşıt’ diye koydukları modellerle uğraşırlar. ABD sokaklarında popülist sağcı Trump’ı Putin’e ekleyip, faşizmle mücadelede 20 milyon insanını gömmüş Rusya’ya ‘faşist’ demeye vardıran şuursuzlar çıkar. Ukrayna’nın Sağ Sektör’ünü ‘demokrat’ ilan edebilirler. Bu kavram erozyonunda ‘popülizm’ her derde devadır, ‘emperyalizm’ mevhumu ağızlarda bir nevi sakız. Değme solcular bu konudaki derin külliyata başvurmaksızın örneğin Rusya’yı ‘emperyalist’ ilan edebilirler.
Ama yazı uzadı. ‘Karşıt’ denilen nedir, ne değildir, onu da bir sonraki yazıya bırakalım.