- Radikal
E tabii Türkiye'de hava bu kadar değişince, uluslararası insan hakları örgütlerinin de bakış açısı değişti.
Geçen gün, çok sevdiğim bir dostum uluslararası insan hakları örgütlerinin Ergenekon davası karşısında değişen söylem ve tutumlarından duyduğu şaşkınlığı ifade ediyordu: “Bunlar da mı konjonktürden etkileniyor, neden daha önce koşulsuz destekler gibi görünürken, bugün eleştirel bir tutum sergiliyorlar?”
Gel de basit bir yanıtla açıkla bunu. Sorunun cevabı Türkiye’nin değişen kimyasının dışarıdan nasıl göründüğüyle yakından alakalı. Aslında önceki koşulsuz desteği ulusalcılar ve Kemalistler; bugünkü eleştirel tonu da hükümet taraftarları anlamaya çalışsalar baya bir mesafe kat ederiz. Bu örgütler önceden bu davaları koşulsuz bir şekilde destekliyorlardı çünkü:
- Türkiye’nin Güneydoğusunda köylerin nasıl yakıldığını; insanların güpegündüz sokak ortasında nasıl öldürüldüğünü çok iyi biliyorlardı.
-Türkiye’nin her köşesinde yaygın ve sistematik şekilde işkence yapıldığının tanığıydılar.
-Korkunç insan hakları bilançosuna rağmen, hiç kimsenin yargılanmadığını biliyorlardı.
-Askerlerin bırakın yargılanmayı, ifadelerinin bile alınamadığı Türkiye’yi gayet iyi tanıyorlardı.
-Ordunun darbeci cuntalarla kaynadığını; JİTEM’in bir suç makinesi gibi hareket ettiğini, ordunun içinde Özel Harp Dairesi ve Kontrgerilla olduğunu biliyorlardı.
Derken Ergenekon davası başladı, Türkiye tarihinde ilk defa askerler sivil mahkemelerde yargılanmaya başladı. İlk defa generaller ifade verdi, tutuklandı. Susurluk’ta, JİTEM’de adı geçenler bu dava çerçevesinde soruşturulmaya başladılar. Davalar, yine bu insan hakları örgütlerinin çok yakından tanıdıkları özel yetkili mahkemelerde (Eski DGM’lerde) görülüyordu. Bu mahkemeler sanık haklarını hiçe sayan hoyrat tutumları nedeniyle sabıkalıydılar. Ama faillerin hesap vereceği umudu vardı; henüz askeri vesayet tam olarak kırılmamıştı; seçilmiş hükümete karşı darbe tehdidi tam olarak ortadan kalkmamıştı. Hükümet reformlar yapmaktaydı, insan hakları standartlarının hep ileriye gideceğine dair umutlar vardı.
Derken resim değişmeye başladı:
-Ergenekon yargılamaları bir türlü, darbelerin yargılanmasından çıkıp, Türkiye’nin geçmişindeki insanlığa karşı suçların yargılanacağı bir arınmaya dönüşemiyordu.
-Özel yetkili mahkemeler tıpkı daha önce yaptıkları gibi, somut suçları çok da araştırmadan, sanıkları geniş bir ‘örgüt torbasının’ içine tıkıştırıyorlardı.
-Tanık dinletme, delillerin tartışılması gibi bazı temel sanık hakları ciddi şekilde ihlal ediliyordu.
-Örgüt üyesi olma, örgüte yardım gibi Terörle Mücadele Yasası’nın sorunlu hükümleri bol kepçeden uygulama alanı buluyordu.
-Hükümetin, “Elimi kolumu bağlıyor” diye gösterdiği, askeri vesayet sorunu sona ermişti ama demokratikleşme yönünde hiçbir adım atılmıyordu. Gezi protestoları sonrasında ise ürkütücü bir zihniyet sorunu ortaya çıkmıştı: Palalılar, tiyatro oyuncularının, gazetecilerin bütün kamuoyu önünde paylanması bütün görüntüyü değiştirmişti. -Polisin uyguladığı yaygın şiddet, can ve uzuv kayıpları, tıpkı eski devletin diliyle karşılanıyordu.
E tabii Türkiye’de hava bu kadar değişince, Uluslararası insan hakları örgütlerinin de bakış açısı değişti. Hep iyiyi umut ederek, hepinize hayırlı bayramlar diliyorum.