HDP iddianamesindeki tehlikeli ölçü

21 Mar 2021

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın 609 sayfalık HDP’yi kapatma iddianamesinin en önemli savı şu: “HDP, Abdullah Öcalan’ın projesidir, PKK’nin partisidir.” 

Kuşkusuz doğru ama eksik bir doğru... 

Pek çok gazeteci yazdı: HDP, İmralı’da doğrudan Öcalan’ın talimatıyla kuruldu. Öcalan, “devlet görevlilerinin” önünde BDP yöneticilerine HDP’yi kurma talimatı verdi. Ve başta, Selahattin Demirtaş HDP projesine karşıydı.

Kuşkusuz iddianameye de giren HDP’nin İmralı’da kurulduğu olgusu, kapatılmak istenen bir partinin, iktidarın ve devletin bilgisi ve gözünün önünde kurulduğu gerçeğini ortaya koyuyor. 

HDP, HAKAN FİDAN PROJESİDİR

Ancak mesele aslında bundan öte. 2013’te yazmıştım: HDP, bir Fidan-Öcalan projesidir diye. 

Öcalan, kendisini 21 Temmuz 2013’te ziyaret eden Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan’la PKK ve BDP’ye şu mesajı gönderdi: “Gidin tartışın benim önerimi; bir kısmınız orada, bir kısmınız burada olmasın, yerel seçimde BDP’li milletvekilleri HDP’ye geçsin.”

Ancak Selahattin Demirtaş HDP projesine karşıydı ve 1 Ağustos 2013’te şu mesajı verdi: “Doğu’da BDP ile gireceğimiz kesin ama Batı’da BDP mi olur, HDP mi olur, henüz kararlaştırmadık.”

Yani Öcalan, “Hepiniz HDP’ye geçin ve HDP’yle seçime girin” diye talimat veriyordu ancak direnmekte olan Selahattin Demirtaş, “Seçimlere Doğu’da BDP, Batı’da HDP ile girilmeli” orta yolunu zorluyordu!

Peki, Hakan Fidan ve elbette Tayyip Erdoğan neden Öcalan’dan bir yıl önce kurulan ama kenarda tutulan HDP’yi sahaya sürmesini istiyordu? O dönemin siyasi açıklamaları incelenince görülecektir: HDP projesi, aslında Erdoğan’ın Gezi’yi (Haziran Halk Hareketini) bölme, etkisizleştirme ve Türk solunu havuzlama projesiydi!

MİLLİ MESELEDE DEVLETTEN YANA OLMAMA ÖLÇÜSÜ

Ancak bugün asıl yazmak istediğim başka. İddianamedeki çok büyük bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın HDP’nin kapatılması yönündeki savlarından biri de şu: “HDP, milli meselelerde devletin yanında yer almadı.”

Bu, oldukça vahim ve tehlikeli bir ölçüdür. Çünkü bu ölçü bir kez uygulandı mı, bu her muhalif parti için kapatma nedeni olur. Dahası meslek odalarının, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin kapatılması ve kalan demokrasinin de toptan ortadan kaldırılması sonucunu doğurur. 

Bir meselenin milli mesele olup olmadığına kim karar verecek? Bu iddianame gösteriyor ki iktidar karar verecek, savcı da o ölçüye göre işlem yapacak!

Ki aslında iktidar bunu fiilen uyguluyor: Geçen aylarda RTÜK, TELE1’e “milli politikalara aykırı yayın yapmak” iddiasıyla ceza vermişti!

İKTİDARIN DIŞ POLİTİKASI MİLLİ DIŞ POLİTİKA MI? 

AKP’nin 18 yıllık iktidarında nelerin milli mesele haline getirildiği, nelerin beka ilan edildiği ortada. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı olarak çıktığı miting kürsüsünden seçmene “Ya Binali Yıldırım’a ya Sisi’ye oy vereceksiniz” diyordu örneğin. 

Daha somut konular üzerinden örnekler verirsek, AKP’nin Suriye politikasına karşı olmak da bu durumda bir savcı için “milli meselede devletin yanında olmamak” anlamına gelir!

Hatta öyle manzaralar olur ki içinden savcıların çıkabilmesi mümkün olmaz. Örneğin Erdoğan, “Ne işi var NATO’nun Libya’da” dediğinde buna destek verenler, bir ay sonra Erdoğan Libya’nın NATO operasyonuna dahil olunca toptan “milli meselede devletin yanında olmama” konumuna yuvarlanırlar. 

AKP’NİN ‘ÖCALAN’A EVET, HDP’YE HAYIR’ ÇİZGİSİ 

Sonuç olarak iktidar, dün doğumunda ebelik yaptığı bir partiyi bugün kapatmak istiyor. Bu, AKP’nin son seçimlere de yansıyan “Öcalan’a evet, HDP’ye hayır” çizgisinin doğal sonucu elbette... 

Fakat AKP-PKK ortaklığının bir olgu olarak Türk siyasetinin üzerinde asılı bulunması ve o sürecin arşivlerdeki pazarlıkları, emin olun önümüzdeki yıllarda daha çok sürprizler doğuracaktır.

Son not olarak şunu da belirtelim: HDP tarihi bir fırsatı tepti. Kendisine Batı’da verilen oylardan, PKK terörüne karşı olduğu halde HDP’ye oy veren Türklerin desteğinden dersler çıkarmadı. Bu da en çok birlik isteyen Kürtlere zarar verdi, veriyor... 

paylaş