- Birgün
Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu istifa etti. Genel Başkanın istifası Türk-İş tarihinde pek rastlanır bir durum değil. 27 Mayıs öncesinde Menderes’e bağlılık (aslında yağcılık) telgrafı çeken Nuri Beşer 27 Mayıs’ın hemen ardından istifa etmek zorunda kalmıştı. Bunun dışında Türk-İş Genel Başkanları genellikle kongrelerde değişti. Ancak uzun süredir yönetim krizi yaşayan Türk-İş’te Kumlu’nun istifası sürpriz olmadı. Hatta gecikmiş bir istifa söz konusu.
Türk-İş’te Kumlu’nun istifasında yeni sendikalar kanununun çıkarılması öncesinde yaşanan protokol krizi önemli bir rol oynadı. Mustafa Kumlu ile TOBB başkanı Hısarcıklığıoğlu arasında imzalandığı söylenen protokol ile 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışan işçilerin sendikal nedenle işten atılması durumunda sendikal tazminat isteme hakları ortadan kaldırılmıştı. 6356 sayılı yasasının 25. Maddesinde yer alan bu hüküm fiilen işçilerin yarıdan çoğunun sendika üyeliğini engelliyor.
Kumlu’nun yönetimden habersiz imzaladığı söylenen bu protokol bardağı taşıran damla oldu. Ancak sorun bundan ibaret değil. Türk-İş tarihinin en sessiz ve silik dönemi Mustafa Kumlu başkanlığında yaşandı. Kumlu’nun “efendi sendikacılık” olarak adlandırdığı bu dönemde sendikal hareketin sesi soluğu çıkmaz oldu. Tekel işçilerinin eyleminde, üye sendikaların grevlerinde ve Türk-İş üyesi sendikaların yetkisiz bırakılmasına yönelik girişimlere karşı Türk-İş yönetimi ciddi bir tutum almadı. En son 6356 sayılı sendikalar kanununun çıkarılması sırasında Türk-İş bu anti-demokratik bir yasayı sineye çekti. Pek çok sendikanın yetki kaybettiği ve kaybetme tehdidi ile karşı karşıya kaldığı bu yasa karşısında Türk-İş Başkanı ve yönetimi sesini çıkarmadı.
Kumlu yönetimi döneminde Türk-İş hükümetle iyi geçinme ve hükümeti rahatsız etmeme politikasına geri döndü. Taşeronlaşmanın ve güvencesiz çalışmanın sistematik olarak yaygınlaştırılması politikasına karşı suskun kaldı. Türk-İş 1980’lerin ortasından itibaren bu geleneksel politikayı terk etmiş ve 90’lı yıllar boyunca aktif bir sendikal hat izlemişti. Emek Platformunun içinde yer alan Türk-İş diğer emek örgütleriyle birlikte (yetersiz de olsa) toplumsal mücadelenin içinde yer alıyordu. Ancak Kumlu dönemiyle birlikte Emek Platformu ortadan kalktı ve Türk-İş AKP hükümetiyle gayet uyumlu bir hat izlemeye başladı. Bu durumun yarattığı rahatsızlık Türk-İş içinde Sendikal Güç Birliği Platformunun ortaya çıkmasına yol açtı.
Sendikal Güç Birliği Platformu olağanüstü genel kurulun toplanmasını isterken. Türk-İş yönetimi bu talebi sürekli öteledi. Bu denli derin bir krizin yönetim kurulu içinde çözülmesi mümkün değildi. Sorunun genel kurulla çözülmesi gerekirdi. Ancak bu yol yerine yönetim kurulu kendi içinden Ergün Atalay’ı genel başkan olarak görevlendirdi. Bu durumun Türk-İş’teki krizi çözmesi zor görünüyor. Çünkü mevcut yönetim kurulunu seçen delege yapısı gerçekçi değil. Hayali üyelere dayalı bir delege yapısıyla oluşmuş bir genel kurul söz konusu. Ve bu yüzden Türk-İş’in son genel kurulu mahkemelik. Örneğin Mustafa Kumlu’nun sendikası olan Tes-İş’in 2009 istatistiğinde 122 bin üyesi gözüküyordu. Oysa 2013 Temmuz istatistiğine göre Tes-İş’in üye sayısı 45 bine düştü. Bu durum pek çok başka sendika için de söz konusu. Dolayısıyla Türk-İş’in delege yapısı hayali sendika üyeliklerine dayalı. Öncelikle bunun düzeltilmesi gerekiyor.
Ancak Türk-İş’te sorun genel başkan istifasıyla çözülemeyecek kadar ciddi ve yapısal. Öncelikle Türk-İş ciddi bir üye kaybı yaşıyor, üye sayısı 700 bin civarına gerilemiş durumda. Toplu sözleşmeden yararlanan üye sayısı daha da az. Öte yandan bu üyelerin önemli bir bölümü hala kamu işyerlerinde çalışan işçilerden oluşuyor. Özel sektörde Türk-İş’in ciddi bir gücü yok. Bu durum Türk-İş’i hükümetlerin güdümüne sokuyor. Kamu işyerlerinde örgütlü sendikalar üzerinde ciddi bir hükümet vesayeti oluşuyor. Ve sonuçta Türk-İş mücadeleci bir hattan uzaklaşıyor. Hükümete yakın veya yakın görünme gereği hisseden sendikacılar eliyle Türk-İş iyice silikleştiriliyor.
Türk-İş’te Kumlu istifa etti ve başkan değişti ancak bir zihniyet değişimi ve mücadeleci ve demokratik bir Türk-İş oluşumu oldukça zor gözüküyor. Örneğin Ekim ayında gündeme gelecek olan esnek çalışma (güvencesizlik) paketine karşı kararlı bir tutum alınabilecek mi? Görünen köy kılavuz istemez. Öte yandan Sendikal Güç Birliği Platformu da henüz arzu edilen noktanın çok uzağında. Kısaca Türkiye işçi sınıfı en çok ihtiyaç duyduğu dönemde mücadeleci ve etkin bir sendikal örgütten yoksun.