- Cumhuriyet
Biliyorum, herkes seçimi konuşuyor. Yine de hatırlatayım. Bugün önemli bir dava var. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, tarihe “Gezi Direnişi” olarak geçen halk hareketi yargılanacak.
Hani “Elde çekiç olunca her şey çivi görünür” derler ya. 657 sayfalık iddianamenin en tuhaf yanı Gezi’yi FETÖ ile yan yana anması. Son dönemde beğenmediği her şeyi FETÖ’ye bağlayarak kendi günahlarından arınmaya çalışan, aslında bu şekilde FETÖ’yü de meşrulaştıran kafa bu davada da kendisini gösteriyor.
Oysa durum tam tersi. Madem toptancılık yapıyoruz. Öyleyse şunu söyleyebilirim: Gezi Direnişi’ne karşı çıkan FETÖ destekçisidir. Çok da anlaşılır nedenlerim var.
Bir: Gezi “17-25 Aralık” diye putlaştırılan milattan aylar önce oldu. Yani AKP’nin “Ne istedinizse verdik” dediği dönemde. AKP ve FETÖ o gün etle tırnak gibiydi.
İki, Gezi’ye saldırının mimarları İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, örgüte yardımdan hüküm giydi. Topçu Kışlası projesinin mimarlarından İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bizzat partisi tarafından FETÖ bağlantıları da gerekçe gösterilerek istifa ettirildi.
Üç; Gezi Direnişi’ne saldıran polisler FETÖ’cüydü. Çadırların yakılması talimatını veren Ramazan Emekli, saldırı emri veren Yunus Dolar, orantısız güç kullanımı sorumlusu Mithat Aynacı... Gezi’ye vuranların tamamı FETÖ bağlantılı çıktı. Öyle ki 15 Temmuz gecesi Mithat Aynacı asker kıyafetiyle bir tankın içinde yakalandı. Ne yazık ki o günlerde Erdoğan, “Polisimiz demokrasi testinden başarıyla geçmiştir, adeta bir kahramanlık destanı yazmıştır” demişti.
Dört, Gezi’ye karşı ilk soruşturmayı FETÖ’cü savcı Muammer Akkaş başlattı. Akkaş, Gezi sembollerinden Çarşı Grubu’na da operasyon yapan savcıydı. İlk Gezi iddianamesini hazırlayan Savcı Adnan Çimen ile davaya bakan Hâkim Muzaffer İren de FETÖ bağlantılı çıktı. Soruşturmayı başlatan Nazmi Ardıç ve Mehmet Yeşilkaya gibi polisler FETÖ’den tutuklandı.
Beş: Gezi’ye karşı bugünkü iddianamedeki delillerin neredeyse tamamı FETÖ’cü polisler tarafından toplandı. Telefon dinleme kararları FETÖ’cü yargı üyeleri tarafından alındı. Nasıl oluyorsa bugünkü yargı, “kaldıkları yerden” devam etti. Bu durum iddianamede “yeniden kıymetlendirilme” ifadesiyle gerekçelendirildi.
Altı: iddianamede sanıklar aleyhine tanık yapılan polisler Ercan Orhan Aydın ve Hasan Gül’ün FETÖ operasyonlarıyla tasfiye edilmesi dikkat çekiyor. Kısacası devlet kurumları, FETÖ ile suçlanan polisleri konu Gezi olunca muteber sayıyor.
Yedi: o dönem FETÖ’nün medyasının yandaşlarla pozisyonu aynıydı. Çevre taleplerini anlar göründükten sonra, eylemcileri hedef aldı. Zaman gazetesi 3 Haziran 2013 tarihinde “Çevre duyarlılığı yakıp yıkmaya dönüştü” başlıklı manşetinde, “Olaylar provokatif bir hale geldi” dedi. 7 Haziran 2013 tarihinde ise Erdoğan’ın “Demokratik taleplere canımız feda” sözlerini manşetine taşıyarak safını seçti.
Sekiz: eylemcilere karşı provokatif yalanların birçoğu FETÖ imalatıydı. “Camide içki içtiler” palavrasını Cihan Haber Ajansı üretti. Erdoğan’ın “benim başörtülü bacılarıma saldırdılar” dediği “Kabataş yalanı”nı da büyüten Zaman gazetesiydi.
Dokuz: FETÖ lideri Fethullah Gülen dahil Fethullahçılar açıkça Gezi’yi hedef aldı. Gülen, 6 Haziran 2013 tarihli açıklamasında “Kimler o çocuklar? Kimin çocukları o sokaklarda mantıksızca hareket edenler? Hak davası değil o! Hak davası olsa, bir yerde toplanırlar, duygularını dile getirirler, ifade ederler orada, efendice, insanca, eğitim görmüş insanca, ayrılır giderler” dedi. Eski AKP milletvekili Hakan Şükür gibi vitrindeki isimler Gezi’yi hedef aldı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı da “Bu tür protestoların istismara açık olmaları sebebiyle Hizmet, kendisine gönül vermiş olanların bu tür protestolara katılmalarını teşvik etmez” ifadelerini kullandı.
On; Gezi Direnişi’nde polis şiddetine karşı atılan slogan “Fethullah’ın p.çleri yıldıramaz bizleri” idi. Buna karşın AKP’nin FETÖ’ye desteği tamdı.
Olayların devam ettiği sırada Erdoğan, 11. Türkçe Olimpiyatları’na katıldı. FETÖ’yü överek “Gerçek Türkiye manzarası işte budur” dedi. Nitekim yandaş medyada da FETÖ medyasında da “ortaklık” vurgusu vardı. Buna karşın FETÖ’nün hedefindeki Ergenekon-Balyoz kumpasları mağdurlarının da olduğu kişi ve kurumlar Gezi’ye açık destek verdi.
Uzatmayayım...
Gezi’de sokağa çıkan milyonlarca insan zaten FETÖ karşıtıydı. FETÖ ise polisiyle, yargısıyla, medyasıyla kendisini Gezi’nin karşısında konumlandırdı.
Peki, bu dava ne işe yarıyor?
Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesini sulandırmaya. FETÖ’nün “Bakın Türkiye her muhalifi FETÖ’cü diye tutukluyor” propagandası yapmasına. Daha da kritiği FETÖ’cülerin topladığı delillerin “yeniden kıymetlendirme” adıyla itibarlı hâle dönüştürülmesine. Sahi yarın bir savcı “17-25 Aralık delillerini yeniden kıymetlendirdim” diye ortaya çıkarsa ne olacak? Hani milat 17-25 Aralık’tı, öncesindeki Gezi Direnişi neden FETÖ’cü yaftasıyla soruşturuluyor? Madem başladık, 17-25 Aralık’tan önce şu polisleri, savcıları, valileri devlete dolduranlarla da devam edilecek mi? Gezi’ye acımasızca saldıran Fethullahçılara rağmen Gezi’ye FETÖ bağlantısı uyduran kafa, yarın 15 Temmuz’da darbeye karşı sokağa çıkan vatandaşları darbecilikle suçlarsa ne yapacağız?
Her türlü hakaretin edildiği bir seçimin ilan edildiği gün “aklı başında bir direniş” yargı önüne çıkıyor. Gezi’nin ne istediğini ilk günden beri biliyoruz da keşke onu yargılayanların da asıl niyetini öğrensek!