- Sputnik
Hasan Ünal’a göre Türkiye, Suriye hükümeti ile hareket etmiş olsaydı, ABD karşısında büyük avantaj elde edecekti, fakat yapılanlarla Suriye’nin bölünmesine hem doğrudan hem dolaylı katkı yapılmış oldu. Ünal’a göre Kandil’e dair son söylemler ABD ile ‘danışıklı-dövüş’ olabilir.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo arasında ‘ilk görüşme' nihayet gerçekleşti. Washington'da Çavuşoğlu'nu ağırlayan Pompeo ile Türk-Amerikan ilişkilerinde sıkıntılı başlıklar ele alındı. En fazla öne çıkan mesele ise Suriye'nin kuzeyindeki Menbiç'teki YPG varlığının çıkartılması idi. Görüşme sonrası Çavuşoğlu, Pompeo ile bu konuda yol haritasına onay verdiklerini açıklarken, ortak açıklamadaki ifadeler daha örtülü oldu, ortak kaygılara müttefiklik ruhuyla çözüm getirilmesinden söz edildi. Önümüzdeki altı aya yayılan bir süreçte uzlaşma sağlandığı belirtiliyor. Öte yandan daha sonra YPG'nin Menbiç'te kalan askerî danışmanlarını da çekeceği açıklaması geldi.
Çavuşoğlu-Pompeo görüşmesi ve olası sonuçlarını Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Hasan Ünal ile konuştuk.
‘ABD İLE ANLAŞMADA BELİRSİZLİKLER VAR'
ABD ile yapılan müzakerelerin gerekliliğine işaret Hasan Ünal, üzerine anlaşılan yerlerin Suriye toprakları olduğunun unutulmaması gerektiğini belirtti. Ünal, ABD ile yapılacak anlaşmada belirsizlikler olduğunun altını çizdi:
"ABD ile Menbiç'teki PKK-PYD varlıkları konusunda mutlaka bir müzakere yapılması gerekiyordu. Hatta sadece Menbiç ile sınırlı olmamalıydı bu müzakereler. Aynı zamanda Fırat'ın doğusundaki PKK-PYD unsurlarının geleceği ile ilgili de görüşmeler şart idi. Dolayısıyla ABD ile bu müzakerelerin yapılması normal. Ancak burada önemli sorunlar var. Teknik olarak başka bir devlete ait topraklar üzerinde iki devlet Türkiye ve ABD oturuyorlar ve bir müzakere yapıyorlar,ve ‘Buradaki PKK-PYD unsurları şuraya çekilecek, şu kadar süre içerisinde olacak. Sonra biz seninle birlikte Menbiç'in güvenliğini sağlayacağız. Bu arada oradaki nüfus yapısını esas alarak yeni bir yönetim kuracağız. Bu nüfus yapısı yüzde 98 civarında Araplardan oluştuğuna göre, Araplardan oluşan bir yönetim oluşturacağız' diyorlar. Bunlar bir açıdan mantıklı çünkü oradan PKK-PYD'nin çıkartılması, Türkiye açısından önemli. Sonra ne olacak? Burası Suriye devletinin toprakları. Eğer biz bu anlaşmaya ‘Burası Suriye topraklarıdır. ABD ve Türkiye bütün bu toprakları tartışmasız olarak Suriye devletinin egemenliğine ait topraklar olarak görmektedirler. Ve en kısa zamanda Suriye'nin egemenliğine bu toprakların devri konusunda anlaşmışlardır' diye hükümler eklemezsek sonra ne olacak? Şimdi Suriye kuvvetleri bu silahlı isyanın ilk başladığı Dera kasabasını kuşatma altına alıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki Dera'daki cihatçılar çok fazla bir direniş göstermeyecekler. Kendileri ile görüşen Batılı muhabirlere ABD ve müttefiklerinin kendilerini satışa getirdiğini söylüyorlar. Rusya da kendileri ile bir tahliye anlaşması müzakere ediyor. Dera'dan sonra Suriye kuvvetleri geriye kalan geri kalan bölgeleri İdlib hariç temizlediğine göre, büyük ölçüde Menbiç'e doğru yürüyecekler. Menbiç'in kapısına gelip ‘Burası bizim otağımız, çıkın buradan' dediklerinde biz Türkiye ve ABD olarak ne diyeceğiz? ‘Sen niye geldin, biz burada ABD ile bir yönetim kurduk' mu diyeceğiz, yoksa ‘Ha buyur, teşekkür ederiz, biz de sizi bekliyorduk, iyi ki geldiniz' diyerek şehrin anahtarını onlara mı vereceğiz? Dolayısıyla bunlar belirsizlikler oluşturuyor. ABD ile yapılacak anlaşmaya bu hususların mutlaka yazılması gerekir."
‘PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜK TAMAMEN TÜRKİYE'NİN ELİNDE OLABİLİRDİ'
IŞİD temizlendiği için ABD'nin Suriye topraklarında kalması için hiçbir gerekçesi kalmadığını belirten Ünal'a göre Türkiye, Suriye ile birlikte hareket etmiş olsaydı, ABD ile gerçekleştirdiği müzakerede çok daha büyük bir avantaj sağlamış olacaktı:
"Taktik olarak Türkiye şöyle yapabilirdi: ABD ile müzakerelere girişmeden önce Suriye hükümetiyle sahada anlaşırdı. Biz Suriye hükümeti ile anlaşmış olsaydık, dün Çavuşoğlu daha başka bir güç ile müzakere edecekti ABD'lilere karşı. O zaman Türkiye de ‘Dera bittikten sonra biz Suriye ile birlikte buranın temizliğine geleceğiz. Siz de Menbiç ile Fırat'ın doğusunda aşağı yukarı IŞİD kalmadığına göre artık sizin burada kalmanız gerekmiyor' diyecekti. ABD o topraklara IŞİD ile mücadele için girmişti. IŞİD bittiğine göre, diğer cihatçı unsurlar da Suriye tarafından temizlendiğine göre, ABD'nin Suriye topraklarında kalması için hiçbir gerekçesi kalmadı. Dolayısıyla Türkiye, Suriye ile birlikte hareket ederek ABD ile bu müzakereleri yapsaydı çok büyük bir avantaj elde etmiş olacaktı. Psikolojik üstünlük tamamen Türkiye'nin elinde olacaktı. Şimdi sıkıntı; başka birinin toprağı üzerinde başka bir devletle uzlaşma içindeyiz ve çok kısa bir süre içinde de o toprakların gerçek sahibi olan devlet de topraklarını almak için kapıyı çalmak üzere."
‘ÜSTÜNLÜK TEKRAR SURİYE DEVLETİNE GEÇMİŞ OLDU'
Ünal'a göre, Suriye hükümetinin PYD ile masaya oturması üstünlüğün tekrar Suriye'ye geçtiğini gösterir. Ünal, Türkiye'nin Suriye devleti ile anlaşmamakta ısrar ettiği için birçok riski beraberinde getiren bir anlaşmayı kabul etmek durumunda kaldığının altını çizdi:"Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, ‘Biz PYD'liler ile müzakere ederiz' dedi. Burada PYD'lilerden kastı Suriye olan PYD'lilerle. Fırat'ın doğusundaki PYD'lilerle ilgili sıkıntılardan birisi şu: PYD'lilerden Suriyeli olanları, Suriyeli olmayanların belki yarısı kadar. Dolayısıyla Suriyeli olmayanları zaten bir şekilde Suriye'nin dışına çıkartılması lazım. Bu sabah gelen haberlere göre, PYD dediğimiz unsurların Suriye devleti ile görüşmeuye hazır olduklarını ifade ettiler. Biz ABD ile Menbiç konusunda anlaşıyoruz. Suriye devleti de Fırat'ın doğusundaki bu unsurlarla görüşüyor. Üstünlük tekrar onlara geçmiş oluyor. Çünkü neticede bu topraklar Suriye devletinin toprakları. Suriye devleti ile anlaşmamakta ısrar ettiğimiz için birçok riski beraberinde getiren bir anlaşmayı kabul etmek durumunda kalıyoruz. Bunun artık bir keşmekeşe dönüştüğü kanaatindeyim."
‘SURİYE DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDE YENİDEN EGEMENLİĞİNİ TESİS EDİYOR'
Ünal'a göre Türkiye, Şam yönetimi ile birlikteliğini sürdürseydi, Suriye'yi bu kadar karıştıramazlardı. Ünal, Türkiye'nin söylemleri ile eylemleri arasında uyum sergileyen bir dış politikaya geçmesi gerektiğini belirtti:
"Türkiye kendi sınırlarını kullandırmasaydı ve ısrarla 2011'den beri Şam yönetimi ile birlikteliğini sürdürseydi, Suriye'yi bu kadar karıştıramazlardı. Burası bir bataklık ama aynı zamanda drenajlarla su da çekiliyor. Yani bataklık kurutulmaya başlandı. Büyük ölçüde Suriye devleti toprakları üzerinde yeniden egemenliğini tesis ediyor. Bu gerçekten hareketle bizim söylemlerimiz ile eylemlerimiz arasında uyum sergileyen bir dış politikaya yönelmemiz lazım. Biz ‘Suriye'yi böldürtmeyeceğiz' diyoruz. Peki Suriye'yi böldürtmeyeceksek, Suriye devleti ile görüşmeden, onun haberi olmadan, hatta ona inatla yaparmışçasına ABD ile Menbiç'te yeni bir yönetim kurma konusunda anlaşmaya girişmek ne demektir? Sınırlarımıza yığılan cihatçılar ile ilgili politikamız nedir? Bunların bir an önce netleşmesi gerekir. Çünkü güney bölgelerinden başta Doğu Guta olmak üzere, Rusya'nın girişimleri ile tahliye edilen çoğu Suriyeli olmayan, adına cihatçı denilen bu grupların neredeyse tamamına yakını Türkiye sınırlarına nakledildiler. Bunların büyük bir bölümü İdlib'te, geri kalanı yine bizim sınırlarımıza yakın bölgede."
‘TÜRKİYE, SURİYE'NİN BÖLÜNMESİNE HEM DOĞRUDAN HEM DOLAYLI OLARAK YARDIMCI OLUYOR'
Türkiye'nin Suriye'nin bölünmesine hem doğrudan hem dolaylı olarak yardımcı olduğunu söyleyen Ünal, Türkiye'nin ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) adına istediklerinin ‘gevşek federasyon'a neden olabileceğini belirtti:
"Bir başka konu ÖSO. Açıkça söylenmiyor ama biz sanki Afrin ve Fırat Kalkanı ile Türkiye'nin kontrolüne geçen topraklar için ‘ÖSO'nun otonom bölgeleri olsun' demeye getiriyoruz. ÖSO da buradan bir şeyler elde etsin istiyoruz. Biz eğer ÖSO için istersek, ABD'liler ve PKK-PYD çok memnun olurlar ve ‘Tabii, ÖSO oraları alsın, biz de burada etkili ve geniş bir otonomi elde edelim' derler. Bu tür otonomiler oluşması halinde buna biz ‘gevşek federasyon' deriz. Böyle bir şey olduğunda haritaya baktığınızda sanki bu devletin toprak bütünlüğünü muhafaza edildiği intibaını elde edersiniz. Ama gerçekte böyle değildir. Devlet aslında fiilen bölünmüştür. Bir sonra resmen bölünmenin nasıl olacağına dair sınırlar belirlenmiştir. Bir yandan askeri mücadele vererek, büyük ekonomik harcamalar yaparak Suriye'nin toprak bütünlüğünü muhafaza edeceğimiz söyleniyor. Ama ortaya koyulan politikalarla Suriye'nin bölünmesine hem doğrudan hem dolaylı olarak yardımcı olunuyor."
‘BU BİR DANIŞIKLI DÖVÜŞ OLABİLİR'
Ünal, Türkiye'de yeniden Kandil'e yönelik söylemlerin artmasını da ABD ile yapılan görüşme sonucunda çıkan anlaşmanın bir danışıklı dövüş olabileceği ihtimaline değindi:
"Çavuşoğlu, ABD'ye müzakereler için gitmeden önce, ‘ABD'lilerin PYD ile Kandil'in irtibatını kesmeye çalıştıklarını düşünüyorum' dedi. ABD'liler bize böyle bir şey yutturmaya çalışıyorlar. Afrin operasyonu sırasında oldu bu, ‘Siz bu PYD'ye taktınız, aslında PYD üzerinde bizim kontrolümüz o kadar yüksek ki biz PYD'yi PKK'ya karşı bile kullanırız' dediler. Bu inanılacak bir şey değil. Şimdi sanki Türkiye buna inanmak istiyor. Eğer böyleyse bu bir danışıklı dövüş de olabilir. Seçim öncesi bir sabah Kandil'in ‘Türk birlikleri tarafından kurtarıldığı, temizlendiği' haberi ile de uyanabiliriz. Aslında belki de Kandil zaten ABD nezaretinde boşaltılmış olur. Umarım gerçek olan bu tür bir komplo teorisi değildir. Esas mesele şudur ki; biz Irak hükümeti ile işbirliğini sürdürüp Kuzey Irak'ta Barzani'nin yeniden bağımsız bir devlete gidecek şekilde otonomi kazanmasına izin vermeden ama kendi iç yönetimine sahip olarak devam etmesi ve geniş bir otonomiye sahip olmayacak şekilde de Fırat'ın doğusundaki toprakların Suriye'nin egemenliğine sokulması için uğraşmak ve Kuzey Irak ile Fırat'ın doğusundaki yönetim arasında da ne sınır irtibatı ne de başka bir irtibat kurulmasına izin vermemek lazım. Ama biz ÖSO için otonomi istersek orada da bunun aksini söylersek inandırıcılığımız olmaz."