- Cumhuriyet
Britanya’nın orta yerinde zehirlenerek hastanelik olan MI6’ya çalışmış eski Rus albayı Sergey Skripal üzerinden kopartılan fırtına, Rusya Federasyonu’na (RF) karşı ‘organize diplomatik savaşa’ dönüştürüldü. ABD, Kanada, Avustralya ile AB üyesi 16 ülke değişik sayılarda Rus diplomatını sınır dışı etme kararı aldı. Gerekçeleri ‘Britanya ile dayanışmak’. Asıl sorun 195 ülkeden 26’sı ve bir iki diplomat gönderen ülkeler değil. Rusya’nın hâlâ ‘medet umduğu’ Trump ABD’sinin 60 diplomatı sınır dışı edip Seattle’daki RF konsolosluğunu kapatması. Ve BM’deki 12, NATO’dan 7 Rus diplomatın da ihracı var. Olay Rusya’nın ev sahipliği yapacağı Dünya Kupası’nı dahi etkileyebilir.
Haliyle Rusya ‘kaba’, ‘gayri medeni’ ve ‘uluslararası hukuka aykırı’ diye nitelediği bu tutuma sert tepki gösterdi.
***
Mevzuyu 16 Mart’taki yazımda uzun uzun anlatmıştım. Britanya, Skripal ve kızının Sovyet döneminde askeri düzeyde geliştirildiğini iddia ettiği ‘noviçok’ (çaylak) adı verilen bir sinir gazıyla zehirlendiği savıyla RF’yi suçluyor. Detaylarını
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/943319/Rusyagate_Skripalte....html’den okuyabilirsiniz.
O vakit bu vakittir eklenen fazla bir şey yok. Bir tek Britanya’nın kimyasal silah laboratuvarı Porton Down’ın uzmanlarının, Skripal ve kızının kan örneklerinden hareketle 22 Mart’ta yargıya, soruları yanıtlamaktan çok ekleyen analizi var.
Analizde ‘noviçok veya benzer unsurlara dair bulgular tespit edilmiş’. İddia edilen bileşen askeri düzeyde olmayabilir. Yani kati sonuç yok. Kaynak olarak ‘Rusya’ denilmiyor. Tabii bu Britanya yetkililerinin ‘Rusya’ denilmiş gibi sunmasına engel değil. Bu arada ‘Porton Down bunları saptıyorsa üretebilir de’ sorusu gündeme geliyor. Britanya basını da Skripaller’in olay günü dört saat cep telefonlarını kapatmasının gizemini yazıyor.
***
Kendi fantezi dünyasında ‘Batılı ortaklarla çalışma’, ‘Trump’la iş yapma’ temasını işleyen RF olayı en baştan yalanlayıp işbirliğine hazır olduğunu duyurdu. İki ülke de BM’ye bağlı OPCW imzacısı. OPCW, Rusya’nın kimyasal silahlardan temizlediğini övgüler eşliğinde raporlamış halde. İmzacı ülkeler bir iddiaları varsa bildirmek zorunda. Hoş bu kapışmada tarafsız olabilecek mi, tartışmalı. Lakin Londra’nın sunduklarını okumuş bir Alman diplomat Der Spiegel’e ‘somut kanıt olmadığını’ söylemiş.
***
İstihbarat savaşları kirli işler olduğundan şerh düşmeli ancak nükleer bir güce bu düzeyde ithamlar akla başka sorular getiriyor: Misal başkanlık seçimi ve Dünya Kupası’na ev sahipliğine hazırlanan bir ülke niye böyle ahmakça bir iş yapsın? Londra Brexit yükünü mü hafifletmeye çalışıyor? Skripal’nin ABD’de çıkmaza girmiş Rusyagate (2016 seçimlerine müdahale) vakasındaki MI6 casusu Steele ile alakası mı var? Yahut ABD’de Dışişleri’nin başına Pompeo’nun, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na Bolton’ın atanmasıyla Trump’ın jeopolitik ajandası yeniden mi şekilleniyor? Sırada Rusya’nın sıkıştırılması, İran’la nükleer anlaşmanın bozulması, Ukrayna krizinin kızıştırılması, Kore’ler arası barışın engellenmesi, Çin’le ticaret savaşının patlatılması mı var?
***
Biz faniler için asıl sorun ‘post-truth’ denilen manipülasyon ve demagoji çağında
geldiğimiz aşama. Rıza üretimi aygıtlarının rasyonel düşünce, eleştirel akıl, somut kanıtlar, olgular, neden-sonuç ilişkileriyle artık ilgilenmemesi.
Skripal vakasıyla ilgili hiçbir şey bilmeyenlerin tepkilerine bakın görürsünüz. Temel argüman: ‘KGB geçmişte de yaptı’, ‘Rusya demokrasi değil’. Eh tabii ‘ABD’nin
o demokrasisiyle, sahte kitle imha silahı yalanlarıyla başka ülkeleri işgal edip yıkım taşıması, Ebu Gharib’deki gibi işkencehaneler kurabilmesi, diktatörlükleri ve yobaz rejimleri alenen desteklemesi, seçim süreçlerine müdahalesi’ gibi olguları düşünecek değiller.
Bu koşullarda geriye Britanya’nın ‘aykırı’ vekili George Galloway’in, algılarını tekrarlayıp duran yurttaşlarına ‘Siz de Pavlov’un köpekleri gibisiniz be kardeşim’ tepkisi kalıyor. Uluslararası hukuk rafa kaldırılırken, küresel barış ve adalet tehdit altında. Zira yalanlar da savaşlara yol açar.