Rusya-İsrail ilişkileri nereye gidiyor?

14 Eki 2018

Hazal YALINSergey Şoygu, Suriye'ye dört fırlatma tertibatı teslim edildiğini söylemişti. Bu, eğer bilinçli olarak az gösterilmediyse, Rusya basınının öngörüsünden daha az.

***

Nezavisimaya Gazeta 8 Ekim tarihli nüshasındaki bir habere göre, Putin ve Netanyahu arasında İl-20 olayının ardından ilk yüz yüze görüşme planlanıyor. Gazete, Arap basınına dayandırarak, Rusya’nın İran ve İsrail arasında bir ilişki kanalı açmaya çalıştığını yazdı.[1]

Nezavisimaya Gazeta, Netanyahu’nun kabine toplantısı öncesi yaptığı, “Yakın zamanda güvenlik meseleleriyle ilgili görüşmek üzere anlaştık”şeklindeki açıklamasını naklederken, İsrail başbakanının İran’ın Suriye’deki varlığı ve Hizbullah’a silah sevkıyatıyla ilgili tehditlerine de yer verdi.

İki liderin yüz yüze görüşmek üzere anlaştıkları telefon görüşmesi, Putin’in 7 Ekim’de doğum günü vesilesiyle gerçekleşmiş. Bilindiği gibi yeni yıl ve doğum günleri, Rusya’da en önemli kutlamalar. 

Putin’in telefon görüşmeleri ve diplomatik trafiğiyle ilgili düzenli bilgi veren Kremlin resmi sitesinin, Netanyahu görüşmesi üzerine, İsrail başbakanının sadece Putin’in doğum günü kutladığı notunu düşmüş, başka bir ayrıntı vermemiş olması, dikkat çekici.

Genellikle İsrail yanlısısayılan Nezavisimaya Gazeta’nın, “gözlemcilere” dayandırarak, İl-20’nin düşürülmesinin ardından gerçekleştirilen S-300 sevkıyatının İsrail’in saldırılarına “eğer sınırlarının yakınında tehdit hissedecek olursa”engel olamayacağınıileri sürüyor. 

Ancak gazetenin haberindeki en dikkat çekici husus, Şark al-Avsat’adayandırarak verdiği bir bilgi. Londra’ya yayımlanan Şark al-Avsat, Rusya’daki kaynaklarına atıfta bulunarak, Moskova’nın Ortadoğu’daki bu iki düşmanı yakınlaştırmayı planladığını ileri sürüyor. 

Gazetenin kaynaklarına göre, Rusya, Suriye’deki “gerilimi azaltmak ve çatışmayı önlemek için”Kudüs ve Tahran arasında bir tür kanal açmayaçalışıyor. Gazeteye bilgi veren Moskova’daki kaynağı, Rusya’nın S-300 sevkıyatından sonra böyle bir plan geliştirdiğini ileri sürüyor. 

Bu kanalın ayrıntılarıyla ilgili bir bilgi yok; ancak Şark al-Avsat, Rusya’nın İran ve İsrail arasında arabuluculuğa hazır olduğunu iddia ediyor.

Nezavisimaya Gazeta’nın görüşlerine başvurduğu Yenilikçi Gelişmeler Enstitüsü İslam Araştırmaları Merkezi Müdürü Kiril Semyonov, S-300 sistemlerinin Tartus ve Lazkiye’ye konuşlandırılacağı ve bu bölgeye yönelik tehditleri bertaraf etmek için kullanılacağı kanaatinde. 

Şoygu’nun, S-300’lerin teslimatıyla ilgili yaptığı açıklamada “öncelik Rusya personelinin güvenliği” demiş olmasının, Semyonov’un öngörüsünü doğruladığı ileri sürülebilir. 

Kiril Semyonov ayrıca, İran ve İsrail arasında kanal açılacağı iddiasıyla ilgili olarak da, bunda şaşılacak bir şey görmediğini söylüyor. Semyonov’a göre, “Zaten böyle bir kanalın bulunduğu, güney Suriye’deki durumla ilgili görüşmeler sırasında Amman’dakiİsrail ve İran diplomatik misyonlarının çabalarıyla işlediğine dair haberler vardı.”

Regnum’unbugünkü haberine bakılırsa, Netanyahu’nun Putin’le görüşmesinde elini yüksek tutacağını anlaşılıyor.

İnternet gazetesi, Netanyahu’nun sözlerini alıntılamış:

“İsrail’in Golan tepelerindeki varlığı, dünyanın kabul etmesi gereken bir vakıadır. Benim kanaatime göre Golan tepeleri daima İsrail egemenliği altında kalacaktır, çünkü aksi takdirde İran ve Hizbullah’ı Kineret gölünün kıyılarında görürüz.” 

Netanyahu ayrıca, İran’ın İsrail işgal güçlerine karşı askeri harekât amacıyla Golan yakınlarında mevzilendiğini de iddia etmiş.

Regnum, Netanyahu’nun “görüşme kesin”iddiasına rağmen Kremlin’den “mümkün, ancak bir anlaşma yok”şeklindeki açıklamaya da dikkat çekiyor.

Gazeta.ruise aynı haberi verirken, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Rusya ve Suriye ordularının Suriye’de 20 Ekim itibariyle ortak ve tek bir hava savunma sistemi kurulmasını planladıklarını vurguluyor.[2]

İnternet gazetesi, Şoygu’nun şu sözlerini spota çıkarmış:

“Radyoelektronik muharebe sistemini büyük ölçüde güçlendirdik ve düğmesine bastık. Oraya ek ekipmanlar da gönderdik.”

Bunun üzerinde durmak gerek.

Şoygu’nun geçen hafta, toplam 49 parça askeri tertibatla birlikte S-300 sistemlerinin Suriye’ye teslim edildiği açıklamasını ve RT tarafından servis edilen görüntüleri hatırlayacaksınız. 

Şoygu bu açıklamasında, dört fırlatma tertibatı (aynı anda dört roket fırlatabilen mobil taşıyıcı) teslim edildiğini söylemişti.

Bu, eğer bilinçli olarak az gösterilmediyse, Rusya basınının öngörüsünden daha az. Rusya hava savunma sistemlerine göre on ikifırlatıcı bir bölükyapıyor. Yani 2 Ekim günü Suriye’ye üçte bir bölük teslim edildi.

Oysa bundan iki hafta kadar önce Kommersantve Regnum’unSavunma Bakanlığı kaynaklarına dayandırdıkları haberlerine göre ilk teslimatın 4 bölük olması bekleniyordu. 

Ancak bu 49 obje içinde elektronik muharebe araçlarına öncelik verilmiş olması dikkat çekici. Şoygu’nun açıklamasında bununla ilgili kesin bir bilgi verilmemesine rağmen, 26 Eylül’de Regnum’un verdiği haberde, internet gazetesinin görüştüğü askeri uzmanların Akdeniz sahillerinde “Krasuha” elektronik harp sistemlerinin kullanılması üzerinde durdukları belirtiliyordu ve bu sistemin düşman navigasyonunu felç etme kapasitesi vurgulanıyordu.

Bu planın muhtevası ve hedefi üzerine ancak spekülasyon yapabiliriz. Belki de Rusya, S-300 gibi hava savunma amaçlı da olsa doğrudan silah kullanımı yerine, elektronik muharebe sistemleriyle saldırgan kuvvetleri felç etmeyi tercih ediyor olabilir. 

Eğer böyleyse, Rusya şu aşamada daha fazla S-300 vermeyi düşünmüyor demektir. Bu ise, her ne kadar başarısı çok şüpheli olsa bile, İsrail ile İran arasında gizli bir kanal tesisiyle tamamlanabilir.

25 Eylül’de burada, “Rusya’ya göre İsrail’in bu provokasyonu ne kapsamda?”diye sormuş ve, İl-20’nin düşürüldüğü gün Fransız zırhlısından yapılan füze saldırısını ve Fransız Savunma Bakanlığının utangaç açıklamasını hatırlatarak, Batı’nın ortak bir provokasyonu algısının ortaya çıktığını vurgulayarak şöyle demiştik:

“İsrail bugüne kadar, hiç değilse Rusya’nın görüş açısından, Batı ülkeleriyle askeri-operasyonel birliğe girişmedi. İsrail’in saldırıları her defasında bağımsızdı. Belki de Moskova’nın bu saldırılara göz yummuş olmasının nedeni buydu. Ne var ki 17 Eylül saldırısı, sadece Rusya üslerinin çok yakınının hedef alınması nedeniyle değil, sadece Rus uçağının düşürülerek askeri personelinin ölümüne yol açılması yüzünden de değil, belki de daha çok bu ortak provokasyon algısı yüzünden doğrudan Rusya’ya bir tehdit olarak görülmüş olabilir.”[3]

Şark al-Avsat’ın, Rusya’nın İran ve İsrail arasında bir kanal açma girişimi iddiası doğruysa (doğru olmadığını varsaymak için hiçbir neden yok), Rusya İsrail’i troyka provokasyonlarından tekrar uzaklaşarak Rusya ile ilişkilerinde ve Rusya’yı ilgilendiren meselelerde tarafsızlığa itmek, bu arada ona diplomatik bir yol açmak istiyor olabilir.

Bu gerçekleşirse, Rus diplomasisi açısından büyük bir başarı, ABD başta olmak üzere troykanın diğer atları açısından ise çuvallama olacağına şüphe yok. 

Ancak Rusya’da herkes bu kadar iyimser değil. 2012 tarihli “İsrail: Siyaset, İşgal, Çatışma”adlı incelemesiyle tanınan Mihail Oşerov, Russkaya Vesnabloguna yazdığı makalesinde, “Son günlerde İsrail devletinin Suriye ve Rusya’ya yeni bir saldırı hazırlığıyla ilgili siyasi ve askeri işaretler ortaya çıktı,” diyor.[4]

Oşerov, İl-20 ve S-300 gelişmelerinin ardından İsrail devlet kurumlarının Rusya’ya dönük üslubundaki değişikliklere dikkat çekiyor. İsrail’in bir haber yayınlanmadan önce devlet sansürü uygulayan çok az ülkeden biri ve Nazilerden sonra propaganda bakanlığıbulunan tek devlet olduğunu vurguluyor. 

Oşerov, İsrail’in Bölgesel İşbirliği Bakanı Tsahi Hanegbi’nin açıklamalarına gönderme yapıyor. 

Bu açıklamalar Türkiye’de pek fazla yankı bulmadı; ama doğrudan S-300’lerle ilgili meydan okuyan tavrıyla dikkat çekiyordu. 

Hanegbi, İsrail’in stratejik planlamalarında S-300 ihtimalinin hesaba katılmış olduğunu, zira Rusya’nın bu sistemleri Suriye’deki kendi askeri üsleri için kullandıklarını dile getiriyordu.[5]

Dolayısıyla bu açıklamada, Rusya’ya karşıaskeri planlama yapıldığı imasıyla bir tehdit tınısı da seçiliyordu.

Oşerov, Netanyahu, Lieberman ve Hanegbi’nin açıklamalarına dayanarak şu sonuca varıyor:

“Netanyahu, Lieberman ve İsrail’in diğer bakanlarının kamuoyu karşısına bu tür çıkışları tek bir anlama gelir: İsrail yönetimi, Suriye’ye karşı saldırganlığı devam ettirmekten vazgeçmiş değil ve bugün de gizli saldırı hazırlıklarını sürdürüyor.”

Oşerov bu bağlamda, 5 Ekim’de Trump’ın İsrail’e BAE’deki Amerikan üssünde bulunan F-35’lerden gönderilmesi talimatı verdiğine dair İsrail’in Debka haber sitesinde yayınlanan bir haberi hatırlatıyor. 

İsrail’de halihazırda 12 adet F-35 olduğu biliniyor. Vzglyad’a konuşan İsrailli askeri uzman Andrey Kojinov, 2010 yılında ABD ile yapılan anlaşma gereği bunların sayısının 50’ye çıkacağını ileri sürüyor. 

Kojinov bunu kişisel tanıklığına dayandırıyor: 2011’de Lockheed Martin’in F-35 gösterisini izlemek için ABD’ye gittiklerinde, 25 uçak siparişi yapıldığını öğrendiklerini, ancak daha sonra bunun 50’ye çıkartıldığını belirtiyor.

Rus Kara Kuvvetleri hava savunma sistemleri komutan eski yardımcısı Aleksandr Luzanise, F-35’lerin S-300’ler için erişilmez olmadığını vurguluyor. 

Oşerov, İsrail’in saldırılarına İran ve Hizbullah’ı bahane ettiğini belirttikten sonra, uluslararası hukuk açısından bunların Suriye’deki varlıklarının tamamen meşru olduğunu vurguluyor. 

Oşerov’un şu gözlemleri çok dikkat çekici: 

“Kabaca söylemek gerekirse, müttefiklerinizi bir yerde savunup başka bir yerde savunmamazlık edemezsiniz. Rusya’nın diğer müttefik ülkeleri şimdi, kendi ülkelerinin yönetimlerinin, Rusya’nın milli menfaatleriyle çelişen herhangi bir menfaatleri olduğunda, Rusya’nın onları savunmayacağını bilecekler. Bu, 2014’de Donbas’ta oldu; 2011’den itibaren de, Rusya ile Suriye arasında dostluk, işbirliği ve karşılıklı yardım anlaşması bulunmasına rağmen Suriye’de oldu.”

Makale, şu sözlerle sona eriyor: 

Rusya, Suriye’deki kendi menfaatlerini, İsrail ve Amerikan-Türk saldırganlığına doğrudan karşı çıkmaksızın savunamaz ve savunamayacaktır.Bunun için de, henüz alınmamış olan bir siyasi kararın alınması gerekiyor.”

Özetle, Rusya’nın elektronik muharebe sistemlerini mi esas aldığını, yoksa Suriye’ye S-300 sistemleri göndermeye devam mı edeceğini henüz bilmiyoruz. Ancak Sovyetler Birliği tecrübelerinden yararlandığına ve siyasi durumla ilgili Sovyetler Birliği döneminden siyasi paralellikler kurduğuna dikkat çekmek gerek.

Daha önce, Rusya Hava Savunma Sistemleri Müzesi müdürü Yuriy Knutov’un, 1970’de Nasır’ın çağrısıyla Mısır’da bulunan Sovyet hava kuvvetlerinin tecrübelerine dair sözlerini aktarmıştık. 

Knutov orada, askeri durum kadar siyasi durumda da benzerlikler bulunduğunu belirtiyordu.

Ortadoğu ve Orta Asya Araştırma Merkezi müdürüSemyon Bagdasarovise, Vzglyad’a, mevcut durumun kendisine, 1980’lerin başında Lübnan’daki durumu hatırlattığını anlatıyor:

“1982’de Amerikalılar ve Fransızlar İsrail’i, SSCB ise Suriye’yi destekliyordu. Durum çok benzerdi. İlkin Suriye’nin açıkça dezavantajlı olduğu görülüyordu. Suriye hava kuvvetlerinin kaybı, bire dörttü: Her bir İsrail uçağına karşılık dört Suriye uçağı vuruluyordu.

Bunun üzerine SSCB çok kısa bir sürede Mig-23 avcı uçaklarıyla hava savunma kompleksleri yerleştirdi. Güçler dengesi İsrail’in aleyhine değişmeye başladı... Suriyeliler artık sadece İsrail değil, Amerikan ve Fransız uçaklarını da vuruyorlardı.”

Bagdasarov, ilginç bir paralelliği daha hatırlatıyor:

“Örneğin, doğu Akdeniz’de Sovyet S-200 ‘Vega’ kompleksleriyle bir İsrail casus uçağı vuruldu. Aşağı yukarı İl-20’nin vurulduğu yerde.”

Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından kırka yakın çevirisi var. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor.

paylaş