S-400: Tercih mi, zorunluluk mu?

16 Tem 2019

 

S-400’ler nihayet geldi... 12 Temmuz 2019 tarihi, Türk- Amerikan ilişkileri açısından artık bir “milat”tır.

Türkiye elbette kısa vadede ABD yaptırımlarından olumsuz etkilenecektir ancak daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi orta ve uzun vadede Türkiye kazançlı çıkacaktır:

S-400’lerin askerî boyutu Türkiye silah envanterini çeşitlendirerek tek ülkeye bağımlılığı kıracaktır ve S-400’leri milli füze savunma sistemi inşa etmenin ara aşaması olarak değerlendirecektir.

ABD’nin S-400’lere karşılık Türkiye’yi F-35 programından çıkarması, aslında bir yaptırım değil, Türkiye’ye iyilik olacaktır. 6 Haziran 2019’da bu köşede belirttiğimiz gibi yüzde 85 oranında ABD’ye bağımlı hava kuvvetlerimiz F-35 ile yüzde yüz bağımlı olacaktır ve yazılımı ABD’nin elindeki bu uçakların en kritik zamanda “kullandırılmayabileceği” riskiyle hep karşı karşıya olacağız!

Askerî ambargonun, örneğin 1975’te Türkiye’ye orta ve uzun vadede nasıl kazançlara (Aselsan) dönüştüğü ortadadır.

S-400’lerin siyasi boyutu 11 Mart 2019’de bu köşede belirttiğimiz gibi S-400’lerin Türkiye yararına şu iki siyasi sonucu olacaktır: 1. Türk-Amerikan ilişkilerine eşitlik ve denge gelecektir. 2. Türk-Rus ilişkilerinin seviyesi yükselecek, Astana formatı kurumsallaşacak ve bölge merkezli dış politika uygulama koşulları gelişecektir.

Özetle 25 Şubat 2019’da bu köşede altını çizdiğimiz gibi S-400’ler ABD’ye bağımlılığın panzehridir.

ABD yerine Rusya’ya bağımlı oluruz” endişeleri yersizdir; zira birincisi Rusya “bağımlı olunabilecek” bir süper güç değildir; ikincisi temel hedef milli füze savunma sistemi kurmaktır ve Rus füze savunma sistemi, teknoloji transferi boyutuyla bu temel hedefin aşamasıdır.

Türkiye’nin S-400 alabilmesi de, bir yönüyle ABD hegemonyasının inişe geçmesiyle ilgilidir zaten.

Milli egemenlik meselesi Burada esas sorun, AKP hükümetinin S-400’lere bakışıdır. Erdoğan’dan Çavuşoğlu ve Akar’a kadar AKP yönetimi S-400’lerin alımını “bir tercih değil, zorunluluk” olarak nitelemektedir. Kendi ifadeleriyle AKP, S-400’leri tercih etmemiş, Obama yönetimi Patriot vermediği için almak zorunda kalmıştır!

O nedenle S-400’ler AKP için kendi ajandasını uygulayabilmenin bir enstrümanı; Rusya’yla kendisine alan açan bir anahtar, ABD’yle pazarlıkta elinde tutacağı bir karttır. (Kuşkusuz AKP’nin niyetinden bağımsız olarak S-400’lerin alınması Türkiye için çok yararlı olmuştur.)

Oysa AKP’nin “tercih değil zorunluluk” gördüğü S-400’ler, Türkiye’nin çıkarları için siyasi bir tercih, güvenlik ihtiyacı ve ABD’ye karşı milli egemenlik meselesidir aslında!

Yeri gelmişken önemle belirtelim: ABD’yle 1964’teki krizin ardından 1967’de SSCB ile anlaşan ve 1974’teki krizin ardından, 1975’te İncirlik başta 21 ABD üs ve tesisini kapatan Süleyman Demirel’di, ancak o dönem hiçbir muhalefetin aklına Demirel’i antiemperyalist ilan etmek ve Amerika’yla savaştığını iddia ederek desteklemek gelmedi!

Güvenli bölge sorunu AKP’nin “tercih değil zorunluluk” şeklindeki bakışı, iki önemli risk taşımaktadır:

Birincisi, yine AKP yönetiminin belirttiği gibi Patriot almak istemeleridir. S-400 aldıktan sonra Patriot da almak güvenlik ihtiyacı ile değil, AKP’nin iktidarda kalmak için ABD tekellerini memnun etme zorunluluğuyla açıklanır ancak!

İkincisi, S-400’lere ve ondan kaynaklanacak ekonomik yaptırımlara karşılık AKP’nin Suriye’nin kuzeyinde ABD’ye taviz verme potansiyelidir.

Bu konuda endişeliyiz. Zira S-400’lerin Türkiye’ye gelmesinin ardından Hulusi Akar ile ABD Savunma Bakan Vekili Mark Esper arasında yapılan telefon görüşmesinden sonra Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada kullanılan şu ifade endişemizin kaynağıdır: “Görüşmede, Suriye’de güvenli bölge oluşturulması konusunda önümüzdeki hafta bir ABD heyetinin acilen Ankara’ya gönderilmesi konusunda mutabakata varıldı.”

Nedir bu aciliyet? Hem de S-400’lerin hemen üstüne! ABD’nin uygulayacağı yaptırımlar değil, asıl tehdit Suriye’de güvenli bölgedir!

paylaş