- Birgün
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM/AİHM) Emekli-Sen ile ilgili aldığı kararı daha önce iki ayrı yazıda değerlendirmiştim. Bu yazıda AİHM kararı sonrasında emeklilerin örgütlenmesinde izlenebilecek yollar hakkında görüşlerimi yazacağım.
AİHM, Emekli-Sen ile ilgili kararında sendikanın kapatılmasında hak ihlali olmadığını, sendika adı ve mevzuatı yerine dernek adı ve mevzuatının kullanılarak emeklilerin örgütlenme haklarını kullanabileceklerini söylemiş olsa da emeklilerin uluslararası hukuktan (BM, ILO ve Avrupa Konseyi normları) doğan sendikalaşma hakları bakidir. Geçen haftaki yazımda da vurguladığım gibi bu karar bir yasak kararı değildir. Bu karara rağmen daha ileri bir uygulama mümkündür. Anayasa’nın 90. maddesinin çizmiş olduğu çerçeve idare ve yargı dahil herkes için bağlayıcıdır.
Emeklilerin sendika hakkı baki
İlkesel olarak emeklilerin sendika hakkının savunulması ve bunda ısrar edilmesi hukukun gereğidir. Bu nedenle hukuki yol sonuna kadar kullanılmalı. Bunun yolu, var olan emekli sendikalarının faaliyetlerine devam etmesi veya yenisinin kurulması olabilir. Ancak bu yolun çok uzun ve zorlu olacağını akılda tutmak lazım. 1995 yılında kurulan Tüm Emekliler Sendikası ile ilgili hukuki süreç 25 yıldır devam ediyor. Emeklilerin sendikalaşma hakkı tartışmasız olmakla birlikte, bu hakkın kullanımı önünde idari ve yargısal çok sayıda engel olduğunu unutmamak gerekir. Bu nedenle birden çok seçeneğin tartışılmasında yarar var.
Ülkemizde örgütlenmeyle ilgili genel kurallar Dernekler Kanunu ile düzenleniyor. Bilindiği gibi kimi ülkelerde özel bir sendikal mevzuatı olmayıp, sendikalar örgütlenme özgürlüğünü dernekler mevzuatı çerçevesinde kullanır. Ülkemizde ise sendikalar özel bir mevzuata tabidir. Bu mevzuatta hüküm olmadığı durumda ise Dernekler Kanunu hükümlerine başvurulur. Dolayısıyla Dernekler Kanunu örgütlenme hakkı konusunda genel kanun niteliğindedir.
İç mevzuat ve uygulamadaki zorluklar
Sendikalaşma hakkı ise işçi ve memurlar için iki ayrı kanunla düzenleniyor: İşçiler için 6356 ve memurlar için 4688. Her iki kanun da sendika kurmayı ve sendikalara üye olmayı iş sözleşmesi ile veya kamu görevlisi olarak “çalışmak” şartına bağlıyor ve emekli olanların sendika üyeliğinin devamına olanak tanımıyor. Dahası iki kanun da sendikalaşmayı işkolu/hizmet kolu esasına göre düzenliyor. Ancak 6356 sayılı yasanın 2. maddesinin dördüncü fıkrası iş sözleşmesi dışında ücret karşılığı iş görmeyi taşıma, eser, vekâlet, yayın, komisyon ve adi şirket sözleşmesine göre bağımsız olarak meslekî faaliyet olarak yürütenlerin de sendika kurabilmesine olanak tanıyor. Ancak bu sendikalar toplu pazarlıkla ilgili düzenlemelere tabi olamıyor. Öte yandan Anayasanın 53. Maddesi gerekse 4688 sayılı yasa memurlar için yapılacak toplu sözleşmeden emekli memurların da yararlanacağını öngörüyor.
İşte uluslararası hukuka aykırı bu iç hukuksal düzenlemeler yüzünden idari ve yargısal makamlar emeklilerin sendikalaşmasına çeşitli engeller çıkarıyor. Bu zorlukların ve engellerin AİHM kararı sonrası da devam edeceğini tahmin etmek zor değil. Bu durumda ne yapılmalı? 12 Milyonu aşkın emekli var ve emeklileri güçlü biçimde temsil eden hak savunucusu bir örgütlenme yok. Emekli sendikaları çeşitli nedenlerle çok zayıf, var olan emekli dernekleri ise etkin değil.
Dolayısıyla emeklilerin haklarını savunacak bir örgütlenmenin aciliyeti orta yerde duruyor.
Denebilir ki tıpkı 1990’larda kamu görevlilerinin yaptığı gibi fiil ve meşru bir yol ile emekliler sendikalaşabilir ve örgüt biçimi olarak sendikada ısrar edilebilir. Bu önerme haklıdır. Ancak ortada 1990’lardaki kamu çalışanları hareketine benzer bir emekli dinamiği olmadığı gerçeği de var. Dolayısıyla bu yolla emekli hareketinin güçlenmesi zor görünüyor.
Emeklilerin sendikalaşmasına dair hukuki sorunun çözümü sanıldığından daha kolaydır. 6356 ve 4688 sayılı yasalara sendika üyeliğinin emeklilikte de devamı sağlayacak bir hüküm eklenebilir. Ayrıca 6356 sayılı yasanın 2. Maddesindeki istisnalara emekliler de eklendiğinde sorun hukuk tekniği açısından çözülebilir. Ancak bunun için siyasi irade olmadığı biliniyor.
Güçlü bir emekli hareketi yaratılmalı
Öte yandan farklı örgütsel biçimlere ve mevzuata rağmen tarih bize güçlü toplumsal hareketlerin doğabildiğini gösteriyor. 1909 tarihli Tatil-i Eşgal Kanunu’nun kamuya dönük işlerde sendika yasağını getirmesinin ardından sendikalar uzun süre 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu’na göre ve cemiyet adı altında kuruldu. Yine 1971 Anayasa değişikliği ile memur sendikalarının yasaklanmasının ardından dernek mevzuatına göre güçlü memur örgütleri kurulmuştu. TÖB-DER’in en az TÖS kadar etkin bir emek örgütü olduğu sanırım tartışma götürmez.
Dolayısıyla örgütsel biçim önemli olmakla birlikte, asıl önemli olan güçlü bir emekli hareketi yaratılmasıdır. Emeklilerin sendika hakkı için hukuksal mücadeleye devam ederken, emekli hareketinin zayıflığını ortadan kaldıracak yolları bulmak ve buna uygun biçimleri kullanmak da mümkün olsa gerek.