Evet, doğanın çöpü yoktur. Çöp, insanın atığıdır.
Doğada mevsim değişir, yapraklar sararır, sonra yere düşerler. Toprağa karışan yapraklar içlerindeki minerallerle ağacın köklerini besler. Bunun bilmeyen görevli düşen yaprakları süpürür, bir poşete koyar, atar. Yaprak çöp olmuştur.
Dostoyevski, Karamazof Kardeşler’de, Staretz Zosima’ya şu sözleri söyletir: “Toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa o zaman bereketli ürün doğurur.”
Staretz Zosima bu sözleri, Aleksi Karamazof’a manastırdan ayrılıp hayata katılması için söylemiştir.
Doğada hiçbir şey kaybolmaz. Her şey doğanın çevrimine, doğanın dengesine katkıda bulunur.
Yeraltındaki mineraller, yerüstündeki bitkilere, hayvanlara yaşam sağlar. Onlar da yaşamları bitince toprağa karışıp onu zenginleştirirler.
Toprak, hava, su birleşirler, tohuma can verip onu bereketli ürüne dönüştürürler.
Ama insanoğlu, ah açgözlü insanoğlu, toprağı kazar, maden çıkarır, toprağı betonla örter, o güzelim doğasını bozar.
İda Dağları’nı gezerken kutsal topraklarda olduğunuzu duyumsarsınız. Bereketli doğa sizi kucaklar.
Artvin’in eşsiz doğası size neler neler söyler.
Ama siz ağaçların şarkısını iş makinelerinin homurtusu ile boğarsınız. Kuşların seslerini yıktığınız ağaçların iniltileriyle örtersiniz. Suçlusunuz.
Doğayı mahvetme suçunu aslında doğa size ödetiyor.
Kuraklıkla, sellerle, yıkımlarla, toprak kaymalarıyla doğa bu suçu ödetiyor da ne yazık ki hiç suçu olmayanlar zarar görüyor.
Çorlu tren kazasında kayan toprağın bedelini, ne yazık ki yolcular ödedi. Oysa sorumlular işbaşındaydı.
Doğaya verdiğiniz her zararın bedelini ödeyeceksiniz.
Siz orada yaşayanlar da hesap sormayı öğreneceksiniz.
Sormadığınız hesabı siz ödersiniz.
Unutmayın.
***
Birsel Lemke yarasaları anlatıyordu.
Yarasalar. Doğanın bu kanatlı memelileri.
Havran’da mağaralarda yaşıyorlardı.
“O mağaralar onların doğumeviydi” diyordu Birsel Lemke. “Sonra o mağaraları yıktılar. Altıncılar. Sonra başka yapay yerler yaptılar ama yarasalar gelmedi.” 20 bin yarasa başka yerlere gitti. Yarasalar zeytin sinekleri ile besleniyordu. Zeytin sinekleri çoğalınca zeytinler zarar görüyor. Doğanın dengesi bu.
Şimdi siz, altıncılar, madenciler, toprağın altını üstüne getiriyorsunuz, toprağı altın çıkarırken kullandığınız siyanürle zehirliyorsunuz. Bu bereketli topraklar sizin açgözlülüğünüz uğruna yağmalanıyor, zehirleniyor.
Elbette bu suçların cezasını ödeyeceksiniz.
Doğa hepimizden hesap soracak.
Eğer biz de sorumlulardan hesap soramazsak o hesabı biz ödeyeceğiz.
Doğaya karşı işlenen suçların hesabı kuşaklar boyunca ödenecek.
Kuşaklar boyunca.
***
Doğanın çöpü yok ama sizin çöpünüz var.
Kullanıp attıklarınızın çöpü.
Yemeden attıklarınızın çöpü.
Açık büfelerden kalanların çöpü.
Nükleer atıklarınızın çöpü.
İsrafınızın çöpü.
Paraya tapa tapa siz de çöpe dönüyorsunuz.
Mala tapa tapa siz de malın çöpüne dönüyorsunuz.
Hırslarınızın çöpü oluyorsunuz.
Açgözlülüğünüzün çöpü oluyorsunuz.
Bunları bilin ve yeniden insan olun.
Doğanın bir parçası olun.
Doğanın insanı olun.
Daha da geç olmadan...