- Tarım Dünyası
05 May 2020
Gıda ve Tarım Örgütü(FAO) yaşanan koronavirüs salgınının açlık krizine dönüşebileceğine dair ciddi uyarılarda bulunuyor. Gıda krizinin yaşanabilecek en az 55 ülke olduğu iddia ediliyor. Dünya Ticaret Örgütü, tarım ve gıdada kısıtlamaların yoksulların gıdaya erişimini engelleyeceğini dile getiriyor. Bu uyarılara rağmen atılan adımlar, kısıtlamalar, uygulamalar gıda milliyetçiliğini körüklüyor. Bir çok ülke koronavirüsün yarattığı belirsizliği öngöremediği için “elimdeki gıda ya bana yetmezse” diye düşünerek gıdayı, tarım ürünlerini satmak istemiyor. İhtiyacının çok üzerindeyse ihraç ediyor.
Bu gelişmeler, gezegeni esir alan koronavirüs ile mücadele edilirken bir yandan da tarımda yeni bir dönemin temellerinin atıldığını gösteriyor. Özellikle tarım ve gıda konusunda ulusal, bölgesel ve küresel boyutta önemli bir değişim öngörülüyor. Bu değişimin ana eksenini, kendine yeterlilik, belli ürünlerde uzmanlaşma, dış ticarette korumacılık ve gıda milliyetçiliği oluşturacak.
Küresel tarım ve tarımsal gıda ürünleri ihracatının yüzde 63’ünü, ithalatının ise yüzde 55’ini kontrol eden bu ülkeler aynı zamanda kısıtlamalara en çok başvuran ülkeler olması şaşırtıcı değil mi?
Yapılan ortak açıklamada özellikle tahıl stoklarının bu sezon rekor düzeyde olduğu, buğday, mısır, pirinç, ve soya fasulyesinde beklenen talebin fazlasıyla karşılanabileceğine vurgu yapılıyor. Kısıtlamaların yoksulların gıdaya erişimini zora sokacağını ve fiyatları artacağını özellikle belirtiyorlar. Aslında koronavirüs öncesinde olduğu gibi sonrasında da yoksullar hep gıdaya erişimde sıkıntı yaşayacak.
Gıda ticaretini engellemeyelim diyen ülkelerden Amerika Birleşik Devletleri, koronavirüs önlemleri kapsamında tarıma 19 milyar dolarlık ek destek paketi açıkladı.
Toplam yüzölçümünün sadece yüzde 12’si tarıma elverişli olan Japonya, en çok tarım ve gıda ürünleri ithal eden ülkelerinden birisi. Koronavirüs önlemleri kapsamında tarım ve gıda için 545 milyar yen(5 milyar dolar) ek destek paketi uyguluyor.
Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan, kendi çiftçisini korumak için bakanlar kurulu kararı ile marketlerde yerel ürünlerin satışını zorunlu hale getirdi. Satışı zorunlu ürünler arasında süt ve süt ürünleri, balık ve balık ürünleri, taze et, yumurta, arı balı,taze meyve ve sebzeler var. Yerel üretici seralarından alım yapan perakende gıda ticaret şirketlerine domates için ton başına 600 leva, salatalık için 400 leva ve biber için 800 leva ödeme yapılıyor.
Avrupa Birliği üyesi Romanya, ayçiçeği tohumu ve ham yağ ihracatına yasak getirdi. Ancak, Avrupa Birliği karşı çıkarak tek taraflı böyle bir karar alamayacağını bildirdi ve Romanya yasağı kaldırmak zorunda kaldı.
2020 üretim dönemine bakıldığında Bir çok üründe üretimde az da olsa artış var. Fakat, bu artışlar Türkiye’ye yine yetmeyecek. Özellikle hem gıda hem de yem sektöründe hammadde olarak kullanılan soya, mısır, ayçiçeği,bakliyatta mercimek,fasulye, tekstil için pamuk ve daha bir çok ürün ithal etmek zorunda kalacak. Buğdayda kendine yeterli olsa da, un ve makarna ihracatı için buğday ithalatı yapılması gerekiyor.
Çiftçi yıllardır mazot,gübre,tohum,ilaç ve son yıllarda elektrik fiyatının çok yüksek olması nedeniyle üretim yapmakta zorlanırken, girdilerin ucuzlatılması,desteklenmesi konusunda somut hiç bir adım atılmadı. Sadece yazlık ekim yapılmak üzere 6 bin 700 ton tohum desteği verileceği açıklandı. Hububat,bakliyat ve yağlı tohumlarda 3 milyon tondan fazla tohum kullanılırken öngörülen destek 6 bin 700 ton. Bu destek de belli illerle sınırlı.
Çiftçinin üretime dönmesini sağlayacak,üretimi artırmasını ve dışa bağımlılığı ortadan kaldıracak somut bir adım ne yazık ki yok.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Türkiye Şeker Fabrikalarının sözleşmeli üretim yaptığı çiftçilere hububat ve yağlı tohumlar ekmeleri halinde tohum,gübre ve nakit avans desteği sağlanması bölgesel olarak çiftçiye yarar sağlayacak bir adım. Bunun mutlaka genişletilmesi gerekir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği “bir karış tarım arazisi boş kalmayacak” sözünün içinin doldurulması için öncelikle girdilerde destekler sağlanarak çiftçinin üretim yapması sağlanmalı.
Çiftçi para kazanırsa üretim yapar, bir karış toprağı boş bırakmaz. Para kazanamazsa üretimden çekilir. Yeni tarım düzeninde üretmeyen ülkelerin, toplumların işi çok zor olacak. Türkiye’nin ciddi bir potansiyeli var. Bunu harekete geçirecek üretim odaklı yeni politikalara ihtiyacı var.
Sahip olduğu tarımsal potansiyel üretim odaklı politikalarla değerlendirebilse yeni tarım düzeninde Türkiye avantajlı ülkelerden birisi olacaktır. İklimi, biyoçeşitliliği, tarım alanları, ürün deseni ile büyük zenginliğe sahip olan Türkiye, hem kendi ihtiyacını üretebilir hem de başka ülkeleri de besleyebilir. Bunun için tarımsal girdilerin temininde,tarımsal desteklemelerde, araştırma,geliştirme, teknoloji kullanımında üretimi ve çiftçiyi destekleyici politikalar uygulanması gerekir.
Türkiye’nin en sorunlu alanlarından hayvancılıkta üretim odaklı orta ve uzun vadeli yeni politika uygulamak zorunda.
Bu dönem artıları ile eksileri masaya koyup tartışmanın ve karar vermenin zamanı. Türkiye günü kurtarmak yerine orta ve uzun vadeli plan yapmak zorunda. Hangi ürünlerin üretimini artıracağını, hangi ürünlerin ekiminden vazgeçeceğini, boş tarım arazilerini nasıl değerlendireceğini hesaplamak ve karar vermek zorunda.
Özetle, tarımda yeni bir dönem başlıyor. Potansiyelimizi değerlendirmek ve fırsata dönüştürmek için tarıma bakışımızı değiştirmemiz şart. Tarım, ekonomide yaşanan büyük sıkıntılar karşısında çıkış yolu olabilir.
Bu gelişmeler, gezegeni esir alan koronavirüs ile mücadele edilirken bir yandan da tarımda yeni bir dönemin temellerinin atıldığını gösteriyor. Özellikle tarım ve gıda konusunda ulusal, bölgesel ve küresel boyutta önemli bir değişim öngörülüyor. Bu değişimin ana eksenini, kendine yeterlilik, belli ürünlerde uzmanlaşma, dış ticarette korumacılık ve gıda milliyetçiliği oluşturacak.
Dünyada neler oluyor?
Mart ve Nisan aylarındaki gelişmeler bu yeni döneme ilişkin bir çok ipucu veriyor. Virüsün ilk ortaya çıktığı Çin ile virüsün en çok etkili olduğu Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin yanı sıra, Kanada, İngiltere, Japonya, Brezilya,Ukrayna’nın da aralarında olduğu Dünya Ticaret Örgütü üyesi 24 ülke tarımda ticaret kısıtlamalarının ve aşırı stok yapmanın gıda güvenliğini tehdit edeceği uyarısında bulundu.Küresel tarım ve tarımsal gıda ürünleri ihracatının yüzde 63’ünü, ithalatının ise yüzde 55’ini kontrol eden bu ülkeler aynı zamanda kısıtlamalara en çok başvuran ülkeler olması şaşırtıcı değil mi?
Yapılan ortak açıklamada özellikle tahıl stoklarının bu sezon rekor düzeyde olduğu, buğday, mısır, pirinç, ve soya fasulyesinde beklenen talebin fazlasıyla karşılanabileceğine vurgu yapılıyor. Kısıtlamaların yoksulların gıdaya erişimini zora sokacağını ve fiyatları artacağını özellikle belirtiyorlar. Aslında koronavirüs öncesinde olduğu gibi sonrasında da yoksullar hep gıdaya erişimde sıkıntı yaşayacak.
Gıda ticaretini engellemeyelim diyen ülkelerden Amerika Birleşik Devletleri, koronavirüs önlemleri kapsamında tarıma 19 milyar dolarlık ek destek paketi açıkladı.
Toplam yüzölçümünün sadece yüzde 12’si tarıma elverişli olan Japonya, en çok tarım ve gıda ürünleri ithal eden ülkelerinden birisi. Koronavirüs önlemleri kapsamında tarım ve gıda için 545 milyar yen(5 milyar dolar) ek destek paketi uyguluyor.
Ortak Tarım Politikası çatırdadı
Avrupa Birliği, 1950’lerde gündemine aldığı Ortak Tarım Politikası çerçevesinde ilk ortak piyasa düzenini 1962’de tahılda faaliyete geçirdi. O günden bu yana bir çok reformlarla revize edilen Ortak Tarım Politikası’na aykırı olacak bir çok uygulama bugünlerde yaşama geçiriliyor. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde başlayan “yerli malı tüket” kampanyaları yapılıyor. Birlik üyesi ülkeler birbirlerine karşı kısıtlamalar uyguluyor.Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan, kendi çiftçisini korumak için bakanlar kurulu kararı ile marketlerde yerel ürünlerin satışını zorunlu hale getirdi. Satışı zorunlu ürünler arasında süt ve süt ürünleri, balık ve balık ürünleri, taze et, yumurta, arı balı,taze meyve ve sebzeler var. Yerel üretici seralarından alım yapan perakende gıda ticaret şirketlerine domates için ton başına 600 leva, salatalık için 400 leva ve biber için 800 leva ödeme yapılıyor.
Avrupa Birliği üyesi Romanya, ayçiçeği tohumu ve ham yağ ihracatına yasak getirdi. Ancak, Avrupa Birliği karşı çıkarak tek taraflı böyle bir karar alamayacağını bildirdi ve Romanya yasağı kaldırmak zorunda kaldı.
Türkiye’de neler oluyor?
Türkiye, uzun yıllardan bu yana ithalata dayalı bir tarım politikası uyguladı. Gıda enflasyonu ile mücadele kapsamında üretici fiyatları baskı altında tutuldu. Girdi fiyatları artarken çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı baskılandı. Çiftçi üretimden vazgeçmek zorunda kalınca arz azaldı ve fiyat yükseldi. Fiyatı artan her ürün ithal edilerek bu fiyat artışı önlenmeye çalışıldı. Üretim yerine ithalat desteklendi. Son dönemde ayçiçeği, hububat, çeltik(pirinç) konusunda ithalatı kolaylaştırıcı adımlar atıldı.2020 üretim dönemine bakıldığında Bir çok üründe üretimde az da olsa artış var. Fakat, bu artışlar Türkiye’ye yine yetmeyecek. Özellikle hem gıda hem de yem sektöründe hammadde olarak kullanılan soya, mısır, ayçiçeği,bakliyatta mercimek,fasulye, tekstil için pamuk ve daha bir çok ürün ithal etmek zorunda kalacak. Buğdayda kendine yeterli olsa da, un ve makarna ihracatı için buğday ithalatı yapılması gerekiyor.
Önlemler yetersiz
Koronavirüs önlemleri kapsamında bugüne kadar tarımla ilgili dişe dokunur bir destek açıklanmadı. Yaklaşık 4 milyon hektar ekilmeyen tarım toprağı dururken, 14 hektarlık hazine arazisinin tarıma kazandırılması öngörülüyor.Çiftçi yıllardır mazot,gübre,tohum,ilaç ve son yıllarda elektrik fiyatının çok yüksek olması nedeniyle üretim yapmakta zorlanırken, girdilerin ucuzlatılması,desteklenmesi konusunda somut hiç bir adım atılmadı. Sadece yazlık ekim yapılmak üzere 6 bin 700 ton tohum desteği verileceği açıklandı. Hububat,bakliyat ve yağlı tohumlarda 3 milyon tondan fazla tohum kullanılırken öngörülen destek 6 bin 700 ton. Bu destek de belli illerle sınırlı.
Çiftçinin üretime dönmesini sağlayacak,üretimi artırmasını ve dışa bağımlılığı ortadan kaldıracak somut bir adım ne yazık ki yok.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Türkiye Şeker Fabrikalarının sözleşmeli üretim yaptığı çiftçilere hububat ve yağlı tohumlar ekmeleri halinde tohum,gübre ve nakit avans desteği sağlanması bölgesel olarak çiftçiye yarar sağlayacak bir adım. Bunun mutlaka genişletilmesi gerekir.
Yerel yönetimler daha aktif olacak
Ankara, İstanbul,İzmir,Aydın, Antalya, Muğla, Mersin, Adana, Eskişehir gibi bazı büyükşehir belediyelerinin tarıma yönelik destekleri gelecekte de yerel yönetimlerin bu alanda daha aktif olmaları gerektiğini gösteriyor.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği “bir karış tarım arazisi boş kalmayacak” sözünün içinin doldurulması için öncelikle girdilerde destekler sağlanarak çiftçinin üretim yapması sağlanmalı.
Çiftçi para kazanırsa üretim yapar, bir karış toprağı boş bırakmaz. Para kazanamazsa üretimden çekilir. Yeni tarım düzeninde üretmeyen ülkelerin, toplumların işi çok zor olacak. Türkiye’nin ciddi bir potansiyeli var. Bunu harekete geçirecek üretim odaklı yeni politikalara ihtiyacı var.
Türkiye için çok fırsat var
Hep diyoruz ya zengin toprakların yoksul insanları olmayı hak etmiyoruz. Türkiye’nin kendisine yeterli olduğu ve dünyada ihracatta söz sahibi olduğu çok sayıda ürün var. İlk akla gelenler, fındık, üzüm, kayısı, incir, limon, mandalina, nar, portakal, mandalina, elma, şeftali, greyfurt, havuç, domates, kabak, biber, hıyar, bezelye, ıspanak, pırasa, lahana, marul, patlıcan.Sahip olduğu tarımsal potansiyel üretim odaklı politikalarla değerlendirebilse yeni tarım düzeninde Türkiye avantajlı ülkelerden birisi olacaktır. İklimi, biyoçeşitliliği, tarım alanları, ürün deseni ile büyük zenginliğe sahip olan Türkiye, hem kendi ihtiyacını üretebilir hem de başka ülkeleri de besleyebilir. Bunun için tarımsal girdilerin temininde,tarımsal desteklemelerde, araştırma,geliştirme, teknoloji kullanımında üretimi ve çiftçiyi destekleyici politikalar uygulanması gerekir.
Türkiye’nin en sorunlu alanlarından hayvancılıkta üretim odaklı orta ve uzun vadeli yeni politika uygulamak zorunda.
Bu dönem artıları ile eksileri masaya koyup tartışmanın ve karar vermenin zamanı. Türkiye günü kurtarmak yerine orta ve uzun vadeli plan yapmak zorunda. Hangi ürünlerin üretimini artıracağını, hangi ürünlerin ekiminden vazgeçeceğini, boş tarım arazilerini nasıl değerlendireceğini hesaplamak ve karar vermek zorunda.
Özetle, tarımda yeni bir dönem başlıyor. Potansiyelimizi değerlendirmek ve fırsata dönüştürmek için tarıma bakışımızı değiştirmemiz şart. Tarım, ekonomide yaşanan büyük sıkıntılar karşısında çıkış yolu olabilir.