Bu ayrıntıları bilmeden zeytin ağacı kıyımını anlayamayız

08 Haz 2017
Dünyanın en çok margarin tüketen ülkesinde bu ayrıntıları bilmeden zeytin ağacı kıyımını anlayamayız…

Ellerine margarin sürülmüş ekmek tutuşturularak sokağa gönderilen orta sınıf çocukların tadını hiç bilmeden büyüdükleri tereyağı ve zeytinyağı, 1980’lerden itibaren güney kıyılarına akın eden Avrupalı orta sınıf turistlerin iç çeke çeke tüketmeleriyle 2000’lerden sonra yeniden keşfedilmeye başlandı… Kendi değerlerini batı dolayımıyla öğrenmeye alışık kitleler yaratılan bir ülkenin çocukları, gösterişli İtalyan şişesine Ayvalık zeytinyağı doldurup mutfaklarını süslemeye devam etseler de, 7 Haziran’da Meclis’te oylanacak olan zeytin tasarı yasalaşırsa o şişelere koyacak Türk zeytinyağı bulmakta zorlanacaklar.

7 HAZİRAN ZEYTİNCİLİĞİN KARA GÜNÜ OLARAK TARİHE GEÇMEK ÜZERE

Zeytinin ana vatanı olan Türkiye, binlerce yıllık bir üretim ve inanç kültürünün de kaynağı olan zeytin ağaçlarının ölüm fermanını da imzalayan ilk ülke olarak tarihe geçmek üzere. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 1 Haziran'da ilgili alt komisyondan geçirilen zeytincilikle ilgili yasa tasarısı, 7 Haziran'da Meclis Genel Kurulu'nda oylanacak. Zeytin üreticilerinin görüşünü hiçe sayan tasarı genel kurulda kabul edilip yasalaşırsa, bundan böyle zeytinliklerde sanayi, enerji ve madencilik yatırımları yapılabilecek...

SADECE ZEYTİNCİLİK DEĞİL, TARIM VE TURİZM DE ZARAR GÖRECEK

Türkiye'de zeytin üretiminin yoğun olduğu bölgelere bakıldığında, Çanakkale'den Hatay'a kadar uzanan kıyı şeridi ve bu şeridin iç bölgeleri öne çıkıyor. Gaziantep, Kilis, Mardin ve Karadeniz'in doğusundaki Artvin'de de zeytincilik yapılıyor. Zeytin ağacının yayıldığı bölgeler, aynı zamanda Türkiye'nin sebze ve meyve üretiminin yoğunlaştığı alanlar. Dolayısıyla yasayla birlikte yalnızca zeytinlik alanlar değil, tarımın geneliyle turizm de yıkıcı faaliyetlerden etkilenecek.

BAKAN ÖZLÜ: ‘NE YAPTIĞIMIZI BİLİYORUZ, BEN BİR YILDIR ÇALIŞIYORUM’

Ancak Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, günlerdir tartışılan tasarıyla ilgili soruları şöyle yanıtladı: "Önümüzdeki hafta bu yasayı Meclis’ten geçireceğiz. Belki tartışmalar olacak, yeni sanatçılar çıkacak, yeni yazarlar devreye girecek. Ama biz ne yaptığımızı biliyoruz. Biz uzun zamandır bu yasaya çalışıyoruz. Ben bir yıldır çalışıyorum. Yapısal reformlar için çalışıyorum. TÜBİTAK reformu da böyle. Türkiye’nin büyümesi lazım.”

‘ZEYTİN AĞAÇLARINA YAKLAŞMA DİYEN YASA BUGÜN ANLAMLI DEĞİL’

Zeytin ağaçları için bugüne kadar adeta koruma kalkanı olan 1939'da çıkartılan 3573 sayılı zeytincilik kanununu eleştiren Bakan Özlü, “Türkiye’de bir yasa var. Bu yasa ‘Zeytin ağaçlarına 3 kilometreden itibaren yaklaşma’ diyor. Bu yasanın çıktığı tarih 1939. Yasa 1995 yılında revize edilmiş ve halen gündemde. 1939 yılındaki teknolojilerle şimdiki teknolojiler bir değil. O yıllarda bugünkü artırma sistemleri, filtre sistemleri yoktu. Bugün neredeyse içme suyuna yakın artırma yapan tesisler var. O günkü teknoloji ile bugünkü teknoloji bir değil. ‘Zeytin ağaçlarına 3 kilometre yaklaşmayın’ demek bugünkü teknolojilere bakıldığında pek anlamlı değil” görüşünü savunuyor.

BAKAN ÖZLÜ BİLİMSEL OLARAK KAMUOYUNU İKNA EDEBİLDİ Mİ?

Zeytin kıyımına karşı çıkan sanatçı, yazar ve üretici örgütü temsilcilerini siyaset yapmakla suçlayan ve 'bilimsel rapor sunmamakla' eleştiren Bakan Özlü'nün kendisi de kamuoyuna zeytinliklere neden kıyılacağıyla ilgili bilimsel bir bilgi aktarmış değil. Ayrıca bilimsel rapor sunması gereken halk değil, bilakis bu tasarıyı hazırlayan devletin kurumlarıdır. Kaldı ki tek bir zeytin ağacına bile kıymanın bilimsel bir açıklaması olamaz, olmamalı.

BÜYÜK İSKENDER’DEN BU YANA MEYVE VEREN ZEYTİN AĞAÇLAR

'Zeytin ağacına 3 kilometre yaklaşmayın' diyen yasayı anlamlı bulmayan Bakan Özlü'nün, zeytin ağacını tanımadığı ve anlamını bilmediği açık. Bugün Akdeniz çanağında Büyük İskender'den, Hz. İsa'dan, Sezar'dan, Kanuniden ve Napolyon'dan yaşlı ve halen ürün vermeye sürdüren zeytin ağaçları olduğunu anımsatmak gerek. Binlerce yıllık zamana tanıklık eden bu anıtsal ağaçları hangi zamana sığdıracaksınız, hangi teknolojiyle yaklaşacaksınız? Bugünkü teknolojinizle 3 bin yıl yaşayacağını garanti edebileceğiniz bir zeytin ağacınız var mı?

ANA VATANINDA ÖLÜM FERMANI OYLANAN ZEYTİN BİZE NE ANLATIYOR

Anavatanı Anadolu olan zeytin, ağırlıklı olarak 'Akdeniz Çanağı' olarak anılan coğrafyada yetiştiriliyor. Uzun ömürlü ve dayanıklı olması nedeniyle Anadolu'da 'ölmez ağacı' olarak da anılan zeytin ağaçları binlerce yıl yaşayabiliyor. Girit'te bulunan ve yaklaşık 5 bin yaşında olduğu tahmin edilen anıt zeytin ağacının dışında Akdeniz ülkelerinde Roma döneminden bu yana meyve veren, 2 bin yaşın üzerinde ağaçlar bulunuyor.

İSPANYA’DA 300 MİLYON ZEYTİN AĞACI VAR

Dünya genelindeki toplam 900 milyon civarındaki zeytin ağacının 300 milyonu İspanya'da bulunuyor. Zeytin ve zeytinyağı üretiminde dünya lideri olan İspanya'yı İtalya ve Yunanistan takip ediyor. Türkiye ise 170 milyonluk zeytin ağacı sayısıyla dördüncü sırada. Ancak Türkiye'nin zeytincilikteki hedefi, dünya ikinciliğini yakalamak. Potansiyele bakıldığında bu hiç de zor değil. Ancak bu, zeytinciliği sanayi ve enerji bahanesiyle yok etmemek şartıyla mümkün olabilecek bir hedef.

DÜNYA LİDERİ OLSA DA ZEYTİN AĞAÇLARINI GÖZÜ GİBİ KORUYOR

Geçmişte turizm ve yazlık konut uğruna kıyılarını betonlaşmaya kurban eden İspanya, son yıllarda üretimde dünya lideri olsa da zeytin ağaçlarına gözü gibi bakıyor. Tarım Bakanlığı bünyesinde kurulan 'Zeytinyağı Ajansı', özel sektörle birlikte uygulanan doğru ve akılcı politikalarla İspanya'yı dünyanın en büyük zeytinyağı üreticisi haline getirdi. İspanya bugün dünya zeytinyağı üretiminin yaklaşık yüzde 45'ini tek başına karşılıyor.

BIRAKIN SANAYİ YATIRIMI YAPMAYI ELMA AĞACI BİLE DİKEMEZSİNİZ

Ülkenin güneyindeki Endülüs bölgesi, İspanyol zeytinciliğinin kalbi konumunda. Ülkedeki her dört zeytin ağacından üçü bu bölgede bulunuyor. Bu nedenle bölgenin zeytin ağaçları 'coğrafi tescil' ile koruma altında. Yani zeytincilik yapılan bölgede bırakın sanayi yatırımı yapmayı, zeytin üretimini etkileyecek bir başka ürün, örneğin elma bile yetiştiremezsiniz. O zeytin ağacının verimini, lezzetini, aromasını, yağ oranını ve yaşamını etkileyecek her türlü dış etkenden koruyacak tedbirler alarak olması gereken akılcı bir üretim politikası uygulayan İspanyollar, bugün dünyanın dört bir yanında kendi markaları olan zeytinyağını satabilmek için büyük tanıtım kampanyaları yürütüyor. Çünkü İspanyol zeytininin yüzde 95'inde yağ elde ediliyor. Bu da yılda yaklaşık 600 bin tonun üzerinde zeytinyağı anlamına geliyor.

ROMALILARDAN BERİ MEYVE VEREN ZEYTİN AĞAÇLARI

Özetle İspanya, 2 bin yıl önce toprakla buluşan ve Romalılardan Araplara, Katalanlardan Basklılara hemen herkesi beslemiş olan zeytin ağaçlarının ürünleriyle bugünkü ekonomisini de ayakta tutmayı sürdürüyor. Ve eğer bu zeytin ağaçlarını korumayı sürdürürlerse belki de daha 2 bin yıl daha gölgesinde yaşamayı sürdürecekler.

ZEYTİN AĞACI KAPİTALİZMİN ÇARKINA NEDEN TERS?

Ancak zeytin ve zeytinyağının bir de endüstriyel üretimin üzerinde yükselen ve gücünü buradan alan kapitalist üretim ilişkisine ters bir yanı da var. Her ne kadar kendisi de bir endüstri alanı oluştursa da aslında zeytinyağı herhangi bir teknoloji gerektirmeden de elde edilebilecek bir gıda ürünü ve bu yanıyla çok değerli. 2 bin 500 yıl önce Urla'da yaşayan bir zeytin üreticisinin, taş ve ahşap malzemeler kullandığı zeytinyağı elde etme yöntemini bugün de kullanabilirsiniz. Hatta kullanırsanız daha kaliteli bir yağ elde etmiş olursunuz. Bu yanıyla endüstriyel ve teknolojik bir altyapı olmadan da yalnızca aklınızı ve ellerinizi kullanarak yetiştirip yapını elde edebileceğiniz zeytin, gıda güvencesi için de oldukça önemli...

ZEYTİNYAĞINI TARTIŞIRKEN MARGARİNİN TARİHİ BİZE NE ANLATIYOR

Zeytin ve zeytinyağı ile tereyağı gibi yerli besin kaynaklarının Türkiye gibi ülkeler için neden yaşamsal önemde olduğunu anlamak için margarinin tarihine kısa bir bakmakta yarar var. Sömürgecilik çağının ortasında, Fransız imparatoru III. Napolyon’un Meksika’da Katolik bir imparatorluk kurmayı hayal etmesiyle başlayan margarinin tarihi, toplumların beslenme alışkanlıklarının nasıl değiştirildiğine de kaynaklık ediyor. Fransız gemicilerin Meksika’ya ulaşabilmesi için okyanusu aşma zorunluluğu, uzun süre bozulmadan dayanabilecek bir gıda gereksinimini doğurdu.

MARGARİN, NAPOLYON’UN SÖMÜRGECİ DÜŞLERİ İÇİN ÜRETİLDİ

Napolyon’un talebine ilk yanıt, 1869’da Fransız kimyacı Mége Mouriés’ten geldi. Mouriés, ürettiği ‘dayanıklı’ maddeye, Yunanca’da ‘İnci’ anlamına gelen ‘margaron’ adını verdi. Kimilerine göre de karısının adı olan Margarite’den esinlenmişti. Ancak Mouriés’in bulduğu margarinin patenti, 1871-1874 yılları arasında Hollanda, Almanya ve İngiltere’ye satıldı. Margarin bu ülkelerde üretilip satılmaya başlanınca, tereyağı üreterek geçimini sağlayan köylüler ayaklandı. Bunun üzerine 1897’de tereyağı satılan dükkânlarda margarinin satılması yasaklandı.

HOLLANDALI VE İNGİLİZ ŞİRKETLER BİRLEŞİP MARGARİN DEVİ OLDULAR

Birinci Dünya Savaşı Avrupa’daki doğal yağ üretimini sekteye uğratmıştı. Bu dönemde Hollandalı tanınmış tereyağı tüccarı Van der Bergh ve Jurgens’in kurduğu ‘Margarine Union’ firması, İngiltere’de bakkallıktan sabun tüccarlığına geçen Lever Brothers firmasıyla 1930’da birleşerek ‘Unilever’ adını aldı. Çünkü her iki firmada sabun ve yağ dışında dondurmadan et ürünlerine kadar birçok gıda maddesinin üretimiyle uğraşıyordu ve güçlerini birleştirerek birlikte yola devam etme kararı aldılar.

YAĞ İÇİN AYAKLANMA ÇIKARANLARIN ÜLKESİ BÜYÜK BİR PAZARDI

Ünilever 2. Dünya Savaşı’nın ardından kendine yeni pazarlar aramaya girişti. O dönemde nüfusunun yaklaşık yüzde 70’ten fazlası kırsalda yaşayan Türkiye, kıyı şeridinde benzersiz zeytinyağı, iç ve dağlık kesimlerde ise her yörede ayrı bir lezzete sahip olan tereyağı üreterek kendi tüketimini karşılıyordu. Yağ, bu topraklar için öylesine önemliydi ki, Osmanlı döneminde Yeniçeri ayaklanmalarından birinin, “hoşafın yağı kesildiği için” başladığı efsane gibi bugüne kadar ulaşmıştır.

LATİNCE ‘SAĞLIK’ VE ‘HAYAT’, İLK MARGARİNE NASIL MARKA OLDU?

İngiliz ve Hollandalı dev firmaların birleşmesiyle oluşan Ünilever, yağın çok önemsendiği Türkiye pazarına margarin satmak için İstanbul’da bir fabrika kurmak istiyordu. İş Bankası ile ortak olan Ünilever, ‘Ünilever-İş’ adıyla Türkiye’nin ilk margarin fabrikasını 1951 yılında kurdu. Yılda 8 bin ton margarin üretebilecek kapasitede kurulan Bakırköy’deki fabrika, 1953 yılında iki ayrı ürünle Türk halkını margarinle tanıştırdı. Latince sağlık anlamına gelen ‘Sana’ ile hayat anlamına gelen ‘Vita’ markalarıyla satışa sunulan iki ürünün adları yan yana getirilince ‘sağlıklı hayat’ anlamı ortaya çıkıyordu. Sağlık ve hayat kelimeleri, ilerleyen yıllarda margarin reklamlarının en sık kullanılan sloganları arasına girse de sağlıklı olup olmadığına yönelik tartışmalar halen bitmiş değildir.

TOZLU YOLLARDA BEDAVA MARGARİNLİ EKMEK DAĞITAN KAMYONLAR

Gelin şimdi hep birlikte 1960’ların başına, Anadolu’nun ortalarında bir kasabaya gidelim… Emirdağlı bir Türkmen çocuğu olan Nazif Aydemir, yolları toza bulayarak kasabanın ortasına gelen kamyonun ne getirdiğini merak edip peşinden koşarak meydana vardıklarında görüp yaşadıklarını bugün şöyle anlatıyor:

Austin marka burunlu bir kamyondu. Kamyonun kasası bir büfeye dönüştürülmüştü. Meydanda biriken meraklı kalabalığın bakışları arasında büfe kamyonun kapakları açıldı. Fırından yeni çıkmış, sımsıcak ve mis gibi kokan ekmeklere sürülmüş margarinler bedava halka dağıtılmaya başladı. Biz çocuklar için bayram yeri gibiydi. Elimize tutuşturulan margarinli ekmeği bitirip, bir daha sıraya giriyorduk. Hiç unutmuyorum, o kamyonun kasasında, elinde bir dilim margarin sürülmüş ekmek olan, mutlu, güzel ve sağlıklı görünen sarışın bir kız resmi vardı… Ertesi gün meydana gittiğimizde o kamyon artık yoktu. Ancak biz böylece margarinle tanışmıştık. Sonrasında hep bakkaldan aldık. O zamanlar bizim için yeni ve değişik bir şeydi. Ama bugün gerçek zeytinyağı ve tereyağından başka bir yağı ağzıma koymuyorum…”

EKONOMİK YAPTIRIMLAR VE MARGARİN KUYRUĞU YILLARI

Nazif Aydemir gibi o yılları yaşayan pek çok çocuk, kentine, kasabasına uğrayan o margarin kamyonlarıyla başlayan tüketim alışkanlıklarını sürdürdükçe, Türkiye’de halkın yağ tüketim alışkanlıkları köklü biçimde değişti. Öyle ki 1970’lerde, kırsaldaki üretim alanlarından koparılarak büyük kentlere tutunmaya çalışan nüfusun ekonomik yaptırımlarla siyasetine yön verilen Türkiye’de margarin kuyruklarıyla tanıştılar. Böylece Türkiye, kendi yağıyla kavrulmanın ne denli önemli olduğunu yaşayarak öğreniyordu.

DÜNYANIN EN BÜYÜK MARGARİN SATIŞI TÜRKİYE’DE YAPILDI

1989 yılına gelindiğinde, Sana, dünyadaki tek marka ve ambalaj altında en büyük satış rakamı olan 129.000 tona ulaşmıştı… Ellerine margarin sürülmüş ekmek tutuşturularak sokağa gönderilen orta sınıf çocukların tadını hiç bilmeden büyüdükleri tereyağı ve zeytinyağı, 1980’lerden itibaren güney kıyılarına akın eden Avrupalı orta sınıf turistlerin iç çeke çeke tüketmeleriyle 2000’lerden sonra yeniden keşfedilmeye başlandı.

İTALYAN ŞİŞELERİNE KOYACAK TÜRK ZEYTİNYAĞI BULAMABİLİRSİNİZ

Kendi değerlerini batı dolayımıyla öğrenmeye alışık kitleler yaratılan bir ülkenin çocukları, gösterişli İtalyan şişesine Ayvalık zeytinyağı doldurup mutfaklarını süslemeye devam etseler de, 7 Haziran’da Meclis’te oylanacak olan zeytin tasarı yasalaşırsa o şişelere koyacak Türk zeytinyağı bulmakta zorlanacaklar.

HER YÖRÜK ÇADIRIN ÖNÜNDE 300 LİTRE SÜT KAYNATILAN GÜNLER

Bir zamanlar her çadırın önünde 300 litre süt kaynatan, her obadan yüzlerce kilo tereyağı, peynir üretip Anadolu pazarlarını bereketli kılan Yörüklerin torunları, margarinle tanışınca tekmeleyip dereye yuvarladıkları karınlara basılmış o altın sarısı tereyağları arıyor şimdi… Bir zamanlar siparişle yazdırılan “zeytinyağlı yiyemem amman, basma da fistan giyemem amman” türküsünün ezberletildiği Ege’nin, Marmara’nın çocukları, sırlı küplerde nefes alarak yaşayan o zümrüt zeytinyağlarını arıyor şimdi…

7 HAZİRAN’DA ZEYTİNE KIYMAK İÇİN KALKAN HER ELİ KAYDEDECEĞİZ

7 Haziran günü Türk zeytinciliğinin ölüm fermanını oylayacak olan Meclis’te kalkan her eli tek tek hafızamıza kaydedeceğiz. “Biz ne yaptığımızı biliyoruz, ben bir yıldır bunun için çalışıyorum” diyen Bakan Özlü, kendisine verilen görevi eksiksiz yerine getirmenin telaşında olacak elbette. Ancak hiçbir ayrım gözetmeksizin bu topraklarda yaşayan bütün insanların da tarihi bir görevi var: Zeytine kalkan elleri durdurmak…

* Yazıda yer verilen marka isimleri ve görseller, adı geçen marka ve ürünlerini hedef almak için değil, bir ürünün tarihsel gelişimini aktarmak amacıyla kullanılmıştır. (Yusuf Yavuz)

Kaynakça: (Gündelik Hayatımızın Tarihi, Kudret Emiroğlu. Dost Kitabevi)

 

paylaş