Müftülere nikah yetkisi ve gidişat...

31 Tem 2017

 

AKP hükümetince nikahın müftülerce de yapılabilmesi konusu gündeme taşındı.
Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ, böyle bir düzenlemenin laikliğin gereği olduğu, evlilikleri artıracağı, kadınların ve evlilik içi hakları koruyacağını bile ileri sürdü.
Bozdağ’ın anlayışına göre, her türlü inanca inanç alanı dışında bile geçerlik tanınması laiklik anlamına geliyor.
Böyle bir anlayış, kuşkusuz laikliğin sona ermesi demek.

HUKUK DEVRİMİ VE EVLİLİK
Evlilik, inanç ve ibadet alanı dışında kalan, hukuksal bir konudur. Laiklik, egemenliğin halka ait olması, halkın da buna dayalı olarak kural koyması demektir.

Laik bir hukuk düzeninde, inanç ve ibadet alanı dışında kalan konularda kural koyma ve uygulama, devletin egemenlik yetkisi gereğidir. Laiklik gereği devlet, kişiler arasındaki ilişkileri ve kişilerin de devletle olan ilişkileri konusunda kural koyma yetkisine sahiptir ki, evlilik de bu bağlamdadır. Evlilik kurumu, bu kurum ile ilgili haklar ve evlenmenin başlaması ve sona ermesi de hukuk alanını ilgilendirmektedir.

Cumhuriyet döneminde hukuk devrimi ile birlikte çok hukukluluk sona erdirilmiştir. Yani herkesin kendi inancına göre farklı hukuk sistemine tabi olma dönemi kapanmıştır. Cumhuriyetin hukuk devrimleri ile, herkesin inanç ve ibadet alanı dışında kalan tüm konularda eşitlik içinde “aynı kurallara” bağlı olmaları kuralı benimsenmiştir. Evlilik de bu bağlamdadır.

Çok hukukluluğun sona erdirilmesi ve hukuk devrimi bağlamında 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Yasasında(TMY), evlendirme memurunun belediye başkanı veya görevlendireceği vekili veya muhtar olduğu (md 108), evlendirme işleminin evlendirme memuru tarafından gerçekleştirileceği belirtilmiştir (md 110). Yine, isteyenin ise sahip olduğu dini inancına göre bu aşamadan sonra evlendirmenin dinsel törenini yaptırabileceği de ifade edilmiştir (md 110). Evlenmenin resmî işlemini, evlenenler hangi inanca sahip olursa olsun, dini bir görevli söz konusu olmaksızın, resmî devlet görevlisi olan evlendirme memuru tarafından yapılması esası benimsenmiştir.

TMY ve hukuk devrimleri, kul olmaya son vermiştir. Devrimler ve TMY'nin insanları özgür ve hak sahibi yapma anlayışı nedeniyle kul olmanın yerini artık kişi olma almış, böylece kul olmaktan kişi olma dönemine geçilmiştir. Böylece evlenme ile TMY’de belirtilen haklara sahip olma ve bu hakları kullanabilme de olanaklı kılınmıştır.

Bu şekilde TMY ile 1926'dan itibaren hukuk sistemine giren ve medeni nikah olarak adlandırılan nikah ile kadınlar hak sahibi olmuş, eş ve çocukların hak ve sorumlulukları, hukukun üstünlüğü çerçevesinde düzenlenmiş ve de güvence altına alınmıştır.

Halen yürürlükte olan 2001 tarih ve 4721 sayılı TMY’de de, evlendirme memurunun belediye başkanı veya görevlendireceği vekili veya köylerde muhtar olduğu, evlendirme işleminin evlendirme memurunca gerçekleştirileceği açıkça ifade edilmiştir.(md 134)

(Öte yandan gerek 1926 tarihli Türk Ceza Yasasında (md 237), gerekse 2005 tarihli Türk Ceza Yasasında (md 230/5-6) medeni nikah öncesi evlendirmenin dinsel töreninin yapılması suç olarak düzenlenmiş ise de, halen yürürlükte olan 2005 tarihli yasadaki bu hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından 27.5.2015 tarihinde oy çokluğu ile iptal edilmiştir.

Gerek 1961 Anayasasında (md 153/4), gerekse 1982 Anayasasında (md174/4) medeni nikah esası ile ilgili TMY (md 110) hükmünün Anayasa aykırı yorumlanamayacağı ifade edilmesine rağmen, bu AYM kararındaki çoğunluk görüşü bu konuya hiç girmemiş, karşı görüşte ise bu Anayasa hükmüne dayanılarak maddenin iptal edilemeyeceği ifade edilmiştir.)

Bu arada ayrıca, 1972 tarihli Nüfus Hizmetleri Yasasında beş yıl içinde tüm yurtta evlendirme memurluğu görevinin nüfus memurlarına geçeceği belirtilmiştir (md 1587/15). Bu yasada 1984 yılında yapılan değişiklikle ise, belediye başkanlıklarına ve köy muhtarlarına, köy ve kasabalarda ise eğitim öğretim hizmetleri sınıfındakilere de bu yetkinin verilebileceği ifade edilmiştir. Öte yandan yine 1984 yılında eklenen geçici madde ile yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, köy muhtarları ve belediye başkanlıklarına bu yetkinin verilmiş sayıldığı belirtilmiştir. Bu tarihten sonra 2006 yılına kadar konu hakkında bir düzenleme yapılmamıştır.

2006 yılında kabul edilen ve halen yürürlükteki 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Hakkındaki Yasa’da, evlendirme memurluğu görevinin belediye başkanlıkları ve köy muhtarları olduğu, ayrıca Bakanlığın, nüfus müdürlükleri ve dış temsilciliklere de bu yetkiyi verebileceği ifade edilmiştir. Bu yasa ile de, 1972 tarihli yasa yürürlükten kaldırılmıştır.

Böylece evliliğin "resmî işlemi", gerek TMY gerekse Nüfüs Hizmetleri yasası hükümleri uyarınca, kişinin inancına bakılmaksızın ve inanç ayrımı yapılmaksızın resmî evlendirme memuru tarafından gerçekleştirilmektedir.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI VE MÜFTÜLÜKLER
Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 tarihinde çıkartılan ve üç devrim yasasından biri olan “Şeriye, Evkaf ve Erkanı Harbiye Vekaletlerinin Kaldırılmasına İlişkin 429 sayılı Yasa” ile kurulmuştur. Aynı gün çıkartılan diğer iki devrim yasası ise 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Yasası ve 431 sayılı halifeliğin kaldırılmasına ilişkin yasalardır.

429 sayılı Yasada, “inanç ve ibadet alanı dışındaki konularda kural koymak ve bunları yürütmenin TBMM’nin ve hükümetin görev alanında kaldığı, islam dininin inanç ve ibadet ilgili eylem ve işlemleri ve de dini kuruluşların yönetimi konusuna özgü olarak ise Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kurulduğu, müftülerin de, DİB’e bağlı olduğu” belirtilmiştir.

DİB’e, 1961 Anayasasında (md 153) ve laiklik ilkesine ayrıca vurgu da yapılarak 1982 Anayasasında (md 136) yer verilmiş ve görevlerinin yasa ile düzenleneceği belirtilmiştir.

1924 tarih ve 429 sayılı Yasa yerine, 1965 yılında çıkartılan ve halen yürürlükte olan 633 sayılı DİB’in görevleri hakkındaki yasada, DİB’in görevi 429 ncu Yasa ile aynı doğrultuda düzenlenmiştir (md 1). Yine bu yasada DİB’in taşra teşkilatının, il ve ilçe müftülükleri olduğu belirtilmiş, il ve ilçe müftülerinin görevi ise “bölgelerinde Diyanet İşleri Başkanlığını temsil etmek, din hizmetlerini, dini müesseseleri yönetmek ve din görevlilerinin hizmetlerini düzenleyip denetlemek” şeklinde düzenlenmiştir(md 8).

Bu düzenlemelerden ortaya çıkan, müftülerin görevinin, Diyanet işleri Başkanını temsil etmek, yine dinin inanç, ibadet alanı içinde kalan ve dini kuruluşların yönetimi ile ilgili olan yani Diyanet İşleri Başkanlığının görev alanı içindeki konular olduğudur. Bunun ötesinde müftülere görev yüklenmesi, dinin inanç alanı dışına taşınması demektir.

EVLİLİK VE MÜFTÜLER
Evlilik, inanç alanı dışında kalan hukuksal bir konudur. Evlilik işlemi, resmî bir işlem, bir dünya işlemi, bir devlet işlemidir. Böyle bir işlem, laik hukukun söz konusu olduğu bir sistemde hiçbir gerekçeye sığınılarak asla ve asla bir din görevlisi tarafından yerine getirilemez.

Hukuksal bir konunun, bütün görevi islam dininin inanç alanı içindeki konular olan müftülerce de yapılmasına olanak sağlanması demek, dinin inanç alanı dışına çıkması, özel yaşamı düzenler hâle gelmesi demektir. Bu durum, açıkça laikliğe aykırılık yaratmak demektir.

Devletin, müftülere inanç alanı dışında bir yetki tanıması demek, devletin müftüler ve dolayısıyla islam dini karşısında tarafsız kalmaması demektir ki, bu durum da ayrıca laikliğe aykırıdır. Müftülere de nikah kıyma yetkisi tanınması demek, hukuk devriminin ve bu devrimin temeli olan Türk Medeni Yasa'nın içinin boşaltılması demektir.

İnanç alanı dışında kalan, özel yaşam içindeki evliliğin resmî işleminin, müftü tarafından yerine getirilmesi demek, müftü ve inanç boyutu devreye sokulmakla, evliliğe ve sağladığı haklara fiilen din penceresinden bakılmasına yol açacaktır.

Böyle olunca kişilerin haklarına da din penceresinden bakılacak, kişiler zayıf duruma sürüklenecek, tekrar kişi yerine kul durumu ortaya çıkacak, kul durumu ortaya çıkınca biat etmek, boyun eğmek nedeniyle, hak arayamaz hâle geleceklerdir. Bu durum evlilik içinde kullanılan hakların da ayrıca ve fiilen etkilenmesine yol açacaktır.

Sosyal boyut dikkat alındığında, müftülere nikah kıydırma durumu, müftülere nikah yaptıranlar ve yaptırmayanlar olarak ayrımcılık yaratacak, bu şekilde nikah yaptırmayan kadınlar ve çocukları üzerinde ötekileştirmelerine de yol açacaktır.

İnanç konusu olmayan, hukuksal bir konu olan evliliğin bu yolla düzenlenmesi ve din görevlisine devlet işi yüklenmesi demek, laik hukukun daha da büyük bir saldırıya uğraması demektir. Kadının zayıflığı kullanılarak ve din sömürüsü ile böyle bir düzenleme yapılması asla kabullenilemez. Çözüm, kişileri hakları konusunda bilgilendirmekten, tüm hakların temeli olan laikliği etkin kılmaktan geçmektedir.

Bu düzenlemeyi laik hukuk devletinde haklı kılacak hiçbir gerekçe söz konusu olamaz. Böyle bir düzenleme devrim yasalarına ve anayasanın değiştirilemez hükümlerine de ayrıca ve açıkça aykırıdır.

paylaş