Sol Partiler Montrö konusunda ne düşünüyor?

22 Nis 2021

Möntrö gündeminde hem iktidar partileri hem de Millet ittifakı Amiraller duyurusunun ardından açıklama yapan emekli amiralleri hedef alırken, sol partiler belirgin bir ağırlıkla Montrö'nün emperyalizme karşı savunulması gereken bir zemin olduğunu belirttiler. Haber 2021 olarak üç soru yönelttiğimiz Sol Parti, TKH, 1920TKP, Devrim Hareketi ve EHP'nin açıklamalarını yayınlıyoruz. HKP sözcüleri görüşme yapmayacaklarını belirttiği ve TKP'den de yayına hazırladığımız sırada henüz yanıt gelmediği için bu iki partinin açıklamalarına yer veremiyoruz.

Açıklamaların tamamını okumak için aşağıdaki bağlantıları kullanabilirsiniz.

Sol Parti Başkanlar Kurulu üyesi Önder İşleyen Haber2021'in sorularını yanıtladı.

1. Gündemdeki Montrö tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tartışma nereden çıktı ve ulusal ölçekteki siyasal saflaşmalar bakımından bu tartışma bize ne gösteriyor?

Biden’la birlikte ABD emperyalizmi, yeni bir hamleye hazırlanıyor. Hegemonya kaybına uğrayan ABD, aslında uzun zamandır Çin ve Rusya’yı ekonomik ve askeri olarak çevrelemeye yönelik bir politikaya sahip. Trump döneminde daha çok, Çin’le ticaret savaşları biçiminde mücadele sürmüş olsa da agresif bir dış politika yerine yüzünü daha fazla içeriye dönen bir ABD vardı. Biden, seçilmesinin ardından ‘ABD Geri Döndü’ sözlerini sarfetmişti. Biden, bu sözü Münih Güvenlik Konferası’nda, AB ve NATO’ya güven vermek için söylerken, hedef olarak Çin ve Rusya’yı işaret etmişti. ABD, Trump’ın zedelediği AB ve NATO ilişkilerini de tahkim ederek, Rusya ve Çin’e karşı daha agresif bir politika izlemeye çalışacağını açık ortaya koyuyor. Burada, Rusya ile son günlerdeki gerilimle birlikte temaslar da gösteriyor ki, ABD’nin Rusya politikası, Çin politikasının bir parçası. Rusya’yı, Çin’den uzaklaştırmak ve denge oluşturmak üzere askeri ve ekonomik baskıyı arttırıyor. ABD ve NATO, bu ortak planının parçası olarak Karadeniz’deki askeri yığınaklarını arttırıyor. Bu da önümüzdeki dönemde ABD emperyalizminin, Ortadoğu ile birlikte Karadeniz’de de yeni saldırı planları içinde olacağını gösteriyor. 

AKP iktidarının Montrö’yü tartışmaya açması da bununla ilgili. AKP’nin içerde ciddi bir güç kaybına uğradığı bir süreçten geçiyoruz. Dış politikadaki tüm atakları ise çıkmaza girmiş durumda. Geçtiğimiz dönem dış politika krizini, ABD ve Rusya dengesi içinde sürdürebilmişti ki Trump’la ilişkiler de buna belli oranda izin vermişti. Biden’la birlikte ise ABD, AKP’den daha net bir tutum istiyor. S-400 yaptırımlarının devreye sokulması, Halkbank davası başta olmak üzere bazı sopalar da gösterildi. AKP, tam da bu noktada ABD’nin yeniden güvenini kazanmak üzere, tüm ödünleri vermeye hazır olduğunu Montrö’yü de tartışmaya açarak ilan ediyor. Montrö’nün ABD’nin Karadeniz’deki varlığına koyduğu sınırı ortadan kaldırabileceğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla Montrö tartışması, ABD ve NATO’nun Karadeniz’deki hakimiyet planlarından ayrı ele alınamaz. Bugün gündeme getirilmiş olması, ABD’ye yönelik bir açık bir mesajdır. Dolayısıyla aslında ABD emperyalizminin ülkemizi de içine alan bölge planlarına ilişkin bir tutumdan söz ediyoruz. Bu konuda SOL Parti olarak yaptığımız açıklamada da AKP’nin, ‘darbe yaygarası’ altında ‘Amerikancılığını’ gizlemeye çalıştığını ifade etmiştik. Bu tartışma ya da saflaşma açık ki ABD ve NATO’nun Karadeniz planlarına ilişkindir.

2. CHP'nin dile getirdiği, Montrö gibi tartışmaların yapay tartışmalar olduğu ve tek önemsenmesi gereken gündemin ekonomi olduğu şeklindeki tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin ciddi bir ekonomik krizden geçtiği; emekçi yoksul halkın bu kriz altında ezildiği bir gerçek. Ancak, iktidarın Amerikancı, gerici her hamlesi karşısında ‘yapay gündem’, ‘iktidara yarar’ diyerek toplum pasifize edilerek muhalefet yapılamaz. Bugün ülkemizin bir gerici faşist rejim altına sokulmasında bu muhalefet anlayışının da önemli bir payı olduğu unutulmamalı. 

Parlamentodaki muhalefet partileri, şimdi de ABD’nin ülkemizi de içine alacak (ve uzun yıllar etkisi altında tutacak) yeni bir saldırı konsepti hakkında tek bir söz etmiyor. Bu bir yanıyla da düzen muhalefetinin ABD ve uluslararası sermaye ile uyum içinde ilerlemek istemesinin bir sonucu. Biden’ın seçilmesinin ardından muhalefet küresel liberal restorasyonun canlanacağı beklentisiyle de buraya eklemleniyor. Aslında, emperyalizm eliyle demokrasinin gelişeceği ya da halkların özgür olabileceğine yönelik bir büyük yanılgı ile işbirliği tuzağı işliyor. Bunun son örneği Suriye’de de görüyoruz.  Öte yandan ABD ile kısmi çelişkileri abartılarak, AKP’yi anti-emperyalist bir direnç merkezi olarak görerek destekleyen yeni tip bir ‘yetmez ama evetçilik’ de türedi.

Bugün siyasal İslamcı rejime karşı mücadelenin, en önemli halkalardan birisi bağımsızlık olmak zorunda. Türkiye, emperyalizme her alanda bağımlı hale getirildi. CIA’nın, ABD ve NATO’nun tezgahında yetişen, onların politikalarının taşıyıcısı olan sağ örgüt ve partiler ülkeyi bu hale getirdi. Bugün, AKP’nin temsil ettiği bu düzenin arkasında, ülkeyi darbelerle buraya sürükleyen ABD’nin olduğu açıktır. O yüzden, emperyalizmin bölgemiz ve ülkemiz üzerindeki her tür etkisine, yeni saldırı konseptlerine karşı ikirciksiz bir duruşla mücadele ediyoruz. 

3. Her ne kadar Montrö tartışmasını önce iktidar çevreleri başlatmış olsa da özellikle Amirallerin yaptığı duyurunun ardından ülkenin ve hatta bölgenin en önemli gündemlerinden biri haline geldi. Önceki dönemlerden farklı olarak sol bu gündemde emekli subaylarla birlikte "fotoğraf vermek"ten çekinmedi. Bu politik denk gelmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP ve MHP, kendisi dışındaki herkesi ‘terörist’, ‘darbeci’ ilan ederek muhalefeti bastırmaya, konuşan, düşünce açıklayan herkesi susturmaya çalışıyor. Emekli amirallerin ortak açıklaması sonrasında da darbecilik suçlamasıyla bunu gördük. Daha önemlisi darbe tartışmasını köpürterek Montrö’den çıkışı da  içine alan Amerikancı politikaların üzerini örtmeye çalıştı. SOL Parti, olarak bu gelişme karşısında kendi tutumuzu paylaşarak, tüm muhalefeti de AKP’nin bu yönelimine karşı durmaya ve Karadeniz’in ABD ve NATO denizi haline getirilme çabasının karşısına dikilmeye davet ettik. Bu mücadeleyi her düzeyde geliştirmeye devam edeceğiz. 8 Mayıs’ta programını önümüzdeki günlerde açıklayacağımız bir Bağımsızlık Konferansı da gerçekleştireceğiz.

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) MK Üyesi Kurtuluş Kılçer Haber2021'in sorularını yanıtladı.

1.   Gündemdeki Montrö tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tartışma nereden çıktı ve ulusal ölçekteki siyasal saflaşmalar bakımından bu tartışma bize ne gösteriyor?

Sorunuza sondan başlayarak yanıt vermeye çalışayım. Montrö tartışması bir kez daha emperyalizme karşı tutumda kimlerin hangi safta yer aldığını somut olarak göstermiştir. AKP meseleyi, darbecilik-darbe karşıtlığı eksenine çekmeye çalışsa da, son kertede, tartışılan Montrö ide ve aslında bunun da ötesinde tartışılan emperyalizmin Karadeniz’de güç gösterme, varlık gösterme, Karadeniz’de kalıcı hale gelme emelleriyle ilgili bir konuydu.  Emperyalizmin dayatma ve baskılarına karşı, emperyalizmin Karadeniz’de Rusya’yı kuşatma siyasetine karşı Türkiye’nin elini güçlendiren Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tartışmaya açan ve geçersizleşmesini isteyen bizzat Erdoğan ve AKP tarafı idi.

Kanal İstanbul, ülkenin en büyük gayrimenkul, rant ve yağma projesi olarak karşımıza çıkarken Kanal İstanbul’un doğrudan Montrö’nün zeminini ortadan kaldıracağını iddia eden görüşlerin haklılığı ve meşruluğu ortada. Bizim düşüncemiz bu yönde. Kanal İstanbul’un genişliği belliyken, Boğaz’ın yanına bile yaklaşamazken deniz taşımacılığı için alternatif gösterilmesi akla uygun değil. Bu açıdan mesele İstanbul Boğazı’ndaki deniz trafiği vs. değil. Bence iki boyutu var. Birincisi yeni bir rant ve yağma projesi diğer yandan emperyalizmin Karadeniz’e açılma emelleri... İkincisinin en az birincisi kadar önemli olduğunu düşünüyorum. AKP’yi böyle bir projeye heveslendiren ve arkasında duranların aynı zamanda emperyalizm olduğunu görmek gerek. Bugün Türkiye’nin durup dururken Montrö’den vazgeçtim demesinin bir mantığı yok. Rusya ile ilişkileri, Suriye’deki gerçekler, Akdeniz’deki çıkarlar vs. Ama akıllar “nasıl arkadan dolanırım”a çalışıyor ve Kanal İstanbul üzerinden Montrö’nün geçersizleştirilmesi zihinlerin arkasında duruyor.

Bakınız Erdoğan ve Bahçeli, egemenlik vurgusu yapmışlar ve Montrö ile tam egemenlik sahibi değiliz demeye getirmişler, Kanal İstanbul’da ise tersi olacağını iddia ediyorlar. Burada söylenen açıktır. Biz Montrö ile Boğazlarda geçiş takdir hakkını tam kullanamıyoruz, kullanmak istiyoruz, bunu pazarlık konusu yapalım diyorlar. Ne yönde?

Açıktır ki mesele Rusların “sıcak denizlere inmesi” meselesi değil, ABD emperyalizminin Karadeniz’e çıkmak istemesidir. Ne olursa olsun, Montrö Türkiye’nin elini güçlendiren önemli bir uluslararası anlaşma olarak emperyalizmin dayatmalarına karşı koyabilecek bir öneme sahiptir. ABD iki savaş gemisini geri çekti ve İngiltere iki savaş gemisi göndereceğini ilan etti. NATO’nun Balkanlar’da, Doğu Avrupa’da ve Ukrayna’da güçlenmek istediği ve Rusya’yı kuşatmak istediği açık. O açıdan tartışma, emperyalizmin taleplerine karşı Montrö’yü delmeye çalışan bir AKP iktidarı karşımızda bulunuyor.

2.    CHP'nin dile getirdiği, Montrö gibi tartışmaların yapay tartışmalar olduğu ve tek önemsenmesi gereken gündemin ekonomi olduğu şeklindeki tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında CHP’ye yönelik asıl suçlama darbecilerin yanında yer alıyorsunuz suçlaması. AKP, büyük bir yaygara kopardı. Öncesinde böylesi bir bildirinin hazırlandığını bilen ve hazırlığını yapan AKP’nin hesabı buradan CHP’ye yüklenmek, muhalefeti darbecilikle suçlayarak Kanal İstanbul itirazlarını zayıflatmak ve Montrö konusunda uyaran sesleri kesmek idi. Ama olmadı.

Ülkenin egemenliği ve bağımsızlığı söz konusu olduğunda CHP’nin topu taca atması, bir taktik olarak görülebilir. Ancak onun da ötesinde asıl neden, CHP’nin bu konuda net bir politikaya sahip olamamasıdır. CHP, NATO’ya hayır diyen bir parti değildir. Tıpkı AKP gibi. CHP, AB’ye karşı duran bir parti değildir. Tıpkı AKP gibi. CHP’nin ABD emperyalizmini tam boy karşıya alacak bir pozisyon içinde bulunmak istemediğini ve hatta bundan çekindiğini açıkça görüyoruz. Bugün CHP’nin emperyalizme karşı bir duruşu olduğunu söylemek mümkün değildir. Ama Montrö sözleşmesinin tartışmaya açılması ülkenin egemenliği ve bağımsızlığı ile doğrudan ilgili bir konudur. O açıdan bu konuyu önemsizleştirme tutumunu doğru değildir. Yurtseverliğin temel nirengi noktası emperyalizme karşı tavırdır!

3.    Her ne kadar Montrö tartışmasını önce iktidar çevreleri başlatmış olsa da özellikle Amirallerin yaptığı duyurunun ardından ülkenin ve hatta bölgenin en önemli gündemlerinden biri haline geldi. Önceki dönemlerden farklı olarak sol bu gündemde emekli subaylarla birlikte "fotoğraf vermek"ten çekinmedi. Bu politik denk gelmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Solun, sosyalistlerin, komünistlerin söz konusu emperyalizme karşı mücadele ise çekinecekleri bir tarafları yok. Solun, sosyalistlerin, komünistlerin bu bağlamda görüşleri bellidir. NATO’dan çıkılmalı, İncirlik kapatılmalı, emperyalizmle bütün askeri ve siyasi gizli anlaşmalar iptal edilmelidir. Ülkenin devrimcileri 50 yıldır bunu söylüyor. NATO üyesi bir silahlı kuvvetlerin doğrudan ABD emperyalizminin çıkarlarına hizmet edeceğinin, objektif olarak üyeliğin bu anlama geleceği açık olmalı. NATO bir savunma örgütü değildir. Varşova Paktı ortadan kalktı ancak NATO varlığını hatta genişlemesini, güçlenmesini devam ettiriyor. Ülkemize tehdit nereden? Bu sorunun yanıtının çok net verilmesi gerekiyor. Açıktır ki bugün en büyük tehdit emperyalizmdir. Emperyalizmin jandarması olarak saydığımız NATO üyeliği ile ülkemizin çıkarları terstir, uyumsuzdur. Montrö’yü değerli bulan emekli amirallerin bu tutumu önemlidir ve biz bu tutumun NATO’yu da sorgulatması gerektiğini düşünüyoruz.

Sosyalistler görüşlerinden çekinmezler, görüşlerini açık olarak ortaya koyarlar. Bugün sosyalistlerin görüşlerinin haklılığı yıllardır NATO bünyesinde çalışan emekli askerler tarafından da görülmesi durumu vardır. Belki de ilginç olan budur.

1920TKP Parti sözcüsü Şener Ataş Haber2021'in sorularını yanıtladı.

1. Gündemdeki Montrö tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tartışma nereden çıktı ve ulusal ölçekteki siyasal saflaşmalar bakımından bu tartışma bize ne gösteriyor?

Montrö tartışması Türkiye’nin ulusal kurtuluş ve cumhuriyet devrimiyle kazandığı bağımsızlık, bütünlük ve egemenlikle sorunu olan çevrelerin çıkardığı bir tartışmadır. Emperyalizm de, işbirlikçi feodal güçler ve onların takipçileri de Türkiye halkının Lozan ve Montrö anlaşmalarıyla kayıt altına alınan kazanımlarını bir türlü hazmedemediler.

Güncel olarak bakıldığında, Amerikan emperyalizminin Karadeniz’deki sömürgeci, yayılmacı ve militarist emelleri doğrultusunda Montrö sözleşmesini delme arzusunu gayet iyi bilen iktidar çevreleri bu konuyu büyük bir aymazlıkla pazarlık kozu olarak kullanmak istediler. Montrö sözleşmesinin değerini tarihsel ve güncel deneyimlerle kavrayan ulusal demokratik güçler, bu çevrelerin aymazlığına tepkilerini ortaya koyunca tartışma alevlendi.

Montrö tartışması, Türkiye halkının her şeye rağmen emperyalizme ve işbirlikçi gerici güçlere karşı ulusal kurtuluş ve cumhuriyet devriminin kazanımlarını korumaya kararlı olduğunu, bağımsızlık bütünlük ve egemenlikten vazgeçmeyeceğini gösterdi.

2. CHP'nin dile getirdiği, Montrö gibi tartışmaların yapay tartışmalar olduğu ve tek önemsenmesi gereken gündemin ekonomi olduğu şeklindeki tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Amerikan emperyalizminin ve emrindeki NATO’nun Ukrayna ve genel olarak Karadeniz’deki provokasyonları ortadayken Montrö tartışmasını “yapay” bulanlar, Türkiye halkının en temel yararlarını dikkate almayan bir yolda yürüdüklerini itiraf etmiş oluyorlar.

Ekonomi ve politika birbirinden ayrılmaz. İşsizlik, pahalılık ve yoksulluk kuşkusuz Türkiye halkının en yakıcı sorunları arasındadır ama Türkiye’nin bağımsızlığına, bütünlüğüne ve egemenliğine sahip çıkmadan bu yakıcı sorunlara çözüm de bulunamaz.

Emperyalizme ve gericiliğe karşı açık tavır almadan, onları “rahatsız etmeden” oy kazanacaklarını ve iktidar olacaklarını sananlar hem kendilerini hem halkı yanıltıyorlar.

3. Her ne kadar Montrö tartışmasını önce iktidar çevreleri başlatmış olsa da özellikle Amirallerin yaptığı duyurunun ardından ülkenin ve hatta bölgenin en önemli gündemlerinden biri haline geldi. Önceki dönemlerden farklı olarak sol bu gündemde emekli subaylarla birlikte "fotoğraf vermek"ten çekinmedi. Bu politik denk gelmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Emekli amirallerin yaptığı açıklamanın Türkiye’nin bağımsızlığı, bütünlüğü ve egemenliği açısından gayet yerinde ve vaktinde olduğu hem Ukrayna krizi çevresinde gelişen olaylarla doğrulanmış hem de iktidar çevrelerinin amirallere yönelttikleri bütün ağır suçlamalara rağmen dile getirmek zorunda kaldıkları söylemlerle örtülü biçimde itiraf edilmiştir. Solun Türkiye halkının en temel ulusal demokratik yararlarına sahip çıkması eşyanın tabiatı gereğidir.

Montrö tartışmasında ortaya çıkan saflaşmayı emperyalizme ve gericiliğe karşı artan bilincin bir yansıması olarak değerlendiriyor, bu bilincin ulusal demokratik güçlerin birliğine katkı sağlamasını diliyoruz.

Türkiye halkı vatan cumhuriyet emek mücadelesini mutlaka zafere ulaştıracaktır.

Devrim Hareketi Merkez Karar Kurulu Üyesi Deniz Ali Gür Haber2021'in sorularını yanıtladı.

1. Gündemdeki Montrö tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tartışma nereden çıktı ve ulusal ölçekteki siyasal saflaşmalar bakımından bu tartışma bize ne gösteriyor?

Montrö gündeminde tartışılan Türkiye’nin egemenliği ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerde yaşayan halkların güvenliği. AKP iktidarı, ABD ile bir süredir devam eden pürüzleri geride bırakmayı ve ABD’nin bölge planlarında etkin rol alabilmeyi amaçlıyor. Bunun için Montrö’den çekilerek ya da Montrö’yü bir biçimde baypas ederek ABD ile Karadeniz’i hedef alan kirli bir pazarlığa girmek istiyor.

Konu uluslararası hukukun doğası nedeniyle oldukça hassas. Hukuk başlı başına bağlayıcı olamaz, güç dengeleri başka türlüsüne olanak tanıdığında emperyalistler uluslararası hukukun etrafından dolaşmanın bir yolunu bulur. Montrö’ye gelirsek, Türkiye’yi yönetenler sözleşmeyi bir kez tartışmaya açarsa gerisi gelir ve çok tehlikeli bir yola girilir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ya da bir başka yetkilinin Montrö’den hangi koşullarda çıkılabileceği ile ilgili söylemlerini de “Zaten böyle bir gündem yokmuş” ya da “Bu kadarını yapamazlar” rehavetiyle karşılamak hata olur, Montrö’yü masaya getirmeye yönelik yoklamaların açıkça reddedilmesi gerekir.

2. CHP'nin dile getirdiği, Montrö gibi tartışmaların yapay tartışmalar olduğu ve tek önemsenmesi gereken gündemin ekonomi olduğu şeklindeki tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhalefete yön verebilen odakların bu tehlikeye dikkat çekilmesini “zevzeklik” ya da “suni gündem” sözleriyle karşılamaları, Türkiye siyasetinde Amerikancılığın ne kadar etkili olduğunun göstergeleri olarak değerlendirilmeli. Bu da devrimciler açısından bir başka mücadele konusu.

CHP ve liderlik ettiği ittifak, muhalefetin tamamına “Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkmanın AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğü” klişesini kabul ettirmeye çalışıyor. AKP’yle mücadele, AKP’nin yarattığı yıkımın tüm yönleriyle teşhirini ve yıkıma uğratılan tüm kazanımların ileri taşınarak ihyasını hedeflemek durumunda. AKP’yle gerçek bir siyasi hesaplaşmadan kaçan, gerçek bir siyasi tartışma yapmayıp yoksullaşan halkın seçimlerde muhalefete yönelmesini uman muhalefet anlayışını kabul etmiyoruz. AKP ile her alanda hesaplaşılmalı. Buna AKP’nin işbirlikçi politikalarının reddi ve Türkiye’nin egemenliğinin, bölgede barışın teminatı olan Montrö Sözleşmesi’nin savunulması da dahil.

3. Her ne kadar Montrö tartışmasını önce iktidar çevreleri başlatmış olsa da özellikle Amirallerin yaptığı duyurunun ardından ülkenin ve hatta bölgenin en önemli gündemlerinden biri haline geldi. Önceki dönemlerden farklı olarak sol bu gündemde emekli subaylarla birlikte "fotoğraf vermek"ten çekinmedi. Bu politik denk gelmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sol adaleti ve gerçekleri tavizsiz savunur. Emekli askerlerin uzman oldukları alanda bir şiddet ya da tehdit unsuru olmaksızın bireysel ya da toplu olarak görüş beyan etmesi dünyanın her yerinde olağan karşılanır. AKP’nin darbe umacısı ile bildiriyi imzalayan amiralleri kriminalize etmesini reddediyoruz, çünkü burada yapılmak istenen AKP’ye muhalefet etmeyi yasaklamak. Konu özelinde ise, Montrö’nün tartışmaya açılmasına ve orduda tarikat kadrolaşmasına yol verilmesine itiraz haklıdır.

Bu konularda, itirazın ötesinde nasıl bir politika izlenmesi gerektiğine dair netlik oluşmalı. Devrim Hareketi her iki konuda da net bir politikaya sahip. Türkiye’nin kendisine emperyalist merkezler tarafından biçilen ekonomik, siyasi ve askeri rolleri reddetmesini, NATO’dan çıkılmasını, ABD emperyalizmine her türlü bağımlılığın acilen sonlandırılmasını, “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinin emekçilerin çıkarlarını temel alan devrimci bir anlayışla yeniden inşasını savunuyoruz. Bunun yanında laikliğin tavizsiz uygulanmasını, cemaatler ve tarikatlar başta olmak üzere tüm karşı devrimci odakların devletten temizlenmesi için mücadele ediyor ve bu mücadelenin emekçi halkın örgütlü gücüne dayanarak başarıya ulaşabileceğini söylüyoruz. Bu ilkeler temel belgelerimizde mevcut.

EHP Siyasi Büro üyesi Hakan Öztürk Haber2021'in sorularını yanıtladı.

1. Gündemdeki Montrö tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tartışma nereden çıktı ve ulusal ölçekteki siyasal saflaşmalar bakımından bu tartışma bize ne gösteriyor?

AKP, ABD ve AB’yle olan ilişkilerinde sıkıştığı için Joe Biden’la ilişkileri düzenlemek üzere neredeyse ülkenin aleyhine olabilecek her türlü tavizi vermeye yakın durumda. Bu tablonun en uç hali olarak Boğazlar’dan geçiş dışında bir alternatif olabileceğinden kapıyı açıyor. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yla ilgili tartışmaya da buradan giriyorlar. İstanbul’da yapılmak istenen kanal konusundaki ısrar da bu bağlamın içinde görülmeli.

2. CHP'nin dile getirdiği, Montrö gibi tartışmaların yapay tartışmalar olduğu ve tek önemsenmesi gereken gündemin ekonomi olduğu şeklindeki tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Montrö tartışması yapay değil elbette. AKP’li yöneticiler kendi ağızlarıyla söylüyorlar meseleyi. Her konunun kendine göre bir ağırlığı olur. Bu da öyle. Boğazlar’dan geçiş rejimiyle ilgili olarak bir dizi hata yapılacak olursa, barışçıl bir biçimde yaşamaya devam edilebilecek olan Karadeniz’de bunu kaybedebiliriz. Ağırlıklı gündem ekonomi olmakla birlikte, ülkenin genel gidişatının ne yöne olduğu da önem arz eder.

3. Her ne kadar Montrö tartışmasını önce iktidar çevreleri başlatmış olsa da özellikle Amirallerin yaptığı duyurunun ardından ülkenin ve hatta bölgenin en önemli gündemlerinden biri haline geldi. Önceki dönemlerden farklı olarak sol bu gündemde emekli subaylarla birlikte "fotoğraf vermek"ten çekinmedi. Bu politik denk gelmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Montrö tartışmasıyla ilgili olarak, amirallerin hazırladıkları metinde ifade ettikleri yaklaşım genel olarak doğru. Doğru olarak ortaya konmuş bir tutuma doğru demek, son derece normaldir. Aklın, mantığın ve siyasetin gereği budur. Böyle olmakla birlikte amirallerin ya da generallerin şu vakte kadar gerekli pek çok doğruyu söylemeyip, hâlihazırdaki hükumeti sonuna kadar desteklediklerini not etmeliyiz.

paylaş