Magna Carta’dan Çağlayan’a…

17 May 2017

 

Türkiye’de okullarda artık okutuluyor mu, yahut okutuluyorsa nasıl, hakikaten bilmiyorum. Normalde söz etmeyi abes saymak icap eder. Maalesef sayamaz hâldeyiz.

Neredeyse tam 802 sene önce 15 Haziran 1215’te Ortaçağ İngilteresi’nin ‘kötü’ kralı ‘Yurtsuz’ John döneminde, dünya tarihinin en mühim belgelerinden birisi doğdu. Latincesi Magna Carta Libertatum. Türkçeye ‘Büyük Özgürlükler Sözleşmesi’.

***

Yurtsuz John, Fransızlarla savaştaki başarısızlıklarını soylu sınıfı ve tebasına baskılar ve vergi artırımı ile kapatmaya çalışınca çıkan iç isyanı ve siyasi krizi bu sözleşme ile ‘teskin’ edebilmişti.

John, önceki kralların tebalarıyla ilişkilerini düzenleyen fermanlardan farklı bir sözleşmeye imza atmak zorunda kalmıştı. Zira haklarını feci biçimde kötüye kullanmıştı. Derebeylerinden yüksek vergiler istemiş, ödemeyenleri sürmüş, haksız askere almalara başvurmuş, tebasından genç kadınları alıp satmaya uzanan bir zulüm rejimi kurmuştu. Sonunda derebeyler ve özgür vatandaşlar kilisenin desteğiyle isyan çıkartınca Magna Carta’yı kabullenmişti.

***

Magna Carta, sonra değişikliğe uğrasa da hükümdarların iktidarlarını keyfi kullanımının sınırlandırılması ve tebalarıyla aynı hukuka tabi olmaları ilkesinin yolunu açtı. Onlara ‘gökten verilmiş’ addedilen yetkileri ‘yere indirdi’. Yüzyıllar sonrasına uyarlanacak anayasal düzenlerin tesisi için köşe taşı oldu.

63 maddeden çoğu şikâyetler, vergi düzenlemeleri. En kritiği ‘bütün insanlara haklarını ve adil yargılanmayı’ sunan 39’uncu madde: “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır”. Ve “Hiç kimseye hakkı ya da adaleti satmayacağız, menetmeyeceğiz ya da geciktirmeyeceğiz”...

Dünya çapında hukukun üstünlüğünün yolunu açan bu sözleşmeyle; ‘insanların özgür ve eşit doğdukları’, ‘baskıya direnme hakları bulunduğu’, ‘yasanın belirlediği durumlar ve emrettiği şekiller dışında suçlanamayacakları, tutuklanamayacağı’, ‘suç ve cezaların yasayla ve açık ve anlaşılır biçimde konabileceği’, ‘herkesin suçlu olduğu açıklanıncaya dek masum sayılacağı’ gibi hususlar kayda geçirildi.

***

Magna Carta pek çok fermanı, anayasayı, uluslararası bildiriyi etkiledi. İngiltere’nin 1688 tarihli Haklar Bildirisi, ABD’nin 1776 tarihli Bağımsızlık Bildirisi, Aydınlanma ile harmanlanan Devrim Fransası’nın 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi gibi. Yine Osmanlı’da 1808’de ilk kez bir padişahın yetkilerini sınırlandıran Sened-i İttifak’ı tetikledi; 1839’daki Tanzimat Fermanı ile hukukun üstünlüğünün kabulüne ve daha geçen ay memleketimizde gömülen parlamenter sistemin temeli olan 1876 Kanun-u Esasi’ye uzanan süreçte etkili oldu. 20’nci yüzyılda BM’nin 1948 tarihli Evrensel İnsan Hakları Bildirisi ile 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de...

***

Şimdi 802 yıl sonra, bizim ‘fetvacıların’ suçu ispat edilmeyenlere cezayı baştan reva görecek şekilde masumiyet karinesini ‘devlet için tedbir’ kisvesi altında çiğneyen zihniyetle karşı karşıyayız. Türkiye’nin dört yanındaki KHK’lilerden mağduriyet haberleri akıyor.

1990’lardan bu yana tanıdığım, düne kadar yan yana çalıştığım meslektaşım Oğuz Güven, pazartesi Türk basınında genelgeçer nahoş ifadelerden biri sayılabilecek ‘kamyon biçti’ sunumunun yanlışlıkla 55 saniye Twitter’da durduğu için ‘terör propagandası’ gerekçesiyle tutuklandı. Silivri’de haksız yere esir olan Cumhuriyetçiler’e katıldı.

Adliye dışında beklerken meydana kurulu Karadeniz festivalinin horon havaları altında bir kenarda besbelli ki ‘Silivrili yakınları’ için kaygılanan vatandaşların çaresizlikleriyle birleşen ‘sürreal manzarayı’ asla unutamayacağım.

2000’lerde dilden düşmeyen ‘niyet okuma’, ‘algı operasyonu’ başlığına evrileli çok oldu. ‘Suçlu yaratıp, suç icat etmek’ çocuk işi.

Alt tarafı 1215’ten bu yana 802 sene geçmiş.

paylaş