- Cumhuriyet
Dünkü gazetemizin manşetinde arkadaşımız Emine Kaplan’ın AKP kulislerinden derlenmiş, İstanbul seçimine yönelik seçmene son mesajlar, kozların oynanması üzerinden hesaplar vardı. Başlıkta “Kabine değişikliği ile seçimi çevirme planı” vurgusu öne çıkmıştı. Aklımdan hiç çıkmamış, Zonguldak madencilerinin “Özalizm’i” yendikleri büyük madenci direnişinde, başarılarına nokta koyduran çarpıcı sloganları: “Halkımız, Başbakan yalan söylüyor, çarptık böldük hesap tutmuyor.” Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı’na geçtiği halde, toplusözleşmelere, ücret artışlarına, işçi haklarına ambargosunun etkili baskılarından hiç vazgeçmediği yılların son dönemeç noktasında “Büyük Madenci Direnişi”ni, toplumsal, siyasal sonuçlarını unutmuş olmadığınızı umarım.. Genel Maden-İş Sendikası’na bağlı 36 binin üzerinde maden işçisi, arkalarına Zonguldak halkını, maden mühendisleri başta tüm toplumsal örgütlenmeleri, ülke çapında emekten yana etkin sendikal, toplumsal, siyasal örgütlenmeleri katmış olarak, grevle birklikte dünyanın en büyük kitleli, en uzun süreli, soluklu etkin yürüyüşlerini, ayı geçmiş Zonguldak içinde, sonrası Ankara’ya doğru kış ortasında, günün anlam ve önemine göre en azı ile on binler, çoğunlukla yüz binler üzerinde katılımlarla, tam 52 gün içinde soluksuz gerçekleştirmişlerdi. Özal, Güney Afrika’dan ucuza maden kömürü ithali ile işçileri teslim alma tehditlerini savurup duruyordu.. Demirel’e dikte ettirilen 24 Ocak kararlarının, sivil iktidar erkinde yeterince dayatılamaması gerçeği karşısında, 12 Eylül darbesi gerçekleştirilmiş, ilk icraat grev yasakları, DİSK hedef alınmış ağır işkenceli yıllar, süren terör suçlamalı yargılamalar, Türk-İş’in kapalı kapılar arkasında kendi kendine yasaklara da mahkûm edilmesi icraatları.. Yetmez, kıdem tazminatlarına ilk dev operasyon, sözleşmelerin tahkim sistemi içinde kazanılmış haklarından ayıklanması.. Anayasa ve yasa değişiklikleriyle kazanılmş sendikal haklara gelen çok ağır darbeler..
***
Simgesel bir küçük rastlantı, Özal’ın işveren sendikası başkanlığından paraşütle, 12 Eylül cunta yönetimine danışman olarak gelmesi, darbenin ertesi günü sözcüsü baba Pakdemirli’nin yine hiç unutamadığım basın toplantısında karşımıza çıkıp, ülkenin tüm emekçileri lehine gelişmiş paylaşım düzenini baştan yenileyeceklerini, ücret dağılımında ünlü piramidin yeniden çizileceğini ilan etmesi.. “Türkçesi en tepedekiler çok yüksek ücretli, en alttakileri en düşük, ağır koşullarda çalışmalarını sağlayacak düzenin getirileceğini açıklaması..” Bendeniz, Gazeteciler Sendikası’nda eğitim sekreteri, Türk-İş olarak DİSK’e yapılanlarla teslim alınmış olarak günümüze kadar asla düzeltilmemiş, dünyanın rejimi demokrasi olan ülkeleri içindeki en antidemokratik özgürlükler, sendikal haklara mahkûm edilmiş ülkenin vatandaşı olmanın bütün süreçlerine tanıklık etmek zorunda kalmıştım. Doğrusu Türk-İş’e bağlı sendikalar, belki DİSK’liler bile, 12 Eylül yasaklı anayasası, yasalarına rağmen, sivil iktidarlara geçişten sonra bir şeyleri düzeltebileceğimizden umutluyduk. Dersimize çok çalıştık, çok umutlu savaşımlarla da sivil iktidar sürecinde Özalizm modeli ile emek haklarına gelen yasaklar, kayıplar için çok direnip çok emek verdik.. Adana, İzmir, Eskişehir.. ortak dev mitingleri, her sözleşmede yüzleştikçe, var olan yasaklı düzen içinde de hâlâ örgütlü olarak direnişlerimizle bir şeyleri, hiç değilse en ağır kayıplarımızı gidermek için çok çabaladık.. Olmadı, olmadı, Özalizmde askeri cunta yönetimi sürecinden daha ağır bedellerle, kayıplara uğramaktan kurtulamadık. Yasaklı düzen artı, süreç içindeki sermaye örgütlülüğü, Özalizmin icraatları ile gelen hak kayıplarının sürekliliğini kıramadık.. SEKA, Seydişehir, Paşabahçe.. sayısız grevli direnişler.. kazanılmış haklardan geriye gidişi durduramadık.. Bahar eylemleri, yaz direnişleri, yasaklar düzeni içinde en kalabalık kamu örgütlülüklerinde bile kayıpları onarma savaşımları sonuç vermedi.. Çoğunluk kamuda fabrikalar özelleştirmelerle satılıp kapatıldılar. Özal, başrolde, elindeki kalemi gözümüze soka soka yerine göre, alüminyum, kâğıt ithal ettirerek liberal gidişte engel tanımadı..
***
Zonguldak direnişinde Özal Çankaya’da, Başbakanı Yıldırım yılbaşı akşamı öncesi, bir ayı geçmiş grevli direnişin gücü karşısında sözleşme imzalamayı kabul etmişti ki.. 1990’ın son gününün akşam saatlerinde Abant’ta yapılan sözleşme imzalama töreninde, verdiği sözleşme ilkelerinden çark ediverdi. Sözleşme masasında, ikisi de ışıklar içinde yatsınlar lider Şemsi Denizer, sözleşme masası pazarlık uzmanı, danışmanı avukat. Önder Aker, elbette halen yaşayan tüm yönetim kurulu üyelerinin tanıklık yapacakları üzere, verdiği rakamlar üzerinden sözleşmeyi imzalamayı reddettiler.. Akşam karanlığında yılbaşı ışıklandırmaları içindeki Abant kırsalında, olupbiteni dinleyen direniş eylem komiteleri üyeleri, ertesi sabah Zonguldak’ta ürettikleri bu sloganla, “Yalan söylüyor, hesap tutmuyor” iradeleriyle Özalizmi kırdılar.. 12 Eylül süreci, Özal iktidarları erkiyle, 1980-91 yıllarında oluşmuş büyük kayıpların, birkaç yılını olsun bir sözleşme ile, tüm emekçiler adına geri almayı başardılar..