- Birleşik Kamu-İş
TÜRKİYE’DE MEMURLAR GREV HAKKINDAN YOKSUNDUR
DEMOKRATİK VE ÖZGÜR TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YAPABİLME SÜRECİNDEN DIŞLANMIŞTIR
SENDİKA ÜYELİK HAKKI KISITLANMIŞTIR
GİRİŞ
Türkiye’de memur sendikacılığı yasaklar ve engellemelere rağmen etkisini hissettirmeyi başarabilmiştir. Kimi zaman yükselen kimi zaman ise düşüş gösteren Memur Sendikacılığı hareketinin yasal dayanakları ülkemiz de 50 yılı aşkın bir tarihe sahiptir. Gelinen son noktada ise memur sendikacılığı yasal kısıtlamalar çerçevesine mahkûm edilmiş, mücadele etme kapasitesi yine yasa koyucuların düzenlemeleri ile kısıtlanmıştır.
Türkiye'de memur sendikacılığı 1961 Anayasası'yla yasallık kazanmış; ilk memur sendikaları, "1965 Tarih 624 Sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu’nun’’ yürürlüğe girmesiyle kurulmaya başlamıştır. Ancak, memur sendikacılığı kısa ömürlü olmuş; 1971'de, Anayasa'nın 46. maddesinde yapılan değişiklikle memurlara verilen sendikal örgütlenme hakkı geri alınmıştır. 1982 Anayasasında ise açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. 1986 yılında öğretmenler tarafından Türkiye’nin onayladığı uluslararası belgelere dayanılarak başlatılan memur örgütlenmesi, anayasal ve yasal teminatlara kavuşturulmak istense de memurların sendika hakkı sadece kâğıt üzerinde sınırlandırılmış bir hak olarak kalmıştır. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle toplu sözleşme hakkı verilmiş ancak grev hakkı verilmemiştir. Toplu iş sözleşmesi hakkı ise belirli yasal kısıtlamalara tabi tutulmuş ve ne yazık ki özgür demokratik bir toplu iş sözleşmesi yapılmasının önüne engeller konulmuştur.
6289 sayılı kanun gereğince yetkili memur Konfederasyonu’nun toplu iş sözleşme süreçlerine katılması ve üyesi olsun olmasın ülke de çalışan tüm kamu memurları adına söz söyleme yetkisinin verilmesi, memurların demokratik toplu iş sözleşmesi yapabilmesinin önünde engel teşkil etmiştir.
2001 yılında yürürlüğe giren ve 2010 yılında yapılan değişiklikler ile mevcut 4688 sayılı memur sendikaları yasası özü itibariyle ILO normları ile çelişen, memurların özgür ve demokratik haklarını yok sayan bir yapıdadır.
4688 Sayılı yasa ve memurların grev hakkı
4688 sayılı kamu görevlileri sendikaları ve toplu iş sözleşmesi yasasına göre memurların grev hakkı ile ilgili herhangi bir düzenlemeye gidilmemiştir. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Kanunu grev ve toplu sözleşmeye olanak vermeyecek şekilde sadece, toplu görüşme yapmaya olanak sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu durum Türkiye’nin imzalayarak onayladığı uluslararası sözleşmelerin ihlali anlamına gelmektedir.
Oysaki Türkiye İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS), Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri ve BM İkiz Sözleşmelerini onaylanmış ve bu sözleşmeler kamu çalışanların toplu sözleşme ve grev hakkını güvence altına almıştır. Bu sözleşmelerin hükümleri 657 ve 4688 sayılı yasalardan üstündür. Yani 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda belirtilen Memurlara grev yasağı ortadan kalkmış durumdadır.
Danıştay 12. Dairesinin 2005/313 sayılı kararına göre bir kamu görevlisinin sendikanın aldığı karar doğrultusunda işe gelmemesi, işini bırakması hukuka uygun bulunmuştur. Danıştay’ın aldığı bu karar bir nevi grev hakkının uygulanabilirliğine dair yasal bir kanıt niteliğindedir.
Danıştay sendikanın aldığı karar nedeniyle işe gelmeyen kamu görevlisinin 657 sayılı yasaya göre aylıktan kesme ile cezalandırılmasını iptal etmiş ve sendikal kararla işe gelmemeyi geçerli bir mazeret saymıştır.
Memurların toplu iş sözleşmesi hakkı ve toplu iş sözleşmesi süreçleri
4688 sayılı yasanın 28. maddesinde “toplu görüşme” ve “yetki” konuları ele alınmıştır. Bu maddelere göre toplu görüşme taraflar kamu işveren kurulu, kamu görevlileri adına her hizmet kolunda kurulu yetkili kamu görevlileri sendikaları ile bunların bağlı olduğu konfederasyonlar olarak belirlenmiştir. Toplu görüşme yetkisi, her hizmet kolunda en çok üyeye sahip sendika ile bunların bağlı olduğu konfederasyonlara verilmiştir.
Lakin 4.4.2012 tarihinde kabul edilen 6289 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun 11.04.2012 tarihinde 28261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanması ile birlikte 4688 sayılı yasanın 28. Maddesinde yer alan ‘’toplu görüşme’’ ve ‘’yetki’’ konularında değişikliğe gidilmiştir.
Bu değişiklik ile toplu sözleşme “kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını düzenleyen mevcut mevzuat hükümleri dikkate alınarak kamu görevlilerine uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti, harcırah, ikramiye, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ve diğer mali ve sosyal hakları kapsar” şeklinde tanımlanmıştır. Toplu sözleşme hükümlerini, toplu sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren 2 mali yıl geçerli olması şekilde düzenlenmiştir.
6289 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda en önemli değişiklik ise kamu görevlileri adına toplu sözleşme yetkisinin tek bir konfederasyona verilmesidir. Toplu iş sözleşmesi sürecinde Kamu görevlilerini temsil yetkisi, bağlı Sendikaların toplam üye sayısı itibariyle en fazla üyesi bulunan konfederasyona verilmiştir. 2012 yılından itibaren üye sayısında astronomik artışlar yaşanan Hükümete yakın Memur-Sen Konfederasyonu, kamu görevlilerini toplu iş sözleşmesi sürecinde tek başına temsil etmektedir. Bu durum yasal içtihatlara uygun olmayıp, memurların toplu iş sözleşmesi sürecini adil ve bağımsız bir şekilde yürütebilmesine engel olmaktadır.
2012 yılında yürürlüğe giren 6289 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunundan önce toplu iş sözleşmesi sürecinde ortaya çıkan sonuç şu şekildedir;
Toplu Görüşme Dönemleri Toplu Görüşme Tutanağı Sonuçları
1. Dönem (2002) | Uzlaşma yok |
1. Dönem (2003) | Uzlaşma yok |
1. Dönem (2004) | Uzlaşma kısmen sağlandı |
1. Dönem (2005) | Uzlaşma sağlandı |
1. Dönem (2006) | Uzlaşma yok |
1. Dönem (2007) | Uzlaşma yok |
1. Dönem (2008) | Uzlaşma sağlandı |
1. Dönem (2009) | Uzlaşma yok |
1. Dönem (20010) | TÜRKİYE-KAMU-SEN (UZLAŞTIRMA KURULU DEVREDE) |
4688 Sayılı yasaya göre örgütlenme hakkı
Türkiye’nin 1992 yılında kabul ettiği ILO’nun 151 sayılı “Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Şartlarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin Sözleşmesi” nin 5. Maddesi gereğince memur sendikaları, kamu makamlarından tamamen bağımsız olmasını ve bir kamu makamının baskısı altında memur örgütlerinin kurulmaması gerektiğini belirtmektedir. Yine uluslararası sözleşmelere göre statü ve kurum farkı gözetmeksizin tüm kamu görevlilerin sendika kurabilmesi ve sendika üyesi olabilmesi yönünde hükümler açıktır.
Buna rağmen 4688 sayılı yasa gereğince Türkiye’de kamu görevlilerinin belirli bir bölümü sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkına sahip değildir.
4688 sayılı kamu görevlileri sendikaları kanunu 15. maddesinde sendikalara üye olmayacak kamu görevlileri;
• Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde çalışan kamu görevlileri.
• Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar.
• Yüksek Öğreti Kurulu Başka ve üyeleri ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri, Üniversite ve Yüksek teknoloji enstitüsü rektörleri, fakülte dekanları, enstitü ve yüksekokulların müdürleri ile bunların yardımcıları
• Mülki idare amirleri
• Silahlı Kuvvetleri mensupları
• Milli Savunma Bakanlığı ile TSK kadrolarında çalışan sivil memurlar ve kamu görevlileri
• Emniyet hizmetleri sınıfı ve emniyet teşkilatında çalışan diğer hizmet sınıflarına dâhil personel ile kamu kurum ve kuruluşlarının özel güvenlik personeli.
• Ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileridir.
·
Bu duruma göre Türkiye 1992 yılında imzaladığı ILO’nun 151. Maddesine aykırı davranmakta, kamu görevlilerin sendikaya üye olabilme haklarını kısıtlamaktadır. Ayrıca son dönemler de Memurlara yönelik belirli bir sendikaya üye olabilmeleri yönünde ki artan baskılar da göz önüne alındığında Türkiye imzalayarak taraf olduğu uluslararası kanunları çiğnemeye devam etmektedir. Nitekim 2018 yılında ILO konferansında Türkiye’yi temsilen Memur-Sen Konfederasyonunun yetkili kılınması, bu baskının ve Türkiye’de devlet güdümlü sendikal anlayışın zorla benimsetilmesinin en açık kanıtıdır.
Sonuç;
Demokratik bir toplumun zorunlu bir gereği olarak bütün sosyal grupların kendi çıkarlarını savunabilmeleri yönünde örgütlü yapılar oluşturabilmesinden geçmektedir. Türkiye’de kamu görevlileri 50 yılı aşkın bir süredir kendi hak ve hukukları doğrultusunda bu amaçla mücadele etmektedir. Kamu görevlilerin sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi hakkını bir şekilde elde edebilmesi bu mücadele sayesinde gelişmiştir. Ama en nihayetinde Türkiye’de kamu görevlilerin sahip olduğu sendika ve toplu iş sözleşmesi hakkı yasal dayanaklar ile kısıtlanmış ve kamu görevlilerin kendi hakları çerçevesinde mücadele edebilmesinin önüne engeller yine bu yasalar vasıtasıyla koyulmuştur.
Bu bakımdan;
• İktidarın sendikalar üzerinde kurduğu baskıya derhal son verilmelidir.
• Yandaş sendikacılığın yaratılması noktasında kamu kurumlarında memurlara yönelik müdahalelerden derhal vazgeçilmelidir.
• Kamu çalışanlarının sendikal hakları uluslararası belgelerde şekillenen normlar dâhilinde iyileştirmeli, özellikle grev hakkının tanınarak yasal çerçevesinin şekillendirilmesi gerekmektedir.
• Toplu iş sözleşmesi süreçlerinin tüm konfederasyonların dâhil olabildiği şekilde işletilmeli, geniş uzlaşma kurullarının oluşturulması gerekmektedir. Tek bir konfederasyona yetki verilmesi gibi antidemokratik uygulamalara son verilmelidir.
• Tüm kamu görevlilerin sendika kurma ve sendikaya üye olabilme hakkı tanınmalıdır.
BİRLEŞİK KAMU-İŞ
MERKEZ YÖNETİM KURULU