Afrin şeytan üçgeninde Hatay süreci mi?

09 Tem 2017

 

Halep vilayetine bağlı, Antep ve Hatay’a yakın bir mesafede yer alan Afrin kasabası ve çevre köylere yönelik TSK’nın bir askerî müdahale hazırlığı var. Rusya ve İran’ın bu müdahaleye sıcak baktığı yönünde haberler medyada dolaşıyor. Şam’ın sessiz kaldığı iddiaları henüz kurumadan Suriye Dışişleri Bakanlığının yayınladığı beyanat; “Erdoğan rejiminin düşmanlığı ve hayal ettiği yayılmacı politikaları uluslararası hukuka aykırıdır. Türkiye’nin Azez, Cisriyn ve Ahteriyn bölgesinde icra ettiği yeni saldırılar Türkiye’nin Suriye sahasında ortaya koyduğu yıkıcı faaliyetlere bariz örnek teşkil etmektedir” diyor. Bu beyanat öncesinde YPG’nin Afrin’de birçok bölgeyi Suriye ordusuna terk ettiği ve Suriye ordusundan himaye talep ettiği haberleri tedavüle girmişti. Bunun olması şaşırtıcı olmamalı. Olmaması şaşırtmalı.

Daha önce Afrin’e gelen Rus özel birliğinin bölgeden çekildiği iddia ediliyor. Bundan Rusya’nın Türkiye’ye, Afrin’e müdahale için yeşil ışık yaktığı anlamı çıkartılıyor. “Her sabah spor yapan ve dansıyla herkesi büyüleyen kadın” olarak sunulan Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova, “Tutumumuz hep aynıydı, Suriye'nin egemenlik ve toprak bütünlüğüne tüm aktörlerin saygılı olması gerektiğini" söylemiş. Müdahale için yeşil ışık mı yoksa Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı mı? Suriye Dışişleri Bakanlığı Rusya ve İran ile istişare etmeden böyle bir deklarasyonda bulunmaz. Nitekim Afrin operasyonun hâlen start almamış olmasının en önemli sebebi özellikle Şam ve dostlarının Türkiye ile birçok hususu henüz netleştiremedikleri içindir.

ABD KANTONLARI BİRLEŞTİREMEZ
ABD, “Türkiye’nin kendini savunma hakkına saygı duyuyoruz” diyormuş. Amma ve lakin tüm tarafların “öncelikli olarak DAEŞ’e karşı odaklanması gerektiğinin” altını çiziyor. Ne şiş yansın ne kebap misali davranıyor. ABD’nin Afrin’e müdahaleye onay vermediği aşikâr. Ancak bu tutumunda ısrarcı olmayabilir. Afrin’de aleni bir askerî varlığı yok. Fırat’ın Doğusundaki kantonları Fırat’ın Batısında yer alan Afrin ile birleştirmesi çok zor. YPG’nin bunu başarabilme şansı sıfıra yakın. TSK, onunla birlikte hareket eden ÖSO, bölgede aktif olan El-Nusra ve diğer örgütler ile Rus, İran ve Suriye ordusunun varlığı bu birleşmeyi olanaksız kılar.

O hâlde ABD’nin devreye sokacağı en akıllı alternatif planı bu görevi TSK üzerinden yapmasıdır. ABD’nin tilki kafasında bu proje var. Dikkatinizi verin. Doğrudan ABD-TSK işbirliğinden bahsetmiyoruz. ABD Akdeniz’e bir Barzanistan-YPG koridoru açamazsa ki bu mevcut şartlarda çok zor, TSK’yı Fırat’ın Batısında tutmak istiyor. Ancak Fırat’ın Batısından Lazkiye coğrafyasına kadar olan bölgede TSK, ÖSO, YPG arasında iş ve güç birliği istiyor. Bölmek istediği Suriye’de Fırat’ın Doğusunda yeni bir YPG Barzanistan’ı, Batısında ise Suriye, İran ve Rusya nüfuzunun olmadığı Türkiye kontrolünde bir bölge arzuluyor. Zaman içinde Ankara ile bu bölgelerin çıkarlarını "Ortak Ekonomik Bölge" konseptiyle birleştirmek istiyor. Bu proje en son merhalede ya Türkiye’yi de böler yahut 1936-39 dönemi gibi şans yaver giderse Türkiye yeni alanları kendisine katabilir. Ancak her iki olasılık komşu devletlerin egemenliği ve toprak bütünlüğünü yok saymaktadır.

OKSİJEN BORULARINI TÜRKİYE'YE BAĞLAMAK
Meselenin Ankara’yı ilgilendiren boyutuna girelim; Fırat’ın Doğusunda Dicle’nin giriş noktası olan Suriye-Irak sınırına kadar olan coğrafyada yer alan YPG kantonlarını, ABD askeri varlığına rağmen, yerle yeksan edemezse, Erdoğan iktidarının Irak ve Suriye için siyasi tercihini şekillendiren iki konsepti olacak; Kuzey Irak’ta defacto vakıa olan “Barzanistan” ile Suriye’de önleme imkânı bulamayacağı ABD-YPG bölgesinin siyasi ve iktisadi oksijen borularını Türkiye’ye bağlamak. Bu iki bölgeyi Türkiye’ye muhtaç bırakmak. Irak ve Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü korunamıyorsa o vakit ortaya çıkacak yeni egemen yapılardan, Türkiye’nin egemenliğini tehlikeye sokmadan, fayda sağlamak. Bir ABD BOP projesi olan ve Derin mütefekkir Davutoğlu ve şürekâsının uzun zamandır hayalini kurduğu “Türk, Kürt ve Sünni Arap” cephesini yaratmak.

Erdoğan iktidarı Suriye’de oyun dışında tutulacağı hasebiyle dizginleri elden bırakmak istemiyor. Bunun için kendi garantilerini inşa ediyor. Fırat’ın Doğu yakasında yer alan YPG-PKK varlığına müdahale etmeyen Ankara kendini güvence altına almak için Fırat’ın Batı noktasından Hatay-Lazkiye bölgesine kadar uzanan coğrafyayı kontrolünde veya kendisinin tanzim ettiği ÖSO ve birçok “Türkmen” Sultan örgütler vasıtasıyla idare etmek istiyor. Şam’da birçok kesim Ankara’nın 1936-39 döneminde zuhur eden Hatay sorunu misali bir süreci tatbik ettiğini iddia ediyor; “Direkt alamıyorsan, önce kopar, sonra bağımsız ve egemen bölgeler inşa et en nihayet bir referandum ile ilhak et” sürecinin işlediği yönünde kaygılar var.

Ankara’nın halen Şam hükümeti ile masaya oturmaması, TSK-Suriye Silahlı Kuvvetleri (SSK) arasında bir koordinasyon hattının açılmaması, Erdoğan’ın her fırsatta ÖSO’yu Suriye’nin meşru ordusu ve hükümeti olarak propaganda etmesi, Şam merkezi hükümeti, Rusya ve İran’ı Türkiye’nin Suriye politikaları konusunda ciddi bir endişe ve kaygıya düşürmektedir. Bu kaygılar giderilmeden, TSK-SSK iş ve güç birliği yapmadan hele ki Ankara Şam, Rusya ve İran’a ciddi garantiler vermeden Afrin operasyonu start almaz. Alırsa başlamadan bitebilir.

paylaş