- ABC Gazetesi
Bir hafta içinde, önce ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı H. R. McMaster, ardından ABD Savunma Bakanı James Mattis, son olarak da ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile Türk-Amerikan ilişkileri masaya yatırıldı.
Sonuç ne? Tam olarak bilmiyoruz. Zira iki taraftan yapılan açıklamalar da sınırlı.
Kuşkusuz devletlerarası ilişkilerde kamuoyunun her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmesi gerekmeyebilir, nasılsa “devlet” biliyordur!
Fakat bu bir haftalık önemli görüşmelerin ayrıntılarını devlet de bilmiyor. Çünkü kayıt tutulmadı!
Dışişleri yetkililerinin bu tür görüşmelerde kayıt tutmasına engel olmak, iktidarın BOP eşbaşkanlığı günlerinden beri süren bir alışkanlığı…
Kayıt tutulmayan 3.5 saatlik görüşmede Türk Cumhurbaşkanı ile ABD Dışişleri Bakanı’na Türk Dışişleri Bakanı’nın tercümanlık yapması da cabası…
TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİNİN 1 HAFTALIK SEYRİ
Devletten bile gizlenen bu görüşmeleri analiz edebilmek için geriye, önce yapılan resmî açıklamaları yorumlamak kaldı. Kronolojik olarak inceleyelim:
Cumhurbaşkanlığı'ndan İbrahim Kalın- McMaster görüşmesi sonrası yapılan açıklama: "Uzun vadeli stratejik ortaklık ilişkileri teyit edildi" (11.02.2018).
Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli ABD Savunma Bakanı James Mattis’in teklifini açıkladı: “YPG'yi PKK'ya karşı savaştırabiliriz” (15.02.2018).
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson: “YPG'ye ağır silah asla vermedik, geri alacağımız bir şey yok” (15.02.2018).
ABD Savunma Bakanı Mattis: “Türkiye’yle ortak zemin bulma yolundayız” (15.02.2018).
Milli Savunma Bakanı Canikli: “PYD/YPG’nin SDG bünyesinden çıkarılmasını talep ettik” (15.02.2018).
Reuters: “Türkiye, Tillerson’a ABD ve Türk askerlerinin Menbiç'te konuşlanmasını önerdi” (16.02.2018).
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: "ABD ile ilişkilerimizi normalleştirme konusunda bir anlayışa vardık" (16.02.2018).
Çavuşoğlu-Tillerson görüşmesinin ardından ortak açıklama: “Türkiye ve ABD arasında ‘sonuç odaklı’ mekanizma kuruluyor” (16.02.2018). (Mekanizmanın birincisinin PYD/YPG, ikincisinin PKK ve üçüncüsünün de FETÖ ile ilgili, içinde asker ve sivillerin bulunacağı çalışma komiteleri olduğu gündeme geldi.)
Tillerson: “Menbiç’in müttefiklerimizin kontrolü altında olmasını istiyoruz” (16.02.2018)
Mattis: “Kurtarılmış bölgelerin kontrolü konusunda Türkiye ile hemfikiriz ve birlikte çalışacağız” (18.02.2018).
3 MADDELİ ABD PLANI
Ne çıkarmamız gerekiyor bu açıklamalardan?
Birincisi, AKP hükümetinin Türk-Amerikan ilişkilerini “normalleştirme” yolunu seçtiğini. (Aynı anda Almanya’yla da normalleşme adımı atıldı. Binali Yıldırım, Merkel’le görüme öncesinde “yeni bir sayfa açalım, geçmişi unutalım” mesajı verdi. Yıldırım-Merkel görüşmesi sonrasında bir yıldır tutuklu olan ve AKP yöneticilerinin defalarca terörist ilan ettiği Alman gazetesi muhabiri Deniz Yücel serbest bırakıldı. Almanya PKK ile ilişkilendirilen merkezin gösterisini yasakladı. Türk ve Alman yetkililer “terörizmle mücadele toplantısı” yaptı.)
İkincisi, ABD’nin Türkiye’nin haklı taleplerine karşı temel stratejisini bozmayacak yeni bir planlama yaptığını…
Nedir o planlama? Yukarıda özetlediğimiz açıklamalar ile kimi düşünce kuruluşlarının raporlarına yansıyan bazı görüşlerden çıkardığımız şu: ABD, Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyini paylaşmayı teklif ediyor!
Buna göre;
1) Fırat’ın batısında Türkiye ve ÖSO olacak, doğusunda da ABD ve PYD/YPG.
2) Menbiç’te, ABD ve Türk kuvvetleri birlikte bulunacak.
3) PYD Barzanileştirilecek. (Yani ABD, PYD/PYG’yle hamilik ilişkisini sürdürecek. Türkiye tıpkı Kuzey Irak’ta olduğu gibi karşı çıktığı Kürdistan’a müteahhit yapılacak.)
ABD’NİN STRATEJİK VE TAKTİK KAZANIM HESABI
Bu plan gerçekleşir mi?
Plan, Suriye’nin artık yeniden “siyasal birliğini ve toprak bütünlüğünü” sağlayamayacağı varsayımı üzerinden şekillendiriliyor. AKP ile ABD’yi PYD/YPG’ye rağmen buluşturan da, birincisi “Esad’sız”, ikincisi de “parçalanmış” Suriye hedefi ve hevesidir.
Peki Rusya ve İran bu parçalanmaya razı olur mu? Dahası sahada yurt savunması yapan Şam rejimi bunu kabullenir mi? Elbette hayır!
Kuşkusuz Türkiye’nin terazinin öbür gözüne yerleşmesi dengeyi etkiler ama son tahlilde bize göre gelişmeler yine de bölge kuvvetlerinden yana olacaktır.
Öte yandan PYD’nin Barzanileştirilmesi, yani Ankara’nın kabul edeceği şekilde PKK’den ayrıştırılacağı da olası görünmüyor.
Bu durumda, taktik düzlemde neye yarar bu Amerikan planı? Suriye’yle anlaşmakta direnen AKP Hükümetini, Rusya-İran cephesinden koparmaya…
Peki stratejik düzlemde neye yarar bu Amerikan planı? Fırat’ın doğusunu Irak’ın kuzeyine eklemlemeye…
ABD’nin Basra’dan Doğu Akdeniz’e ulaşan ve geçtiği dört ülkenin de toprak bütünlüğünü hedef alan enerji koridoru, stratejik bir hedeftir. ABD bu koridorun Irak ayağını 25 yılda inşa etti ama nihayete erdiremedi. Dahası bölgedeki yeni denklem nedeniyle koridorun Irak ayağında geri adımlar bile atıyor.
Hâl böyleyken, Irak’ın kuzeyini bugün için Suriye’nin kuzeyinden Doğu Akdeniz’e bağlama şansı görünmüyor. Öyleyse, en azından Fırat’a kadar uzatarak, Fırat’ın doğusunu da Amerikan Koridoru dediğimiz bu enerji koridoruna eklemlemek Washington için bir kazanım olacak.
İşte ABD’nin yeni planlaması, bu temel stratejisine uyumluluğu açısından değer kazanıyor.
Fakat belirtelim: Türkiye ile ABD’nin bölgedeki hedefleri birbiriyle çatışmaktadır ve o hedefler değişmeden, AKP’nin varlığına rağmen, yeniden eski tarz bir işbirliği modeli hayat bulamayacaktır!
AKP’nin sırf iktidarının kalıcılığı için girebileceği işbirliği yolları ise inişli-yokuşlu-çukurlu bir çıkmaz yol olmaktan öteye gidemeyecektir!
TURNUSOL KÂĞIDI
Tabii iş gene geliyor, Türkiye’nin iç politikasında düğümleniyor.
Bir kez daha problemin kaynağının probleme çözüm olamayacağı, yanlış adamla doğru iş yapılamayacağı, eğri cetvelle düz çizgi çizilemeyeceği ortaya çıkıyor:
Suriye’yle anlaşılmadığı taktirde, Türkiye’nin Suriye’de yapacağı her olumlu iş tersine dönmeye gebedir. İncirlik’i ABD uçuşlarına yasaklamadan yapılacak her askerî harekât, “vatan savaşı” yönünden sapmaya açıktır.
Türkiye’nin ulusal güvenliği ile iktidarın geleceğinin çeliştiği süreçlerde yapılan tercihler, görmek isteyene, turnusol kâğıdı gibidir!