Filistinliler topraklarını satmadılar

19 Eyl 2008

Sefer Ebu Fahr, es-Sefir gazetesinde yayımlanan aşağıdaki yazısında Filistinlilerin topraklarını Yahudilere sattığı için ülkelerini kaybettikleri şeklindeki ırkçı iddiaların yanlışlığını ortaya koyuyor.

YDH- Sefer Ebu Fahr, es-Sefir gazetesinde yayımlanan aşağıdaki yazısında Filistinlilerin topraklarını Yahudilere sattığı için ülkelerini kaybettikleri şeklindeki ırkçı iddiaların yanlışlığını ortaya koyuyor.

10 Eylül 2008 tarihinde Bakan Cubran Basil'in yaptığı basın toplantısında “Filistinliler topraklarını sattıklarında, ülkelerini kaybetmişlerdi” şeklinde sözler sarf ettiğine şahit olduk. Aynı sözleri 11 Haziran 2008 tarihli “Es Sefir” ve “En-Nehar” gazetelerinde bir değişiklik olmaksızın okuduk.

Görünüşe göre bakan bu sözleri sarf etmeden kimse ona bu bilginin yanlış olduğunu söylememişti. Bakanın etrafında bulunalar ona bu konuda bilgi vermiş olsalardı, bu hassas konuda az bilgiden kaynaklanan yanlış sözler sarf etmekten kurtulur ve sözlerini tashih ederdi.

Bakan bu sözleri sarf etmeden bu konuda bilgi sahibi kimselere danışsaydı Lübnan'da seçimin yaşandığı şu süreçte kendisine zarar verecek bu tür sözler sarf etmezdi. Bu tip sözler propaganda için seçilmiş etkili sözler olmaktan öteye gidememektedir. Vatandaşlık sorunu, yabancıların mülk edinmesi, terör gibi efsaneler propaganda aracı yapılmaktadır ve bunu yapanlar küçümsenmeyecek bir güruhtur.

Yani bu tip çalkantılar çıkarıp laf kalabalığı yapmak Lübnanlıların icat ettiği bir şey değil; fakat görünüşe bakılırsa Lübnanlılar buna tamamen uyuyorlar. Bu tip ortamlarda kandırma siyaseti canlanıp filizleniyor. Benin temennim bakanın isteyerek ya da istemeyerek böyle bir siyaset ortamında siyaset yapmaması ve Filistinlilerin de bu tip bir alana girmemeleridir.

Zaten Filistinliler bu ulusalcı havadan yeteri kadar zarar görüyorlar. Filistinlilerin aileleri ile birlikte yaşayabilecekleri bir ev alma hakları kanuni olarak yasaklanmış durumda. Üniversite öğrencilerinin bir saat dahi olsun kafelerde çalışmalarına izin vermiyorlar. Sadece yazın izin veriyorlar. Biz bu kafelerin kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye hazırız, onlardan bu ulusalcı aymazlığı kesmelerini istiyoruz.

Topraklarını kimin sattığına gelince…

Şimdi burada, okuyanlar çok sıkıntı çekmesin diye, dikkatli ve ilmi bir şekilde özetlediğimiz tarihi bilgileri iyice ezberlemesini talep ediyoruz.

Yahudi yönetimin ya da Ulusal Yahudi Fonu'nun 1947 senesine kadar istimlâk ettiği Filistin topraklarının yüzde 94'ünü Lübnanlı aileler onlara sattılar.

Bu ailelerin içinde Sersak, Selam, Teyan, Tevini, el-Esed, Kabbani, Beyhem ve daha başkalarını sayabiliriz.

Mişel Sersak ve Muhammed Beyhem 1500 kadar Filistinlinin yaşadığı Filistin arazisini Yahudilere sattı ve orada yaşayan Filistinliler oradan sürüldüler.

Sersak ailesi Merc İbn Amir isimli içerisinde 20 kasabanın bulunduğu araziyi Yahudilere sattı. Burada 2542 aile yaşıyordu ve bu yaklaşık olarak 26 bin Filistinli demektir. Bu kişiler yüz yıllardır yaşadıkları Merc İbn Amir bölgesinden çıkartıldılar.

Teyan ailesi (Mişel ve Anton) Havaris Vadisi’ndeki arazilerinde kendi payına düşen 24 bin Filistinlinin yaşadığı 3082 dönümlük araziyi Yahudilere sattı.

27.5.1929 yılında Anton Teyan 5350 dönümlük araziyi Ulusal Yahudi Fonuna ipotek etti ve daha sonra Mişel Tayan'ın hissesi ile birlikte onlara sattı.

Tevini ve Sebag aileleri sahibi oldukları sahil arazisini Yahudilere sattılar.

Buna ek olarak, Selam ailesi fertleri Osmanlı Devleti’nden sadece işletme hakkını aldıkları toprakları Yahudilere sattılar.

Bu olay 15 bin Filistinliyi evlerinden etti. Kabbani ailesi 4000 dönümlük “Kabbani Vadisi” olarak bilinen araziyi Yahudilere sattı.

1937 yılında Hayreddin el-Ahdab, Safiyyuddin Kudura, Jozef Hadiç, Mişel Sarici ve Murad Dana (Yahudi) bir emlak şirketi kurdu. Bu şirket Sur ve Sayda kazasındaki bölgede 100 bin dönüm arazi satın aldı ve daha sonra bu arazileri Yahudi şirketlerine sattı.

Bakan ve diğerleri şunu bilsinler ki; 29.11.1947 sayılı taksim kararı çıkmadan önce Yahudiler Filistin topraklarının ancak yüzde 5,7'sine sahip olabilmişlerdi. Fakat bu karardan sonra Yahudiler Filistin topraklarının yüzde 57'sine sahip oldular.

Bu arazi Nakb bölgesinden Biir es-Seba'aya kadar uzanan bir arazi idi ve buralarda tek bir Yahudi bile yoktu.

Yahudiler bu bölgede 1917 ve 1947 yılları arasında yani 30 yıl boyunca İngiliz yönetimi altında sadece 300 bin dönüm arazi alabilmişlerdi.

Bu, Yahudilerin ele geçirdiği arazinin yüzde 6'sına tekabül ediyordu ve bunu da hile ile ele geçirmişlerdi. Komisyoncular arazileri Filistinlilerden alıyor ve Yahudilere satıyorlardı. Bu komisyoncuların çoğu daha sonra 1936 devriminde öldürüldü.

Sözün kısası Filistinliler topraklarını satmadılar.

Onların topraklarını Lübnan'ın meşhur aileleri ve Suriye'nin ‘Cezayirli’, ‘Şema’, ‘Kuvvetli’, ‘Mardini’ ve ‘Yusuf’ aileleri sattılar.

Bu insanlar binlerce Filistinlinin evlerinden edilmesinin ve uzun soluklu emperyalist politikaların hayata geçirilmesinin nedenleridir.

Bunlar bu gün lanet edilmekten başka bir şey hak etmeyen rezil ve aşağılık adamlardır. Bu adamlar uzun soluklu emperyalist politikaların kolaylaştırıcı unsuru olmuş ve bilerek onlara yardım etmişlerdir. İşte o kara tarihten bu yana mülteci sorunu ortaya çıkmıştır.

1995 yılında Bakan Nikola Fettuş Filistinlileri “İnsanlığın göçmenleri” (insanlık kalıntıları olarak da anlaşılabilir) olarak niteledi. Biz o zamanlar bu söze gerekli cevabı verdik.

Şimdi on üç sene sonra Bakan Cubran Basil, insanı sinirlendiren, saçma sapan sözler söylüyor. Uzun ve zor yıllar boyunca Lübnan'da Filistinliler için hep bu sözler söylendi. Bu ülkede bilgi durumu değiştirmiyor, hep ayanı rahatsız edici üslup devam ediyor.

Bundan altmış sene önce Filistin mülteci kamplarında yaşayan çocuklar, Lübnan'ın çeşitli yerlerinde yaşayan çocuklarla kavga ettiklerinde, onlar evlerini satıp Lübnan'a yerleşen kişiler olduklarını söylüyorlardı.

Ben gençken bu sözlere sokaklarda çok rast geldim. Şimdi aradan altmış sene geçti, bir şey değişmedi, aynı sözleri şu ya da bu bakanın azgından duyuyoruz.

Bu ilmi makaleyi yazdım çünkü bu tür bilgilerin o tip bakanların, başta da Bakan Basil'in başvuracağı ve bundan sonra o tip laflar etmeyeceği bir hale gelmesine sebep olmasını temenni ediyorum.

Fakat diğer taraftan da sağırlar toplantısına iştirak etmiş bir köre benzemekten de korkuyorum. Ben ilmi ve tarihsel gerçeklerin bir sesi olması gerektiğine inanıyorum. Diğer taraftan da Filistinlilerin ne kadar hızlı vurursan sana o kadar hızlı geri dönen bir kum torbası gibi olduğuna inanıyorum.


http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1042&ChannelId=23774&ArticleId=1636&Author

paylaş