- Yakın Doğu Haber
Leontiy Georgiyeviç Bızov
Bızov’un bu önemli analizinde iktidarın yıkılmanın eşiğinde olduğu öngörüsü çok abartılı ve yanlış görünüyor, ne var ki analizine temel teşkil eden düşünceler, büyük ölçüde doğrudur. Bu düşüncelerdeki temel sorun, sınıfsal bakıştan yoksun olmasıdır; ancak bu da Bızov gibi liberal oryantasyonlu bir düşünür için doğaldır.
Çeviriye kısa bir giriş
Ben, Rusya’nın liberal şablonlarla anlaşılamayacağı, anlamak için tanımak, bilmek, öğrenmek ve kafa yormak gerektiğini düşünenlerdenim. Liberal şablonlara kapılanlar, dünyanın hiçbir yerini anlayamazlar gerçi, ama Rusya söz konusu olduğunda, anlamamak bir tarafa, bütün öngörülerinin boşa düşmesi, söylediklerinin de gerçeklikle en ufak şekilde örtüşmeyecek kadar gülünç olması kaçınılmazdır.
Bu nedenle, aşağıdaki makalenin çok önemli olduğu kanaatindeyim.
Bızov, liberal kanattan bir düşünürdür (liberal kanattan düşünür çıkması bize şaşırtıcı gelse de, başka yerlerde oluyor); zaten makalede de sosyalizmin yıkılmasını ve kapitalist restorasyonu “demokratik bir toplum ve iktisadi modernizasyonun formasyonuna yönelik evrensel bir eğilim” olarak gördüğü, dolayısıyla ilerici sayarak olumladığı; keza liberalleri “toplumsal memnuniyetsizliğin en aktif ve eğitimli katmanı” saydığı anlaşılıyor. Ancak bu onda yeni bir eğilim değil; Bızov daha 1992-1993’te, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının hemen arkasından anayasa komisyonunda çalışmaya çağrılacak kadar liberal çevrelerin güvenini kazanmış biriydi. Dolayısıyla, Bızov’un Rusya’da mevcut yönetime ve onun her türlü olası sol alternatifine siyaseten karşı olduğu açık. Ne var ki bilimsel bir namusa sahip olduğu da aynı ölçüde açıktır. Bu makalede göreceğiniz gibi, karmaşık olmakla birlikte güçlü şekilde temellendirilmiş bir analiz yapıyor. Bu analizinde iktidarın yıkılmanın eşiğinde olduğu öngörüsüne katılmıyorum, ne var ki analizine temel teşkil eden düşünceler, büyük ölçüde doğrudur. Bana göre bu düşüncelerdeki temel sorun, sınıfsal bakıştan yoksun olmasıdır; ancak bu da Bızov gibi liberal oryantasyonlu bir düşünür için doğaldır.
Bu makalede geçen kimi kavramlarla ilgili benim eleştirel açıklamalarımı da ayrıca bulabilirsiniz.
Hazal Yalın
***
Yükselişten düşüşe. Putin döneminin (2000-2018) değerlere dayalı bir ölçümü [10]
“L.G. Bızov, Rusya Bilimler Akademisi Sosyoloji Federal Bilimsel Araştırma Merkezi Başkanı
V. Putin’in son başkanlık döneminin başından beri herkes rejimin başlamış bulunan “transit”i ve neredeyse yirmi yıldır devam eden bir aşamanın tamamlandığı hakkında gitgide daha çok konuşmaya başladı. Hiç kimse, bu “transit”e devlet yönetiminde bir sarsıntı ve krizin eşlik edip etmeyeceğini şimdiden tahmin edemez, ancak böyle bir ihtimal yok sayılamaz. Sorunlar ürkütücü bir süratle gelişiyor, rejim ise artık neredeyse hiçbir pozitif düşünce sunmuyor. M. Delyagin’in dikkat çektiği gibi: “İç ve dış gerginlikler hesaba katıldığında bizatihi Rusya devlet yapısının 2024’e kadar korunması, ödevlerin çözümünde kararlılık göstermeksizin, mümkün görünmüyor.” [14] Alternatifsizliği içinde muhkem görünen rejim ise, sadece bekçilikle meşgul.
Yükseliş aşamasındaki rejim
18 yıl önce, 2000 sonlarında, “Geçiş Sonrası Dönemin İlk Çizgileri” [11] başlıklı makalenin yazarı, yeni rejimin istikrarının liderin kişisel niteliklerinde (kişiye dayanan rejim) veya (o sırada zayıf olan) işleyen müesseselerde değil, şekillenmiş bulunan bir sosyal ve değerler muvazenesinde olduğunu doğru bir şekilde öngörmüştü.
Rejim, bu sırada objektif zaruret gibi görünen pazar reformlarıyla toplumun bunlara düşman olan önemli bir kesimi arasında uzlaşma şeklinde kabul edilmişti. Rejimin ilk yıllarında, başarıyla gelişen bir özel sektör ve modernleşmenin lokomotifi olarak ortaya çıkan güçlü devlet teşebbüslerinden iki sektörlü bir ekonomi teşkil edildi.
S. Belanovskiy yakın zamanlarda bunun hakkında yazmış ve söz konusu görüngüyü “halk legalizmi” diye niteleyerek “büyük güç legalizmi”nden ayırmıştı. “Halk legalizmi … güçlü bir hükümdarın haberdar olabileceği her türden adaletsizliği ortadan kaldırmaya muktedir olduğu fikridir.
Halk, bunun kolay bir iş olmadığını bilir; ama kendisini, bir gün gerçekleşeceği ümidiyle teskin eder. Büyük güç legalizmi, asli fikri askeri kuvvet kültü olan bir görüngüyü ortaya koyar; bu askeri kuvvet bütün dünyaya karşı koyabilir, her tür saldırgana karşı savunabilir, hatta jeopolitik ‘nüfuzunu’ bütün dünyaya yayabilir.” [3] Legalizmin bu biçimleri, birbirleriyle çelişmezler, zira adil memleket nizamını adil dünya düzeniyle birleştirirler.
Yani mesele esas itibariyle sol ve sağ popülizm ile ilgili; bunların her birinin kökleri, halkın arketip bilincinde bulunuyor. Bunların temelinde asırlardır oluşmuş ve ulusal “matris” denilen şeyi biçimlendiren kollektif tecrübe yatıyor.
Şekillendiği sırada rejim, daha ziyade bir büyük güç legalizmi inşasına dayanıyordu, dolayısıyla kesinlikle adil sayılmıyordu. Bunu liberal eğilimli yazarlar da kabul ederler. Y. Samodurov’un tutumu çok karakteristiktir: “1990’ların başlarında bir avuç ‘fabrika, gazete, şilep’ adamının ellerinde cereyan eden geçişin gayrimeşru mu olduğu meselesi, her halükârda siyasi ajandaya girecektir ve bugün kendilerini liberal sayan insanlar itiraz da etseler çözülecektir.” [22]
Ama sosyal adalet eksikliği, “sıfırlı” yıllarda [2000-2009 yılları, bol sıfırlı oldukları için genellikle böyle anılır — çn] toplumun orta ve en kitlesel katmanlarının gelirlerindeki hızlı artışla telafi edildi. Bir sosyal sözleşme meydana çıktı: “Siz, bizim nasıl yapabiliyorsak öyle yaşamamıza ve hayatımızı kazanmamıza engel olmayın, biz de sizin servetinize ve onun kaynağına bakmayacağız.”
V. Putin’in sahne alışı toplum tarafından bitmeyen, uzatmalı bir geçiş döneminin çoktandır beklenen bitişi olarak kabul edildi. “500 gün” çoktan sona erdi, üzerinden birkaç yıl daha geçti ve neticede 1998’i ancak yakaladı. Batı demokrasisine geçiş (“transit”) başarılamadı. Ve toplum, buna alternatif olarak, Rus iktidarının nasıl olması gerektiğine dair kendi arketip tasavvuruna uygun iktidarı destekledi.
Arketipleri araştıran N. Matrosovaya’nın görüşüne göre, “arketip bilinç, insanlığın ön-bilinci, gerçek ve kutsal dünyaların kendine has bir sentezi olarak ortaya çıktı. Bu bilinç, istikrarlı mental formasyonları, yani geçmiş nesillerin tecrübesine sahip çıkan arketipleri doğurur. İnsanlığın bu en köklü evrensel bilinç biçiminin zuhurları farklı olabilir.” [17]
Verili durumda, toplum tarafından geleneksel, “münasip” kabul edilen bir iktidar şekillendi. Bu bağlamda, toplumdaki devrimci süreçlerin geçici bir şekilde duraklayacağını mı yoksa tamamlanacağını mı, yeni düzenlemelerin nüfusun çoğunluğu tarafından kabul edilmesinden ziyade ulusal bir değerler sisteminin şekillenmesi tayin etti. Ama toplum son derece kutuplaşmış olarak kaldı, iktidar ise genellikle toplumun ve ulusun menfaatlerine aykırı, ama toplumsal çelişkinin ortaya çıkardığı gruplardan birinin yararına olarak hareket etti.
Putin döneminde, öyle görünüyor ki, ancak resmiyette Rusya vatandaşlarından oluşan ve en son sınırına kadar atomize olmuş bir kuşak, “Rusya şirketi”nin ortak başarısından nasiplenen siyasi bir ulus görünümü kazandı. Fazla ileri giden Batı ülkelerinin “burunlarını sürttüğümüzde”, olimpiyat oyunları yarışında “ihaleyi” kazandığımızda, “onlarda olmayan” modern silahları denediğimizde, sonra Kırım’ı topraklarımıza kattığımızda ve Donbas’taki “Rus dünyası”nı savunduğumuzda, acayip bir mutluluğa kapıldık.
Bütün bunlar, her şeyin ellerimizden kaydığı ve herkesin düşene yardım eli uzatmaktansa “bir tekme atmaya” çalıştığı o “karanlık 90’lar”a hiç benzemiyordu. Ama bu değişiklikler yeterince istikrarlı değildi. En önemli şey ise yoktu, veya neredeyse yoktu: ulusal gelişmenin yukarıdan atanmış değil, toplumun çekirdeğinden yükselen etkin özneleri.
Taraftarlarının genellikle “Putin istikrarı”, muhaliflerinin ise “Putin neo-stagnasyonu” demeyi tercih ettiği görüngünün veciz değerlendirmeleri, genel tarihsel bir perspektiften bakıldığında farklılıklar gösterir.
Demokratik bir toplum ve iktisadi modernizasyonun formasyonuna yönelik evrensel eğilime bağlı olanlar için Putin “thermidor”u, zaruri bir duraklamadır. Bu kendine has yolun taraftarları için ise siyasi ve sosyokültürel kimliğe geri dönüş.
Sıfırlı yıllarda rejimin yükselişi döneminde “Putin uzlaşması” da ortaya çıktı. Pazara açılmamış sektörler için pazara doğru bir hareket — ancak ihtiyatsız değil, dikkatli ve sosyal garantilerle birlikte. Ve orta yolcu çoğunluk. Bu çoğunluk iki bölükten oluşuyordu. İlki, esas itibariyle devlete dair “toplumu örgütleyen başlıca özne” şeklindeki paternalist bir anlayışla ilişkili kimi “sol” çizgiler, diğeri ise ulusal-devletçi problematiğin güncellenmesiyle ve Rusya’ya karşı bütünüyle düşmanca bir dış kuşatma algısının (özellikle 2004’ten sonra) geri dönüşüyle ilişkili ulusal-yurtsever çizgiler taşıyordu.
90’ların sonlarında, o yılların başında ve ortasındaki derin yarılmadan sonra toplumun sosyokültürel konsolidasyonu süreci başlamıştı. Boyutları itibariyle devasa ve konsolide edilmiş değerlerin taşıyıcısı bir orta sınıf meydana geldi. Bu satırların yazarı da dâhil çokları, bu süreçlerin arkasında bir “novorus etnogenezi”, bir novorus ulusunun doğuşunu gördü. [8]
Kitlelerin bilincindeki (kimlik oryantasyonu itibariyle) “Batıcılığın” ve “gelenekselciliğin” nicelik olarak azalan çekirdekleri, aşırı kutuplaşmacı “alt-kültür” çizgilerini korumuş olmakla birlikte, daha sonra yükselen, sosyalist, milliyetçi veya merkezci eğilimli orta yolcu gruplar bütün ulusu kapsayan bir sentez ortaya koymuşlardır.
Çok farklı öz bilinçler olsa bile, bilincin bu biçimleri çokları açısından ortak karakteristiklere sahipti. Geçmişte bir yer tutmuş olan bütün ideolojik görüngülerin sentezinin mevcut olduğu güçlü bir merkez şekillendi. Pazar reformlarıyla, bundan önce mevcut uzlaşmanın gözetilmesinin garantörü olan devletin güçlendirilmesi arasındaki gizli tarihsel uzlaşma, toplum ve iktidar tarafından kabul gördü. İktidar, hem “pazarcılar” hem de “devletçiler” tarafından en küçük şer olarak görülüyordu. İlki açısından, pazar modernizasyonuna yönelik hareket yavaşlamış, ama durmamış olduğu için. İkincisi açısından da sosyal hayatın birçok sektörü, serbest pazarın “her şeyi un ufak eden” elinin altından uç vermiş olduğu, ve ülke, klişe propagandaların diliyle ifade edildiği şekliyle “dizlerinin üzerinde” doğrulduğu için.
Böyle bir durumda iktidarın toplumun sevgisine, karizmaya ihtiyacı yoktu: Değerlere yönelik bir birleşme üzerine kurulu istikrarlı bir yapı, her halükârda onu ayakta tutuyordu. “Putin dönemi” zirveye ulaştığı dönemde, ideolojik tekdüzeliği içinde son derece farklı ideolojik doktrinlerin bir karışımını temsil ediyordu. Bir dizi çalışmada bu karışımı “uzlaşmaya yönelik üst-ideoloji” olarak anmıştık. [8; 9]
Beklediğimiz gibi, “Putin’in başlıca ödevi, neo-feodal ‘yiyicilik’ sisteminin kökünün kurutulması; yurttaşlara, bölgelere, girişimcilere eşit şartlar temin edilmesi; kanun ve düzenin egemenliğinin sağlanması olacaktır.” [5; 11] Ama daha o zaman, rejimin kurumsal yetersizliği görülüyordu. “Siyasi ve sosyal süreçlerin idari yönetilebilirliğini yükseltme (bu da, kurumsal çerçevenin basitleştirilmesini vazeder) hedefi içinde, bu süreçlerin (siyasi ve sosyal öznelerin kurumsal kompleksitesi ve çok biçimliliği üzerine yaslanan) istikrarı kolaylıkla kaybedilebilir.” [11] Ancak bu, rejimin dayanıklılığını ve uzun süreliğine alternatifsiz oluşunu görmeye engel değildi.
Putin dönemi uzlaşmasının bir diğer önemli veçhesi, bir başka “kırmızı çizgi”ydi: Batı’yla sınır koyma. Rusya’daki Batı karşıtı, esas itibariyle de Amerikan karşıtı ruh halinin yükselmesi, 1990 sonlarında Yugoslavya’daki olaylardan sonra adeta bir çığ gibi büyümüştü. Kitlelerin bilincinde “Batı”, “şerrin”, muhtelif terör ve tehdit biçimlerinin konsantre bir vücut buluşu haline geliyor. “Rusya’nın Batı ülkelerinden farklı, kendi yolu vardır” görüşü, daha 2000 yılında, anketlere katılanların neredeyse yüzde 70’i tarafından destekleniyordu. Yüzde 43, ABD’yi, 21. yüzyılda Rusya için başlıca ciddi tehdit görüyordu.
Avrupa ülkeleriyle ilişkiler ise bütün bu süre boyunca biraz daha ölçülü ve tarafsız kaldı. Yurtsever görüşlerin çok yaygın olmasına rağmen seçimlerde, radikal eğilimli “ulusal-yurtsever oryantasyonlu” siyasetçileri desteklemeye nüfusun ancak yüzde 5 kadarı hazırdı. Kendini Rus ulusal fikirleriyle tanımlayanların sayısındaki önemli düşüş, toplumda, Rus milliyetçi ideolojisiyle de beslenen ulusal-orta yolcu bir çoğunluğun şekillenmesiyle ilişkilidir.
Toplumun liberal diliminin ılımlı bir devletçilik istikametinde evrimleşmesi, Putin döneminin ilk yıllarındaki en olumlu faktörlerden biriydi. Zira burada söz konusu olan, toplumun, daha ziyade toplumsal memnuniyetsizliğin “özsuyu” olan en aktif ve eğitimli katmanıdır. Sosyal-siyasi tayfın genel olarak eşitlenmesine, komünist seçmenlerdekiler de dâhil aşırılıkların yumuşatılmasına rağmen, gene de komünistlerin temsilcileri, toplumda, kendi değer sistemleri itibariyle, Sovyet biçimine muhafazakâr bağlılıkları içinde, geri kalanlardan köklü şekilde farklılaşan biricik grup olarak kaldılar. Doğruca geleneksel devletçi değerlere yönelen tayfın “liberal demokratik” kısmının değerlerinin evrimi ise, çok daha derin bir anlam taşıyordu. 1995’te liberal reformlar ve Batı’yla ilişki, toplumu yarmıştı; oysa sıfırlı yılların başına doğru bu faktörler daha ziyade birleştirici hale gelmişti. Tam da Rusya’nın uluslararası arenadaki durumunun güçlenmesi, “güçlü devlet” cephaneliğinden alınmış bir değerdi ki, o sırada toplumun bütün grupları bu değere eşit şekilde sahip çıkıyorlardı.
Benzer dönemler, Rusya’yı bütünüyle yansıtmazlar. Sosyal düzendeki bütün hızlı, devrimci değişiklik süreçleri, daima kendi “thermidor”ları ve “restorasyon”ları ile sona ermiştir. Zira hiçbir zaman, hızla değişen siyasi ve sosyal ortamlara bilinç, kültür, değerler sisteminde de hızlı değişiklikler eşlik etmez. Bu alanlar çok daha muhafazakârdır.
Muhafazakâr bir çoğunluğun şekillenmesine yönelik genel eğilim dünden bugüne değil 90’ların ortalarında ortaya çıktı ve ancak son 15 senedir güç kazandı; ancak son yıllarda niteliksel bir değişim de yaşadı. Toplumun değerler sisteminin yeniden biçimlenmesi bu eğilimde yansımasını buldu; ama siyasi merkezin yarı yarıya çözülmesine ve kanatların güçlenmesine yol açan, değerler sistemindeki bir kutuplaşmanın izi burada da sürülür.
Sıfırlı yılların başındaki neokonservatif dalga [9] fenomeni değerler sisteminde bir birleşmeyle, ideolojik bölünmüşlüğü alt etmekle, değerlerde bir senteze ulaşmakla ilişkiliydi; ama on yıl geçtikten sonra, “muhafazakâr çoğunluğun”, belki de ezici bir muhafazakâr çoğunluğun “liberal azınlık” karşısında konumlanmış olması, çok daha büyük önem taşır.
Ama bu, 2018’de seçim kampanyası sırasında dile getirilmiş olan ideolojik gündemi değiştirmez. Uzmanlar V. Putin’i epeydir yeni muhafazakârların lideri olarak anıyorlar; başkan da senatoda yaptığı konuşmalardan birinde kendisi hakkında böyle söylemişti. (“Vladimir Putin, ahlaki normların Batı kaynaklı erozyonuna ve ‘kaotik Ortaçağ karanlığına’ Rusya’nın onlar sayesinde karşı koyacağını söylediği muhafazakâr değerleri kararlı bir şekilde savundu.” [21])
Büyük güç haline gelme bilinci, çoklarının, özel hayatın rezilliğine, memurların keyfiyetine, davranışların kabalığına ve kurumların işlemeyişine ilgi göstermemesine neden oluyor. Ülkenin entelektüel eliti arasında da, günümüzdeki iktidarın payandasının, kendi liberal şehirli çekirdeğini sayıca kat kat aşan, toplumun muhafazakâr kesimi olduğu görüşü giderek güçleniyor.
Tüm Rusya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi’nin araştırmalarına göre, 2011-2012 yıllarında hem muhafazakârlar (büyük oranda) hem de liberaller (küçük oranda) iktidara sadakatle yaklaşıyorlardı. [19] Sosyal muhafazakârlar, yani bugün “muhafazakâr çoğunluk” dediklerimiz, toplumun yüzde 68’ini oluşturuyordu (şimdi yüzde 70’den fazla). Bunların üçte biri daha ziyade muhalefetten yanaydı, üçte ikisi ise iktidara sadıktı. Liberaller, toplumun yüzde 23’ünü oluşturuyordu, bunların sağı (pazardan taraf olanlar) ve solu (sosyal önceliklerden taraf olanlar) vardı ve sayıları o zamandan beri değişmedi.
Muhafazakârlar, geleneksel bir Rusya tasavvurunu destekliyorlar: Güçlü devlet, sosyal adaleti sağlayabilecek, batıya karşı koyabilecek, eğilip bükülmez bir iktidara sahip büyük güç. Aynı zamanda, devrimler ve kargaşaların değil de, Sovyet iktidarının son dönemine benzeyen stabil, huzurlu bir gelişmenin de hayalini kuruyorlardı. Liberaller ise tam tersine, devletin minimalize edilmesini, nüfuzunun azaltılmasını, en çok demokratik haklara ve hürriyetlere değer verilen bir hukuk toplumunun oluşmasını hedef sayıyorlardı.
Bu bağlamda “muhafazakâr çoğunluğun” içinde iki “alt-parti” daha var: Ulusal-devletçiler ve sol-devletçiler; bu ikincisi, tedricen baskın hale geliyor. Keza, hızla sola kayan liberal azınlığın içinde de sosyal-demokrat ideolojiye yaklaştıkları hissediliyor.
Sonuç olarak sosyal kaygılar güden, hayatın tayin edici alanlarını devletin düzenlediği, ancak “aşağı” katlarda (KOBİ’lerde, ticarette ve hizmet sektörü alanlarında) geniş iktisadi özgürlüğe sahip bir kapitalizm modeli gitgide daha çok popülerlik kazandı.
Böylece Rusya halkının yüzde 69’u daha mart 2007’de özelleştirmelerin sonuçlarının gözden geçirilmesi, devlet sektörünün öncü rolünün yeniden tesis edilmesinden yanaydı; yüzde 72’si fiyat düzenlemesinin genişletilmesini istiyordu; yüzde 70’i devlet planlamacılığı unsurlarının yeniden getirilmesini; yüzde 54’ü toprağın serbest bir şekilde alım-satımının yasaklanmasını; yüzde 67’si özel girişimcilerin faaliyetlerinde devlet kontrolünün güçlendirilmesini savunuyordu. Sadece yüzde 1, “son yıllardaki reformlar neticesinde bunların resmi sahipleri olmuş” kimselerin, ülkenin doğal zenginlikleri üzerindeki kontrolünün devam etmesini destekliyordu. [18]
2014 yılının olayları, gayrı resmi sosyal sözleşmenin muhtevasına bazı tashihler getirdi. İktidar, topluma, özel hayat ve (örneğin sosyal ağların kontrolü yoluyla) kişi hürriyetleri alanına gitgide daha aktif müdahale etmek hakkı karşılığında “büyük güç” olma umudu (veya umut illüzyonu) verip ülkeye bir seferberlik modeli önerdi ve sosyal hakları sert bir şekilde kısıtladı. Sıfırlı yıllarda başını kaldırmış olan orta sınıfın önemli bir bölümü kendilerini gene fakirliğin eşiğinde buldular.
Ve belki de en önemlisi, iktidar kendisini belli bir ideolojiyle tanımlamaya koyuldu, toplum ise bu suretle “doğru” ve “yanlış” diye bölünüyordu. Bu ise, yeni uzlaşmanın “kırmızıçizgileri”nin sert bir şekilde tek bir yöne doğru eğildiği ve toplumu boyutları itibariyle eşit olmayan iki dilime böldüğü anlamına geliyordu.
Aynı sırada Tüm Rusya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi’nin 2018 mart tarihli verileri de, son dönemde muhafazakâr çoğunlukta önemli bir niceliksel büyüme olmadığına, bununla birlikte onun içinde bulunduğu ruh halinin “derecesinin” arttığına tanıklık ediyordu. İnsanlar arasında “tek ulus” hissiyatı otaya çıkmış ve güçlenmişti (Merkez’in verilerine göre, 2012’den 2017’ye kadar “Biz tek bir ulusuz” sloganıyla mutabık olanların oranı yüzde 23’ten yüzde 54’e yükselmişti [7]). 2014’ün olayları şimdilik sadece profesyonel tartışmaların konusu oluyor. Ve sadece dış siyaset değil, bu olayların Rusya toplumunun durumuna etkileri itibariyle de.
Bireysel hayatta kalma stratejileriyle yaşayan ve kütlesel tüketim değerlerini amaç edinmiş, birçok alanda aile gelenekleri parçalanmış, çok alt düzeyde bir dayanışmacılığa ve kendiliğinden örgütlenme yetisine sahip, atomize olmuş bir gelenek-sonrası toplum gözlemliyoruz.
Bu, toplumun ve ulusun kendine dair kavrayışının [автостереотип, autostereotype — çn] matrisi, toplumsal moralin ve adalet bilincinin içinde bulunduğu durumun objektif değerlendirmesiyle açıkça çeliştiğinde karşılaştığımız şeydir. Ama siyasi tercihin, devlet ve siyaset alanındaki kitle bilinci formasyonunun alanı, birçok noktada “ideal” olanın, deklaratif olanın alanıyla ilişki içindedir; sonuç olarak pratikte gerçek menfaatlerden ve motivasyonlardan ziyade bilincin arketip katmanlarını giderek artan ölçüde yeniden üretir.
Resmi değerler sistemi bağlamında kesinlikle bir kohezyon mevcut. Tüm Rusya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi’nin verilerine göre ülkesiyle gurur duyan Rusyalıların oranı 2014’ten itibaren yaklaşık yüzde 55-60’tan yüzde 70’e yükseldi. Levada-Tsentr’in [özel bir kamuoyu araştırma şirketi — çn] verilerine göre, Rusya’nın sembolleriyle (bayrak, milli marş, vb.) gurur duyanların oranı da yüzde 55-58’den yüzde 75-78’e yükseldi. [12; 13]
Rejim, çökmeye meylediyor
Bugün, “halk legalizmi” bağlamında rejimin meşruiyetinin yetersiz olması meselesi ortaya çıkıyor. İktidarın “büyük güç legalizmi” de şüphe konusu olmaya başladı. Sosyo-ekonomik sorunlar, insanlar için başlıca öncelik haline geliyor. Levada-Tsentr’in verilerine göre Rusya başkanının dış siyasetini 2018 temmuz ayında araştırmaya katılan Rusyalıların sadece yüzde 16’sı destekliyor.
İki yıl önce Putin’in dış siyaset çizgisini katılımcıların yüzde 22’si onaylıyordu ve bunu, devlet başkanının başlıca artılarından biri olarak anıyorlardı. [16] Bu yüzdeleri, anketi yürütenlerin vicdanına bırakalım; ancak şunu söyleyelim: Sorular açık bir biçimde, dış siyaseti destekleyenlerin sadece esas “çekirdeğini” tespit edecek şekilde yönlendirme yapılmadan sorulmuş; ama şu anda önemli olan, eğilimin ortaya serilişi.
Aynı anda bir dizi farklı eğilimin etkili olduğu Rusya’da kamuoyu, yüksek türbülanslı bir evreye girdi. Bu eğilimlerden ilki, iktidardan yorgunluk duygusundaki ve devlet ve siyaset kurumlarının çalışmasından duyulan memnuniyetsizlikteki ağır, tedrici yükseliş. Bu yorgunluk duygusu daha 2011-2012 kışında, Moskova’da ve ülkenin diğer şehirlerinde çok sayıda protesto yapıldığında kendini göstermişti. Bu gösteriler resmiyette, Duma seçimlerindeki oyların şeffaf bir şekilde sayılmayışıyla meydana gelmişti, fiiliyatta ise gösterilerin arkasında, Putin’in 2012’de üçüncü defa başkanlık yarışına girme kararından duyulan memnuniyetsizlik yatıyordu.
Başkan nezdinde iktidarın en tepesinin reytingi, 2012-2013’te de düşmeye devam etti. Bu düşüş kritik bir karakter taşımıyordu ve Putin taraftarlarının “periferik” kısmının etkin propaganda ve alternatifsizlik noktasında kısa vadeli seferber oluşlarına da cevaz veriyordu.
Bu istikrarlı düşüş eğilimi, 2014 baharında, ikinci en önemli eğilim tarafından kırıldı: Rusya toplumunun, başkanın dış siyaset çizgisi etrafında uzun vadeli mobilizasyonu eğilimi. Bunun arkasında yatan, Rusyalılar arasında çok sayıda taraftar bulan bir “Rus dünyası” fikridir. “Kuşatılmış kale,” Rusya’yı yaptırımlarla boğmaya çalışan “düşman çemberi” hissiyatı, iktidara olan desteği kuvvetlendirdi, zira dikkatleri işlerin hiç de başarılı yürümediği iç siyasi gündemden alıp dış siyasi gündeme kaydırdı.
2014 sonu, rublenin iki kat değer kaybetmesi ve fiyatlardaki fırlamayla hatırlanabilir. Ama bu, başkanın reytingine hiçbir etkide bulunmadı. Dahası, Rusyalılar Batı mallarına yönelik karşı-yaptırımları (bu suretle, sıfırlı “tokluk” yıllarının tüketim alışkanlıklarını güçlü bir şekilde sınırlamaları gerekse de) kitlesel halde desteklediler.
Bu seferberlik yaklaşık üç yıl sürdü; ama 2017’de bir kez daha iktidardan yorgunluk emareleri ortaya çıktı ve giderek daha fazla Rusyalı, dikkatini dış siyasetten iç siyasete ve sosyo-ekonomik problemlere çevirmeye başladı. Ama bu yorgunluğun, Rusyalıların 2018 mart seçimleri öncesinde başkanın çevresindeki kısa süreli mobilizasyonuna engel olacak kadar ciddi olmadığı ortaya çıktı. Bilindiği gibi V. Putin bu seçimleri daha önce görülmemiş kadar yüksek sonuçlarla kazandı. Bu, öncelikle, Kırım’ın birleşmesinde onun rolüne verilen değerdi. Seçimleri domine eden bir tür “Kırım uzlaşması” ortaya çıkmıştı.
Ama bunun hemen arkasından, Rusyalıların iktidarın sosyal politikalarına yönelik keskin memnuniyetsizliğiyle ilişkili üçüncü eğilim kendisini gösterdi. Özellikle de emeklilik kanunundaki değişikliklerle ilgili bir memnuniyetsizlik. Bu yeni kanunla ilgili bütün sorumluluğu, derhal olmasa bile, Putin bizzat üstlendi. Hükümet ve “Birleşik Rusya” partisi büyük bir imaj kaybı yaşadı.
Arka planda böyle bir “yıldız kayması” yaşanırken bölgesel liderlerin reytinginin görece istikrarlı kalması ilginçtir: Yüzde 43’ten yüzde 36’ya düşüş yerelde çok hissedilir olmamıştı, hatta 2018’de önemsiz bir artış bile gözlenir.
Bu, 2018 eylülünde bir dizi bölgede “kontrol odağının daralması” fenomeninin kendisini göstermeye başladığına işaret eder. Yani, bölge ve yerel idarelerin başkanları, hakiki, gerçek iktidar olarak kabul edilmeye başlanıyor. Bu henüz zayıf, kendini pek göstermeyen bir eğilim; ama eğer merkez, iktisadi güçlükler ve “dikey” yönetim organlarının etkin çalışmaması yüzünden, olayların gidişatı içerisinde kontrolü kaybetmeye başlarsa, gelecekte ortaya çıkabilir.
Gelişmelere bakılırsa, Moskova’ya güven krizinin kendisini göstermekte olduğu Uzak Doğu’da buna benzer bir şeyler oluyor; burada Moskova’ya güvensizlikle birlikte yerel liderin şahsına güvensizlik görülmüyor. Bu, etkin idarenin yitirilmesi karşısında bir tür “asimetrik cevap”.
Siyasi partiler, mahkemeler, sendikalar çoktandır toplumun güveninin dibinde bulunuyorlar. Siyasi sistemin 2011 sonunda başlayan reformu patinaj yaptı, bizatihi sistem, Duma’da temsil edilen partilerin etkisini daralttı. Bu kapsamda idari kaynakları açıkça kötüye kullandı. Bütün potansiyel yeni güçlerin karşısına, üstesinden gelinemez idari bariyerler konuldu. Sonuç olarak, “iktidar partisi”nin itibarının çöküverdiği şartlarda “onlar olmasın da kim olursa olsun” ilkesiyle oy vermek gitgide daha çok protesto anlamı taşımaya başlıyor. Gerçekten de, ülkenin siyasi organizmasındaki kan dolaşımı, pıhtı ve iltihapla altüst oluyor.
Başkanın, ülkenin çıkarlarını savunduğunu düşünenlerin oranı da düştü. Rusya Bilimler Akademisi Sosyoloji Enstitüsü’nün verilerine göre 2018 martından ekimine kadar bunların oranı yüzde 25’ten 17’ye düştü. Bu, günümüzdeki siyasi rejimin, toplumun aktif bir desteğinden ziyade gitgide daha çok, bir atalet kuvvetiyle meşruiyet kazandığını gösteriyor.
Kişi temelli bütün rejimlerin kaderi budur; bunlar uzun sürerler, zirveye erişirler, ama sonra erozyonla karşı karşıya kalırlar. Kimi zaman yavaş, kimi zaman ani.Ama “ölümsüz” reytingler yoktur: Tüm Rusya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi’nin verilerine göre, geçen yıl mart seçimlerinin üzerinden ancak birkaç ay geçmişken V. Putin bilhassa büyük şehirlerde reytinginden neredeyse yüzde 10 kaybetti. [7] Sokaklarda olmasa bile sosyal ağlardaki mayalanma genişliyor, iktidarın vaatlerine de pek az kimse inanıyor.
Putin devri, zirvesini yaşadı ve ağır ağır sonuna yaklaşıyor. Rejim, gitgide daha şahsi bir hal alıyor; temellerindeki denge ise bozulmuş görünüyor. Rejimin kaçınılmaz sonu, ülke ve toplum için devasa riskler barındırıyor. Gitgide daha çok insan değişiklik istiyor— çoğu zaman bilinçsiz, düşünmeden, statüko karşısındaki duygusal hoşnutsuzluk yüzünden. “İktidarın itibarı kesinkes düşüyor ve gelecekte yeniden tesis edilemeyecek. Ret eğilimi [negativizm — çn] gerilemeyecek; ama güçlenecek; yeni bir iktisadi kriz veya lider değişikliği, bu süreci kesin bir şekilde şiddetlendirecek. İktidarın, henüz kimsenin hazır olmadığı yeni şartlarda işlemesi gerekecek.” [1] İnsanlar, değişiklik olmayışından yorgun düştüler, tıpkı 20 yıl önce fazlasıyla hızlı değişikliklerden yorgun düştükleri gibi.
Yakın zamanlarda Moskova’da, Vladimir’de ve kasvetli Gus-Hrustalnıy’da [Vladimir, Moskova’nın 180 km kuzeyinde, en eski Rus şehirlerinden biri; Gus-Hrustalnıy, Vladimir oblastında bir ilçe — çn], S. Belanovskiy tarafından çalışma grupları yürütüldü. [4]
Onun görüşüne göre bu araştırmalar, insanlar protesto eylemlerine hazır olmasalar bile, rejimin toplumdan aldığı desteğin tükendiğini gösteriyordu, ancak atalet kuvveti daha da büyüktü. Mukadder bir “güçlü yumruğa” duyulan ve sıfırlı yılların başında Putin’e halkın sevgisini kazandıran, daha sonra da reytingini kısmen destekleyen inanç (“legalist” bir ütopya) geri dönmemecesine geçmişte kalmıştı.
İktidar, düzeni sağlama vaatlerini gerçekleştirememişti. Düzen kavramı farklı şekillerde anlaşılıyor olsa da, herkesin ortak kanısı, ülkede düzen olmadığı şeklinde. Bir kanunsuzluk var. Dolayısıyla, legalizm cazibesini ve moral temelini kaybetti. Eğer düzen getiremiyorsa güçlü bir iktidara ne lüzum var? Düzen yokluğu, sayısız farklı adaletsizlik doğuruyor. İnsanlar bunu büyük ıstıraplarla kavrıyorlar. Bu problemin çözümü için hızla tesis edilemeyecek hukuk kurumları gerekli. Ayrıca da bu öyle zorlu bir görev ki, çözümü için en iyi ihtimalle yıllar gerekli.
Geçip giden 16 yıllık istikrar dönemi (1998’den 2014 martında Kırım’la birleşmeye kadar), birçok uzmanı (ve sıradan yurttaşları da), ülkenin nihayet bir asırdır süren siyasi kargaşanın üstesinden geldiğine inanmaya sevk etti. Görüşleri sorulanların çoğunluğu, istikrara (riskle ilişkili) gelişmeden daha çok değer veriyordu (2014’te yüzde 35’e karşılık yüzde 65; ancak 2017 ekim ayında yüzde 54’e karşılık yüzde 46). Bilimler Akademisi Sosyoloji Enstitüsü’nün rakamlarına göre, [5] şu anda istikrar taraftarlarının oranı, değişiklik taraftarlarının oranından bir miktar daha az. Son bir buçuk yıldır ikincisi yüzde 39’dan yüzde 52’ye yükseldi, dahası en “öncü” gruplarda, bu kapsamda gençlikte de, yüzde 60’ı buldu. Tüm Rusya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi’nin verilerine göre, daha 2017 nisan ayında değişim taraftarları Rusya vatandaşlarının yüzde 50’den fazlasının desteğini alıyordu: “Rusya’da istikrardan yana olanlar kenara çekildi ve onların yerini değişimden yana olanlar aldı.” [7; 20]
2018 mart ayı verilerine göre halkın yüzde 45’i ülkenin hızlı, kararlı; yüzde 43’i de ağır, tedrici değişikliklere ihtiyacı olduğuna inanıyor; sadece yüzde 8, ciddi değişikliklerin gerekmediği kanısında. Bilimler Akademisi Sosyoloji Enstitüsü tarafından yürütülen çalışma ise, bu son derece önemli trendin gelişmekte olduğunu ortaya koydu. Bu çalışmada katılımcıların yüzde 55’i hızlı değişikliklerden yana olduklarını belirttiler. [6; 12; 13]
Değişim talebi, sosyal adaletin temel ilkeleri bağlamında kitlelerin toplumsal halet-i ruhiyesi ile ilişkili (“sol popülizm”); buna hiçbir suretle 90’lara dönme, liberal iktisadi ve siyasi reformların devam etmesi arzusu gözüyle bakmak mümkün değil. Sosyoloji Enstitüsü’nün verilerine göre, toplum sosyal adaleti, yolsuzlukla mücadeleyi, petrol ve gaz bağımlılığının üstesinden gelmeyi (sırasıyla yüzde 51 ve yüzde 41), savunma kapasitesinin güçlendirilmesini (yüzde 28) ve çok daha az bir derecede de iktisadi ve siyasi hürriyetlerin güçlendirilmesini, Batı ülkeleriyle yakınlaşmayı (yüzde 10), iktidar değişikliğini (yüzde 12) hedefliyor.
Eş zamanlı olarak, sosyal adalet fikriyle ilişkili olan sol talep, 2014’ten sonra ani bir şekilde yükselen sağ-milliyetçiliğe (“sağ popülizm”) belirgin bir şekilde baskın. Problemlerin “soft-rating”inde [anket çalışmasında seçeneklerin üçe indirilmesi; burada bu yöntemin ancak muğlak bir fikir verebileceği düşüncesi yatıyor — çn], “Putinci çoğunluğun” sol bileşeni —sosyal adalet— sağ bileşenini —büyük güç, gelenek ve düzen— yaklaşık olarak ikiye katlıyor. Rusya vatandaşları geleceği, sosyal adaletin temel bileşenlerinin yeniden tesis edilmesinde görüyorlar. Uzun yıllardır ilk defa, insan hakları, demokrasi, hürriyet talebi, yüzde 37 ile ikinci sıraya düştü; ancak bu arada sosyal adalet talebiyle birlikte (80’lerin sonundaki SSCB’yi hatırlatan) bir sol-demokratik vektör ortaya çıkardı.
“Halk legalizmi” eksiği ve geleceğin sol tasavvuru
Sol yönelimli “gelecek tasavvuru”nun sebepleri nerede yatıyor? Toplum, istikrar ve görece refaha rağmen, 90’ların başındaki reformların sebep olduğu derin sosyal eşitsizlik haline teslim olmadı. Kamuoyu araştırmaları, sınıflı, derin bir şekilde katmanlaşmış, saldırganlıkla dolu, yakın tarihindeki herhangi bir dönemden çok daha parçalanmış bir toplum tablosu çiziyor.
Yurttaşlarımız birbirlerine ve iktidara bütünüyle güvensiz. Günümüzde sosyalizm talebi esas itibariyle berrak bir sosyal ve yurtsever karakter taşıyor. Ama bu, yaşlı kuşağın, gençlik tarafından son derece zayıf destek bulan bir talebi.
Bizim görüşümüze göre yukarıdaki veriler, bir “sola dönüş”ten, “sol alternatif”ten söz etmeye imkân vermiyor. “Sola dönüş”, hakikatin belirgin bir şekilde abartılı bir değerlendirmesidir. Seçmenlerin ruh halinde bunun varlığından söz edebilmek için, en azından bir dayanışma, emeğin haklarını savunma ve emeğin hak ettiği şekilde karşılığının ödenmesine yönelik kollektif eylemlere hazır oluş talebini tespit etmiş olmak gerekir.
Bu talep, bir aktivist kalkışmasını, kollektif protesto eylemlerinde çıkış arayan bir patlamayı varsayar. Sadece patlama değil, ayrıca sendikalar ve doğrudan eylem komiteleri biçiminde kendiliğinden örgütlenmeleri de. Buna benzer bir şey gözlemleniyor mu? Hayır. Sadece, esas itibariyle, diğerlerine göre dezavantajlı durumdaki özel girişimlerin (küçük girişimler) ve onlara bağımlı ücretli işçilerin tek tük protestoları tespit edilebiliyor. Dahası, seçmenlerin ruh hali, ülkede gelişmekte olan durum bağlamında belirgin bir ret eğilimi gösteriyor. Sadece bu inkâr eğilimi ve onun etrafında şekillenen talep söz konusu ve bu, kesinlikle bir “sola dönüş” değil.
Bugünkü talep pasif bir kalkışmaya işaret ediyor: ıstırabı çeken öznenin kendisi değil başka biri öne çıksın ve bu tatsız durumu düzeltsin. Özne değil başka biri, durumu düzeltmek için eyleme girişme sorumluluğunu üstlensin. Bu güçlü ret eğilimi ortamında kitlesel kolektif protestoların yokluğu, seçmenlerin atomizasyonunun üstesinden gelinemediğini, hatta bunun, onların davranış mantıklarını tayin ettiğini gösteriyor. İnsanların çoğunluğu, birinin çıkıp da problemlerini çözmesini bekliyor; üstelik bunlar, bu güçlü eli tutmaya da hazırlar, zira pasif kalkışma ortamında hayatta kalış, insanların rızalarını vereceklerini gösterdikleri özneyi arayış yoluyla gerçekleşiyor.
Çağdaş Rusya’da “sol cephe”lerin ve hatta sendikaların kitlelerden hiçbir destek almıyor olması, RFKP’nin ise en azından partinin “ebedi” G. Zyuganov’unun çeyrek asırlık yönetimi boyunca aslında soldan çok daha fazla devletçi ve hatta klerikal fikirleri yansıtmış olması, tesadüfi değildir. Ayrıca büyük tepkiler çeken emeklilik reformunun neden olduğu siyasi kriz, bilhassa parti içinde bir kuşak değişimi doğurabilir ve yönetime siyasi mücadele imitasyonlarıyla değil bizatihi mücadeleyle meşgul olan siyasetçiler gelirse, RFKP’nin “yelkenlerini” tekrar doldurabilir.
Adalet, eşitlik, özgürlükle bir arada bir Sovyet insanı — günümüzde toplumsal ana akımın temel vektörü, bu. Bunu belli bir ölçüde Rusya gerçekliğine göre büyük tashih görmüş bir sosyal demokrasi olarak nitelemek mümkün olabilir, ancak Avrupa sosyal demokrasisine hiç benzemez, zira Rusya’da “batının yolu”na yakınlık göstermek, son derece olumsuz kalmaya devam edecektir.
Aşağıdaki kelimelerden (kavramlardan) hangileri sizde daha ziyade olumlu ve hangileri daha ziyade olumsuz duygular uyandırıyor?
Kavram |
Daha ziyade olumlu |
Nötr |
Daha ziyade olumsuz |
Bu kelimenin anlamını bilmiyorum |
Kapitalizm |
10 |
52 |
33 |
3 |
Sovyet insanı |
55 |
36 |
7 |
0 |
Eşitlik |
64 |
30 |
4 |
1 |
Adalet |
83 |
13 |
2 |
0 |
Hürriyet |
76 |
20 |
2 |
1 |
Batı |
18 |
55 |
24 |
1 |
Tablo 1. Rusya Bilimler Akademisi Sosyoloji Federal Bilimsel Araştırma Merkezi Sosyoloji Enstitüsü’nün “Çağdaş Rusya’da sosyo-ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel ve etno-dinsel bağlamlarda sosyal dönüşüm dinamiği” adlı çalışmasında kullanılan veriler. Kamuoyu çalışması, yılda iki defa yapılıyor; 2014-2018 döneminde her defasında 4 bin deneğe 9 dalga halinde uygulandı.
Kırım-sonrası uzlaşmanın temeli olarak sağ-legalizm ve çöküşü
Ekonominin gelişimi ve yurttaşların refahının yükselmesi meselesi, Rusyalıların ülkenin geleceğine dair tasavvurlarında merkeze oturmaya başlıyor. Rusya’nın yeniden bir büyük güç olmak için ne yapması gerektiği sorusuna cevap olarak yüzde 67 çağdaş ekonominin gelişmesi, yüzde 66 da yurttaşların refahının yüksek bir seviyeye erişmesi zaruretini gösteriyor.
Gene de epey yüksek bir oran olsa bile katılımcıların sadece yüzde 41’i, büyük güç statüsünün güçlü bir silahlı kuvvetler sayesinde sağlanabileceği kanaatinde. 2014’te çok popüler olan, daha önce Rusya veya SSCB bünyesindeki bölgelerin kontrol altına alınması meselesi ise sadece yüzde 7 taraftar buluyor (üstelik üç cevaptan birini seçmeye imkân veren soft-rating’de).
Bu, daha önce varılmış olan, Rusya vatandaşlarının ilgisinin dış siyasetten iç siyasete kaymakta olduğu ve Rusya’nın bir büyük güç olduğu tasavvurunun da önemli değişikliğe maruz kaldığı çıkarımını teyit ediyor. Rusya vatandaşlarının günümüzdeki “hayal”i, güçlü silahlı kuvvetlere sahip, ekonomik olarak gelişen bir büyük güç.
Rusya vatandaşlarının dış siyaset bağlamındaki halet-i ruhiyesinin dönüşümün diğer önemli işaret taşı da, Kırım, Ukrayna ve Suriye’deki olaylara bakışları. “Kırım uzlaşması” gücünü kaybetmiş değil. Daha önce olduğu gibi, Rusya vatandaşlarının ezici bir çoğunluğu, Kırım’la yeniden birleşmeyi daha ziyade olumlu görüyor. Rusya vatandaşları, Kırım’ı köken olarak Rusya saymaya devam ediyorlar; Kırım’daki Ruslar da kendilerini daima, tarihi bir yanlış anlaşılma sonucu Ukrayna’da kalmış Rusyalılar olarak görmüşlerdir. Kırım’ın birleşmesine yönelik olumlu yaklaşım, Rusya vatandaşlarının imparatorluk arzularına şahitlik ediyor değil. “Kırım uzlaşması” ülkeyi kimin yöneteceği meselesinden bağımsız bir dış siyaset sabiti olarak kalacak.
Ama Donbas’taki olaylara yaklaşım köklü bir değişiklik geçirdi. 2017’de Rusya’nın çatışmalara katılmasına karşı olanların oranı yüzde 30’du, bugün ise yüzde 50. [2] Askeri cepheleşme durumunun devamında Rusyalılar artık bir anlam görmüyorlar. DNR ve LNR de daha az sempati uyandırmaya başladı. Rusya’dan Donbas’a gönderilen insani yardım konvoyları da Hakasya veya Tuva [her ikisi de Moğolistan’ın kuzeyinde, Rusya Federasyonu’na bağlı yoksul cumhuriyetler — çn] yerine oraya gönderildiği için epeyce öfke doğuruyor.
Rusya vatandaşlarının batının yaptırımlarına yaklaşımı olumsuz kalmaya devam etse de (yüzde 67), Rusya tarafından batı mallarına getirilen karşı-yaptırımlardan taraf olanların oranı yüzde 80’den yüzde 47’ye düştü. Yurttaşlarımız, peynir ve meyvelerin buldozerlerin kepçeleriyle ezilmesine giderek daha büyük bir hoşnutsuzlukla bakıyorlar, zira bunların muadili olan Rusya ürünlerinin fiyatları karşı-yaptırımlar yüzünden birkaç kat yükseldi, kaliteleri ise düşük kaldı. Nihayet Rusya’nın Suriye’deki eylemlerine destek de Rusya IŞİD’i başarıyla ezerken yükseldiği yüzde 63 oranından IŞİD’in tamamen ezilip de Rusya’nın Şam’daki Beşar Esad rejimini ekonomik ve askeri yollarla desteklemek için taahhütte bulunmasıyla birlikte yüzde 26’ya düştü. En azından Rusya açısından devamlı surette hiç bitmeyeceğini göstermiş olan savaş devam ediyor. Rusya orada yollar açıyor, çocuk bahçeleri inşa ediyor, insani yardım dağıtıyor. Bu durum, Rusya toplumunun fakir kesimlerinde gitgide daha çok öfke uyandırıyor.
Kamuoyunda böylesi değişiklikler son derece önemli ve anlamlı şeyler olarak ortaya çıkarlar. Mart 2018’deki başkanlık seçimlerinden sonra kamuoyunun, eski uzlaşmanın “kırmızı çizgi”sini aşmaya, Rusya yönetiminin dış siyaset faaliyetlerine verilen notun düşmeye başlaması tesadüfi değildir. S. Lavrov, D. Rogozin [Roskosmos Genel Müdürü — çn] ve S. Şoygu’nun reytingleri de düştü. Bu değişiklikler, Rusyalıların Ukrayna ve Suriye’den yorgun düştüklerine ve bitmeyen para ve kaynak harcamalarının onları daha çok öfkelendirdiğine tanıklık ediyor.
Çağdaş yurtseverlikte de kendine has tehlikeli çizgiler beliriyor; bunlara kısmen A. Tsipko dikkat çekmişti: “Çağdaş Rusya halkının önemli bir bölümünün insanlığın sonu … hakkındaki konuşmalara epey sakin tepki göstermesi … beni korkutuyor. Bu, dört yıldır kuşatılmış bir kalede yaşamakla ortaya çıkan alışkanlığın bizde zaten zayıf olan kendini sakınma içgüdüsünü parçaladığına işaret ediyor.” [24] A. Tsipko’nun ortaya koyduğu meselelere girmeden, Rusya nüfusunun bir kısmının son dört yıldır bir yüceltme, vecd hali içinde bulunduğuna dikkat çekelim. Bu ruh hali, Rusyalıların tüketici cennetine yönelik başlayan duygudaşlığı ve özel hayatı yeniden düzenleme eğilimini paylaştıkları huzurlu sıfırlı yıllarla kontrast halinde.
Sisler içinde bir gelecek
Siyasi transit, Rusya’da başlamış bulunuyor. Bu transit, karşılıklı nefrete varan son derece derin bir sosyal parçalanma şartlarında sürüyor. Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü profesörü V. Solovey’in veciz ifadesiyle, birçok Rusyalı şöyle düşünüyor: “Bunların hepsi aynı çete!” [23] S. Belanovskiy ve M. Dmitriyev’in yukarıda iktibas edilen görüşlerine göre, Rusya’da, uzun sürebilecek bir sallantılı denge durumu oluştu. [4] Bu denge, geleceğin olumsuzlanmasıyla iç içe. Rusyalılar geleceği görmüyor, görmek için can da atmıyorlar. Hayatın daha da kötü olacağına dair bir konsensüs var, ama hiçbir kollektif-pratik eyleme niyetli değiller.
Demek ki, beylik Putin, 19 yıldır halka gelecekle ilgili hiçbir somut bir tasavvur sunmamakla bilgece davrandı. Bir denge durumu ortaya çıktı: Rusyalılar böyle bir tasavvur arayışında değiller, iktidar ise onu zaten sunmuyor. Sayılan bu eğilimler, kitlelerin bilincinde elit-karşıtı popülizmin büyüdüğünü gösteren tipik bir tablo oluşturuyor. Temel neden, pazar ekonomisine geçiş dönemi boyunca süren, hayat seviyesine olumsuz etki eden ve ülke içinde ortaya çıkan memnuniyetsizliği tedricen artıran, son derece uzun süreli kriz. Dahili kontrol odağının [insanların davranışlarının sonuçlarını kendi kontrolleri altında kabul etmesi; tersi, yani harici kontrol odağı da, davranışlarının sonuçlarını bağladığı kendi dışındaki odaklar olduğunu varsayar — çn] bir kenara atılması bu bağlamda elit-karşıtı ruh halinin güçlendiğine, iktidarın kitlelerin bilincindeki (özellikle ulusal televizyon kanallarının yardımıyla yarattığı) etkisinin belki de zayıfladığına ve, iktidar tarafından desteklenmeyen sistem dışı adayları seçme olanağı sunacak daha rekabetçi bir seçim siyasetine yönelik talebin ortaya çıktığına işaret eder.
Yararı epeyce şüpheli olabilecek değişikliklere (hızlı, denenmemiş ve riskli olanlar da dahil) hazır oluş, hayali de olsa, hatta ortamı derinleştirse bile, mevcut durumdan acil bir çıkış arayışına yönelindiğini gösterir. Kaba, etraflıca düşünülmemiş, daha ziyade maceraya benzeyen emeklilik reformu projesi, bunun berrak bir teyididir.
Sıfırlı yıllarda iktidarla sessiz bir sözleşme içinde birleşmiş bulunan toplumun başarılı bir kendiliğinden örgütlenmesi fırsatı kaçmış görünüyor, üstelik sadece siyasi değil, iktisadi alanda da. Ülke, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya, üstelik bir kez daha ne değişim için uygun kurumlara ne de sosyal araçlara sahip.
Felaket ve sarsıntı kehanetleri gitgide daha sık duyuluyor. Örneğin sosyolog L. Bleher şöyle diyor: “Rusya devletinin öylesine zayıf düşeceği bir zaman gelecek ki, bu devlet topraklarımızda merkeziyetçi bir biçimde var olabilir mi sorusu ortaya çıkacak. Bir takım sosyolojik işaretler … bunu gösteriyor. Örneğin, daha sıfırlı yıllarda, insanların kendilerini evvela belli bir bölgeyle, ancak ondan sonra Rusya ile tanımlamayı tercih ettikleri göze çarpmaya başlamıştı. Ve o zaman geldiğinde devletin yeniden kurumsallaşması ve hem kendisinin, hem biz hepimizin nasıl olmamız gerektiğine karar vermesi gerekecek.” [17] Bu türden kehanetlerin temeli vardır; bu, bir tarihi aşamanın gözden yittiği aşamalarda karakteristiktir. [15]
Seferberlik-sonrası bir tahribat halinde bulunan toplum, Rusya’da birçok defa geçilmiş tarihi kargaşa dönemlerine giriyor. Seferberlik-sonrası tahribat, özellikle de hiçbir siyasi gücün, toplumun hiçbir katmanının, geleceğe dair somut bir tasarıma sahip olmadığı şartlarda çok tehlikelidir. Toplumun bütün kaynakları, bugün hayatta kalmak için yakılan ateşe atılır, ancak bu şekilde hayatta kalmak da giderek daha çok zorlaşır. “Rus baharı”nın alametleriyle coşmuş olan ihtiraslı kişilikler, iktidarın ani çevrimleri karşısında giderek son derece uzlaşmasız ve tehlikeli düşmanlar haline gelebilirler.
Bu makale hazırlandığı sırada, bir zamanlar Rusya’nın iç siyasetinde “kolbaşı” olan V. Surkov’un “Putin’in uzun süren devleti” üzerine makalesi, tartışma çağrısı oldu. 20 yıl önce “Putin devleti” ortaya çıktığında (çokları için beklenmedik ve gerçekten uzun süren bir devlet oldu), onun temelinde (başında bulunanın kişiliğinden bağımsız olarak) iktidara alternatifsizlik sağlayan yeni bir toplumsal konsensüs yatıyordu. Bugün ise devlet, alternatifsiz olmaktan çıktı, onun temelindeki konsensüs ise yıkıldı. Artık daha öteye gidemez, derin bir şekilde yeniden şekillenmesi, sadece bir zaman meselesi.
Çeviren: Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından kırka yakın çevirisi var. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor. @Hazal_Yalin
Kaynakça
1. Белановский С.А. “Как плевок в лицо”: опрос показал отношение россиян к власти // МК. 2018. 17 Jun.
2. Белановский С.А. Опрос показал отношение россиян к власти // МК.
3. Белановский С.А. Стратегическая альтернатива [Электронный ресурс]. URL: https://belan.livejournal.com/269083.html (accessed: 08.06.2018).
4. Белановский С.А. Тренды общественного мнения [Электронный ресурс]. URL: http://www.sbelan.ru/index.php/ru/index.html (accessed: 18.06.2018).
5. Бызов Л.Г. Анатомия консервативного большинства [Электронный ресурс]. URL: http://www.perspektivy.info/rus/gos/anatomija_konservativnoghttp://www.perspektivy.info/rus/gos/anatomija_konservativnogo_bolshinstva_ 2014-03-12.htmo_bolshinstva_ 2014-03-12.htm (accessed: 19.02.2017).
6. Бызов Л.Г. Взгляд в будущее и прошлое через призму современных общественных противоречий // Общественные науки и современность. 2018. № 3. P. 66-80.
7. Бызов Л.Г. Идейные рубежи крымского консенсуса // Выборы на фоне Крыма: электоральный цикл 2016—2018 гг. и перспективы политического транзита / ed. В.В. Федоров. Москва: Всероссийский центр изучения общественного мнения, 2018.
8. Бызов Л.Г. Контуры новорусской трансформации. Москва: Росспэн, 2013.
9. Бызов Л.Г. Неоконсервативная волна в современной России: фаза очередного цикла или стабильное состояние? // Мир России. 2010. Vol. 19. № 1. P. 3-44.
10. Бызов Л.Г. От расцвета к упадку. Ценностное измерение путинской эпохи (2000-2018 гг.) // Свободная мысль. 2019. Vol. 1674. № 2. P. 49-64.
11. Бызов Л.Г. Первые контуры “постпереходной эпохи” // Социологические исследования. 2001. № 4. P. 3-15.
12. Гудков Л. Общество патриотов. Россия удивляет [Электронный ресурс]. URL: https://russia-review.ru/index.php?id=92 (accessed: 18.03.2018).
13. Гудков Л. «Сейчас Россия живет в эпоху безвременья» [Электронный ресурс]. URL: http://rusila.su/2014/11/02/sejchas-rossiya-zhivet-v-epohu-bezvremenya/ (accessed: 15.09.2017).
14. Делягин М. Стратегическая требования к России: пора подумать о своих интересах // Свободная мысль. 2018. Vol. 1670. № 4. P. 7-12.
15. Кагарлицкий Б. Революционная ситуация без революции [Электронный ресурс]. URL: http://vestiregion.ru/2018/04/20/revolyucionnaya-situaciya-bez-revolyucii-nizy-zastyli-zhdut-otmashki-sverxu/ (accessed: 20.04.2018).
16. Кузнецов Д. В России снизилась поддержка курса внешней политики Владимира Путина [Электронный ресурс]. URL: https://dailystorm.ru/news/v-rossii-snizilas-podderzhka-vneshney-politiki-vladimira-putina (accessed: 08.09.2018).
17. Матросова Н.К. Архетип как форма ориентирующего сознания // Вестник Санкт-Петербургского университета. Серия 17. 2013. Vol. 29. № 1. P. 7-9.
18. От Ельцина до Путина. Москва: Праксис, 2007.
19. От плебисцита – к выборам: Как и почему россияне голосовали на выборах 2011-2012 гг. Москва: Праксис, 2013.
20. Половина страны хочет перемен. Институт социологии РАН опросил россиян [Электронный ресурс]. URL: http://profculturarb.ru/novosti/257-polovina-strany-khochet-peremen-institut-sotsiologii-ran-oprosil-rossiyan (accessed: 25.04.2018).
21. Послание президента Федеральному собранию: Путин противопоставил российский консерватизм западному хаосу [Электронный ресурс]. URL: https://piter.tv/event/Putin_protivopostavil_rossijskij_konservatizm_zapadnomu_haosu/ (accessed: 19.04.2018).
22. Самодуров Ю. Думать как изменить или не думать и забыть? [Электронный ресурс]. URL: https://echo.msk.ru/blog/samodurov/2252000-echo/ (accessed: 08.03.2018).
23. Соловей В. «Они все там одна банда!» [Электронный ресурс]. URL: https://echo.msk.ru/blog/vsolovej/2361943-echo/ (accessed: 02.01.2019).
24. Ципко А.С. Хочет ли Россия уничтожить человеческую цивилизацию? // Независимая газета. 2018. 4 May.