- Yeni Şafak
Modernizm ve onun bir nesebi gayri sahih çocuğu olan Feminizm pek çok Müslümanı dahi derinden etkilemiş gözüküyor. Bizi kuşatan şartlarla düşünme, yani anakronizm doğrularımızı yanlışlarımızı sürekli değiştiriyor. Modern anlayışta, popüler kültürde, medyada bir şey yükselen değer haline geliyorsa ona hemen teslim oluyor ve doğrunun yegâne ölçüsü olarak onu görmeye başlıyoruz. Oysa hayat şu anda yaşanılandan ibaret değil.
Aile reisinin erkek olması kadını ikincileyen ve küçülten bir husus olarak görülüyor, ya da öyle sunuluyor. Öyleyse reis kadın olsun dendiğinde bu defa da erkek küçültülmüş olacağı için o zaman çare eş-başkanlıkta görülüyor ve her ikisinin birden evin ortak reisi olduğuna karar veriliyor. Peki, bunu akıl mı söylüyor, bilim mi söylüyor, tecrübeler mi söylüyor, böyle olmasını kadınlar mı istiyor? Hayır, hiçbiri değil, aksine bunu yapanlar ve böyle olmasını isteyenler de yine erkekler. Yani erkekler kendi çıkarlarına itaat ediyorlar. Mesela kadına böyle bir paye vermezseniz ondan oy alamazsınız ya da ondan ekonomik bir pazar olarak yararlanamazsınız veya onu istediğiniz gibi arzularınıza ram edemezsiniz.
Peki, bunun böyle olmasını söyleyenler bir okula iki müdür tayin ediyorlar mı? Bir ilde iki vali gördünüz mü? Bir partinin iki başkanı olur mu? Birilerinin eş-başkanlık dedikleri şeyin hakikati yoktur. İki başbakan, iki reisicumhur olur mu? Hiç biri olmaz. Ama buna rağmen karı kocanın beraberce evin reisi olmasından ya da hiç reisi olmamasından söz edilebiliyor. Ah ikiyüzlü erkekler, kanunla evin reisi kadındır dense de siz yine bildiğinizi yapar ve ona yaptırırsınız, ama şimdi çıkarlarınız böyle söylemenizi gerektiriyor diye böyle söylüyorsunuz.
İşin bir sebebi bu. Bir başka sebebi de kadın kesiminin duyguları üzerinden İslam karşıtlığı yapmaktır. Eğer İslam’ın bir sabitesi kadınları kışkırtarak sarsılabilecekse bunu yapmaktan çekinmezler. İslam öyle diyorsa aksini söylemek, İslam insanlığın Âdem’den yaratıldığını söylüyorsa, evrim teorisinde ısrar etmek, ama buna yüz elli senedir bir türlü teori demekten de kurtulamama acizliğine boyun eğmek.
Evet, İslam toplumu aile merkezli bir toplumdur. Aileyi tanımadan İslam’ı ve onun kadına ya da erkeğe yüklediği görevleri, kadının aktif çalışmasını anlayabilmek mümkün değildir. Bizim ihtiyacımız yok ama Batıdan teyit isteyenler için Emerson’un sözünü hatırlatalım: ‘Aile kralların bile giremeyeceği bir kaledir’.
Sosyolojide de aile toplumun en önemli kurumudur. Böyle bir kurum başsız ya da çift başlı olabilir mi? Olursa o artık kale gibi kalabilir mi? Batının bugün en büyük probleminin sınırsız özgürlük belası sebebiyle ailenin parçalanmışlığı olduğunu görmeyen ve bilmeyen var mıdır?
Naif duygularla aile hiç olmasın diyorsanız, bilesiniz ki, bunu hiçbir tecrübe başaramamıştır, böyle bir şey insanlığın sonu olur. Aile olsun ama kimse onun reisi olmasın diyorsanız bu da anarşi doğurur, bu da hiç olmasın demekle aynı anlama gelir. Karı koca ikisi birden reis olsun derseniz tam anlamıyla absürt bir şey söylemiş olursunuz. Ailenin reisi kadın olsun derseniz akla ve doğallığa karşı savaşmış olursunuz. Yani bunların hiçbiri çıkar yol değil.
Görevin liyakat esasına dayanması sadece İslam’ın emri değildir, aynı zamanda aklın ve vakıanın gereğidir. Aksi takdirde kurumlar dağılır, haksızlıklar önlenemez ve fesat/anarşi doğar, huzurunuz kaçar. Hak güçlülükle olmaz, ama güç olmadan da adalet sağlanamaz. O halde Allah’ın, -biz böyle diyoruz, birileri isterse doğanın desinler- kendi ilmi ve tercihiyle bahşettiği kabiliyetler gereği evin reisi olmaya liyakatli olan erkektir. Ayrıca evin külfetini yüklenen de odur. Bu durum elbette genel geçer olandır, azimettir, prensip hükümdür. İstisnai durumlar olabilir. Kadının liyakatli olduğu konular da vardır.
Sonra itaat kadının erkeğe yapması gereken bir şey değil, her sosyal ve idari birimin bütün fertlerinin, o birimin amirine karşı yapması gereken bir görevdir. Erkek de bulunduğu birimde amirine itaat etmek zorundadır. Bunun olmadığı bir sistem düşünülebilir mi? Evdeki kız-erkek çocuklar da belli şartlarla babalarına ve de annelerine itaat etmek zorundadırlar.
İtaat, sadece İslam’ın istediği bir şey midir? Bütünüyle hayatın doğası bunu gerektirir. Kâinattaki her şey ister istemez / tav’an ve kerhen belli kanunlara, bize göre Allah’ın emrine, fiilen uymaktadır. Bu kanunların bazılarına uyup uymama ihtiyarı olan sadece insandır. O da kendi özgür iradesiyle hesaba çekilecektir. Kocasına itaati aşağılanmışlık olarak gösterilen kadın, eğer çalışıyorsa her gün kaç erkeğe ya da kadına itaat etmektedir? Erkek de öyle değil mi? Demek itaat kaçınılmaz fıtri bir görevdir. Tabiatın itaate zorlandığı kanunlara, bize göre Allah’ın zorunlu emirlerine, bir an itaat etmediğini düşünebilir misiniz? Mesela dünya, ben bu defa yörüngemden hafif çıkmak istiyorum demiş olsa sonuç ne olur?
Mesele biraz da itaat deyince kadının, kocanın her dediğini yapması diye anlaşılmasından kaynaklanıyor. Ayrıca kocanın karısına itaat etmesi gereken hususlar yok mudur? Bunu da gelecek yazımızda görelim.