- Karar
Kanada nere, Doğu Türkistan nere?
Ama çocuklar üzerinden yürütülen bir asimilasyon programı birbirinden on binlerce kilometre uzaktaki bu iki coğrafyayı birbiriyle irtibatlı hale getiriyor. Tabii duyarlılığı olanlar için.
Kanada’ya hakim olan beyaz yönetim, Yerlileri asimile etmek için 1800’lerde başlayan bir uygulamayı devreye sokmuş. Yerli çocukları, sırf bu iş için ülke çapında açılan Kilise Okullarına yatılı olarak almış ve dönüştürmeye çalışmış. Bu arada çocuklar cinsel istismara uğramış, üzerlerinde deneyler yapılmış ve yüzlercesi hayatını kaybetmiş.
Olay, uzunca bir süredir Kanad’anın gündeminde, hatta 2008 yılında parlamentoda yerli halktan özür de dilenmiş.
Olayın sıcak gündem haline gelmesi British Columbia eyaletinin Kamloops kentindeki yatılı kilise okulunun bahçesinde 215 çocuğun cansız beden kalıntısının bulunduğuna dair haberler dolayısıyladır.
Konuyu araştırmak üzere bir Hakikatleri Araştırma ve Uzlaşma Komisyonu kurulmuş. Aynı zamanda Manitoba eyaletinin ilk yerli kökenli hakimi olan komisyon başkanı Murray Sinclair “Trajediyi anlatacak kelime yok. Yaşananlar için sadece özür dilemek yetmez” diyor.
Toplam 6 cilt tutan komisyon raporu için 6 bin 750 kişinin ifadesine başvurulmuş. Komisyon, toplam bin 355 saat çalışmış. Raporun özeti bile 300 sayfayı geçmiş. Raporda, federal devletin 1883 yılında “yerlileri çocukken yok edin” prensibinin uygulama merkezleri haline geldiği savunulan okullara kaydedilen çocukların yüzde 24’ünün kısa süre sonra öldükleri belirtiliyor.
Murray Sinclair şöyle diyor::
“Çocukların çoğunluğu yetersiz beslenme ve hastalıklardan öldü. Bazı çocuklar deneylerde kullanıldıkları sırada, bazıları da çok ağır cinsel tacizlerde hayatını kaybetti. Okullarda 130’a yakın yangın çıktığını saptadık. Tespitlerimize göre bu yangınlarda 40 çocuk yanarak ölmüş.”
Kanada Yerlileri Büyük Şefi Perry Bellgarde da, “Yatılı okullar, Kanada tarihinin kara sayfasıdır. Bu okullarda bize, çocuklarımıza kültürel soykırım yapılmıştır” diyor.
Kanada kendi sorunuyla cebelleşedursun, bir süredir bize daha yakın bir konuyu, gündemimize alıp almama tereddüdü yaşıyoruz. Doğu Türkistan’a karşı Çin yönetiminin uyguladığı asimilasyon, ya da eritme politikalarını görüp görmeme, önemseyip önemsememe, gündemde tutup tutmama, hatta ilgilenip ilgilenmeme tereddüdü…
Doğu Türkistan’ın Çin tarafından işgal edildiği günlerden bu yana dünyaya duyurmaya çalıştığı bir çığlığı var: “Çin bizi yutuyor, Çin, Doğu Türkistan’ı bir Müslüman Türk yurdu olmaktan çıkarmak ve Çinlileştirmek için her türlü fesat programını uyguluyor. Nüfus iskanı yapıyor, doğumları engelliyor, kültürel baskı uyguluyor, asimilasyonist politikalar gerçekleştiriyor, inanç – düşünce özgürlüklerini yok ediyor, milli kimliği ifade çerçevesinde ortaya konacak her türlü davranışı, terörist suçlamaları ile mahkum ediyor, eziyor, toplama kamplarına alıyor insanları, aile bütünlüğünü tahrip ediyor, aileler bünyesine Çinli unsur yerleştiriyor, mahremiyeti öldürüyor……”
Ve en son uygulama, Kanada’da yerli çocuklarını asimile etmek için devreye sokulan ve on binlerce dramatik ölüme yol açan yatılı Kilise Okullarına benzer biçimde, Uygur çocuklarının ailelerinin elinden alınıp yatılı kreşlerde Çin kimliği ile yetiştirilme operasyonu.
Böyle bir uygulamanın kaç yıl sonra sonuçlarının görüleceğini tahmin etmek kolay değil. Kanada gene de dışa açık, demokratik sorgulamaların yapılabildiği bir ülke. Çin ise, ekonomideki açılıma rağmen sistem yapılanmasındaki Komünist yönetim anlayışının bütün despotik kodlarını, özellikle de Doğu Türkistan’a karşı uygulamaktan kaçınmıyor.
Bu vahim durum, dünyada karşılık bulduğu kadar bizim ülkemizde yankı uyandırmıyor. Daha kötüsü, içerdeki Çinci - Maocu bakıyesi, resmen Çin propagandasının militanlığını yapıyor. Üstelik sanki iktidar ile de dirsek teması içindeymiş gibi bir görüntü sergiliyor. Üzücü olan şu ki, siyasi kadrolar, bu odaklarla aralarına mesafe koymayarak, Doğu Türkistan gündemini hiç görmüyor tavrını tercih ediyorlar.
Hani Kanada’daki yerli çocuk faciasını yansıtmak üzere yüzlerce çocuk ayakkabısının ve oyuncakların sergilendiği iç acıtıcı bir fotoğraf var. Bir gün Doğu Türkistanlı çocuklar için de böyle bir fotoğrafın dünya kamuoyuna yansıyacak olması, bugün yaşanan duyarsızlık sebebiyle kardeş ülke olarak yüzümüzü kızartmayacak mı?
Yazıyı İngiltere’nin başkenti Londra’da ÇHC yönetimini “Uygur soykırımı” ilgili yargılamak üzere oluşturulan “Bağımsız Uygur mahkemesinin ilk duruşması”ndan yola çıkan Mustafa Çalık’ın tweeti ile bitireyim: “Uygur Türkleri bizim mi soydaş ve dindaşımız, yoksa İngilizlerin mi? Şöyle de sorabiliriz: Filistinliler Müslüman da Uygur Türkleri Müslüman değil mi? Bu kahredici suskunluğun sebebi nedir? Türkler mi kardeşliği unuttu, Türk devleti mi Türklüğü? Yüksek sesle cevap bekliyoruz.”