- Hürriyet
Kars’a her gidişimde insanlarını daha bilinçli, daha iddialı görüyorum. Kars’ta adeta dipten gelen dalga gibi bir hareketlilik yaşanıyor. İki yıl önce 14-16 Temmuz tarihlerinde Kafkas Üniversitesi’nde yapılan ‘Türkiye’de ve Dünyada Yerel-Geleneksel Peynirler: Kars Kaşarı Coğrafi İşareti’ konulu uluslararası sempozyuma katılmıştım.
Serhat Kalkınma Ajansı’nın desteklediği Türkiye’nin yanı sıra birçok Avrupa ülkesinin saygın üniversitelerinden konunun uzmanı akademisyenin katıldığı sempozyum çok başarılı geçmişti.
Yüzyıllardır bu topraklarda ürettikleri peynirin coğrafi işaret alması, bölge peynirciliği üzerine yapılan araştırmalar, onların da yaptıkları işin değerini, birlik olmanın önemini anlamalarını sağlamıştı.
Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği Kurucu Üyesi ve Süt Üreticisi Safiye Aydar’ın “Coğrafi işaretleme ile üretim sürdürülebilir hale getirilebilir, kooperatifleşerek birlikte çalışmanın önü açılabilir, daha da önemlisi içinde bulundukları yoksulluk çemberinin kırılmasında önemli rol oynayabilir.
Bir diğer faydası da kadınların gıda üretimindeki önemli rolünün tanınması olabilir, hepinizin desteğiyle” diyerek konuşmasını sonlandırması hâlâ aklımda.
Geçen hafta sonu da bir grup sosyal medya önderi, yazar ve gazeteciyle birlikte, İlhan Koçulu’yu ve yine onun gibi Karslı bir iş insanı olan ‘İpek Hanım’ın Çiftliği’ ile tanıdığımız Pınar Kaftancıoğlu’nu dinlerken “her kente böyle insanlar lazım” demekten kendimi alamadım. Kaftancıoğlu ve Koçulu bize Kars’ta, Boğatepe Köyü’nde ve Sarıkamış’ta unutulmayacak bir deneyim yaşattı.
İnsanların sıcaklığı, özveriyle çalışması, içtenliği ve tabii muhteşem doğası bizi öylesine etkisine aldı ki dönmek istemedik.
Bilmeyenler olabilir diye bir kez daha tekrarlamakta yarar var: Kars kaşarının ve gravyerinin hak ettiği yere gelmesinin, coğrafi işaret almasının ardında -büyük ölçüde- İlhan Koçulu var.
Koçulu, Boğatepe Köyü’nde doğup büyümüş, 3 kuşaktır hayvancılık dolayısıyla peynircilik yapan bir ailenin oğlu. 2000 yılında tekrar köyüne dönüp peynirciliğe başlamış. Yerel ve geleneksel peynirlere sahip çıkarak Kars’ı, Boğatepe Köyü’nü yarattığı modelle Türkiye gündemine sokmuş.
Koçulu sivil toplum inisiyatiflerinde de başarılı. Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği ve Slow Food Kars Birliği’ni kurmuş. Antik Kavılca buğday tohumunun çoğaltılması, köylerde dayanışmacı turizm yapılması, bitki kurutma atölyeleri kurulması gibi projeleri hayata geçirmiş biri.
Türkiye’nin ilk peynir müzesi olan Ekomüze Zavot’un kurulmasına, Kars Kaşarı Coğrafi İşareti’nin alınmasına ve Boğatepe Gravyeri’nin Slow Food Presidium ürünü kabul edilmesine öncülük eden de kendisi...
BİR KARS HİKAYESİ
Pınar Kaftancıoğlu ve İlhan Koçulu son 5-6 yıldır Kars’ın köylerinde küçük üreticilerle işbirliği yaparak bahçeciliği tekrar hayata geçiriyor. Mera hayvancılığının sürdürülmesine katkı yapıyorlar. Bölgede 1776 çeşit bitki var. Acı tere sadece burada yetişiyor.
Bir zamanlar Kars’a sebze Antalya’dan geliyormuş şimdi büyük ölçüde kentin ihtiyacını sağlayacak pancar, patates, havuç gibi kök sebzeler ve son iki yıldır çilek yetiştirilmeye başlanmış. Kadın kooperatifi kurma hazırlığındalar, burada kadınlar çilek reçeli yapıp satacak.
KUYUCUK KÖYÜ EV SOFRASI
Köyün kadınları bir araya gelerek bize geleneksel yemeklerinden yaptılar. Evelik otu çorbası, Kars mantısı hingel, haşlama tavuk ve kavılca bulgur pilavından oluşan yemeklerimizin hepsi çok lezzetliydi.
Yerli buğday kavılca unuyla yaptıkları bir cins taze makarna olan hingel Kars’ın en özel yemeklerinden.
Üzerine sarımsaklı yoğurt dökerek sunuyorlar. Kadınların içten konukseverliği, evlerin temizliği görülmeye değerdi...
BOĞATEPE GRAVYERi
Kars ve çevresinde yok olma tehlikesi taşıyan yerel-geleneksel peynirler üzerine yapılan bir araştırma sonucunda yörede 32 çeşit yerel peynir üretimi tespit edilmiş. Kars peynirlerinin hikayesi en ilginç olanı da kuşkusuz gravyer.
1877-78 Rus-Türk harbi sonrasında Rusya’nın yönetimine giren Kars’ın coğrafyası, uçsuz bucaksız ovaları bölgede hayvancılık ve peynircilik yapılaması kararını getirmiş. Peynirciliği geliştirmesi için İsviçreli ve Alman peynir üreticileri davet edilmiş.
Bu topluluklar Alplerden Kafkasya’ya hayvanlarıyla beraber göç etmişler.
Kendileri şimdi bölgede yaşamasa da gravyer geleneği o dönemdeki artisan üretimle aynen devam ediyor. Bir Gravyer tekeri için yaklaşık 1000 litre süt kullanılıyor.
Gravyer yapılan süt 2300 metre yükseklikteki meralarda otlayan Zavot ineklerinden elde ediliyor.
KARS VE TURiZM
Pınar Kaftancıoğlu ve İlhan Koçulu şimdi kentin turizmine katkı yapmak üzere yeni projeler hayata geçirmeye hazırlanıyor. Yeni bir seyahat anlayışı yaratacaklar. Aslında bu projenin temeli 10 yıl kadar öncesine uzanıyor.
2006 -2009 yılları arasında Boğatepe’de köy yaşamını deneyimlemek isteyenler için Turizm Bakanlığı’ndan da destek alarak evleri organize ederler. Kadınlara hijyen eğitimi verilir, tuvaletler, lavabolar yenilenir.
Bu süreç devam ederken Koçulu, Fransa’nın Nantes kentinde katıldığı bir toplantıda bir araya geldiği dünya genelinde aralarında Fas, Tunus, Cezayir, Belçika, Meksika gibi 22 ülkenin üye olduğu TAMADI adlı bir oluşumun yönetim kuruluna girer.
2009 yılından bu yana her yaz farklı ülkelerden emekliler, çocuklu aileler ya da öğrenciler gibi gruplar 15 günlüğüne Boğatepe’ye gelir.
Gelenler köy evlerinde kalırlar, yarım gün ailelerin yanında çalışırlar. Her akşam bir kişi kendi ülkesinin yemeğini yapar. Kalma ücretleri evin kadınına verilir.
Yarım gün de müzede gelen grubun ilgi alanlarına göre konular seçilip tartışılır. Çevre gezileri yapılır. Şimdi ise Kars’ta turizmi bir adım daha ileriye taşıma çalışması içindeler.
Kars’ta otel sayısı ve kalitesi henüz arzu edilen turist profiline uygun değil. Hem yeni yatak sayısına hem de var olan otellerin kendini yenilemesine ihtiyaç var.
Kars’ta konakladığımız nehir kıyısındaki tarihi Katerina Sarayı muhteşem bir mimariye ve bahçeye sahip. Tam da nehrin kıyısında. Daha yüksek gelir gruplarına hitap etmek, Kars’ın turizm potansiyelinin canlanmasına daha fazla katkıda bulunmak için onun bile yenilenmeye, altyapısını güçlendirilmeye ihtiyacı var.
Sarıkamış’ta ziyaret ettiğimiz şu an metruk halde bulunan Katerina Köşkü de lüks bir butik otele dönüştürülse bölgeye büyük artı değer katar. Sanıyorum Pınar Kaftancıoğlu ve İlhan Koçulu’nun hayalinden geçen de bu.
Eminim yakında başka projeler de hayata geçirilecek, bu bölge tarihiyle, doğasıyla ve sunduğu imkanlarla dünya turizminin cazibe merkezlerinden biri haline dönüşecektir...