- Hürriyet
Gösteri için izin şart değil
TAKSİM Gezi Parkı direnişi ve sonrasında yaşanan olaylar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gösteri özgürlüğü konusundaki içtihatlarının vatandaşların sahip oldukları haklar bakımından ne kadar hayati bir değer taşıdığını çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.
Konu gösteri özgürlüğü olunca, AİHM’nin bu başlıkta referans niteliğindeki en önemli metinlerinden biri olan 5 Aralık 2006 tarihli “Oya Ataman/Türkiye” kararını muhakkak değerlendirmek gerekiyor. * * *
Avukat Oya Ataman, İnsan Hakları Derneği’nin yönetim kurulu üyesi olarak 22 Nisan 2000 tarihinde F tipi cezaevlerini protesto etmek üzere basın açıklamasıyla sona erecek bir yürüyüş düzenlemiştir. Yaklaşık 50 kişi bu gösteri için İstanbul Sultanahmet Parkı’nda toplanmıştır. Polisin “izinsiz gösteri yaptıkları, kamu düzenini bozdukları, dağılmaları gerektiği” yolundaki uyarısına rağmen topluluk yürüyüşe geçmiş, polis bunun üzerine göstericileri biber gazı sıkarak dağıtmıştır. Ataman’ın da aralarında bulunduğu 9 kişi karakola götürülmüş, aynı gün serbest bırakılmıştır.Ataman, biber gazı kullanarak kötü muamele yaptıkları, kendilerini yasadışı bir şekilde gözaltına aldıkları, basın açıklamalarına engel oldukları iddiasıyla polis görevlileri hakkında şikâyetçi olmuş, savcılık takipsizlik kararı vermiş, bir üst mahkeme de bu takipsizlik kararını onaylamıştır. İç hukuk yolları bu şekilde tüketilince, Ataman 2001 yılında AİHM’ye şikâyetçi olmuştur. AİHM’nin 5 Aralık 2006 tarihinde verdiği ve Adalet Bakanlığı’nın web sitesindeki http://www.inhak.adalet.gov.tr/ara/karar/oyaataman2006.pdf adresinde bulunan karar, birçok açıdan önem taşıyor. Bir kere, AİHM biber gazı kullanımı nedeniyle ihlal vermiyor. Bunun nedeni, Ataman doktor raporu almadığı için dosyada biber gazı kullanıldığına ilişkin bir delilin bulunmamasıdır. Buna karşılık AİHM, Türkiye’nin bu dosyada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin gösteri özgürlüğüne ilişkin 11’inci maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir. Bu kararın gerekçesi, Türk hükümet yetkililerinin “Gösteri izinsiz” ya da “Önceden bildirim yapılmadı” gibi göstericiler karşısında sıkça başvurduğu resmi tezlerin AİHM içtihatları ışığında aslında kuvvetli bir dayanağının olmadığını gösteriyor. * * *
AİHM kanaatini oluştururken öncelikle, başka benzer kararlarda olduğu gibi, sözleşmenin gösteri özgürlüğüne ilişkin 11’inci maddesindeki hakların etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak için devletin (Türkiye) “pozitif yükümlülüğünün bulunduğunu” vurguluyor, yani bu konuda edilgen değil aktif olmasını istiyor. Bir başka anlatımla, AİHM doktrini, devlete bir gösterinin kazasız belasız sonuçlanması için önlem alma görevini de veriyor. Peki Oya Ataman ve arkadaşları, bu yürüyüşü düzenlerken 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu ihlal etmediler mi. Evet ettiler, örneğin bu yasanın 10’uncu maddesi uyarınca 48 saat önceden valiliğe bildirimde bulunmaları gerekiyordu ama bulunmadılar. İlginçtir ki, AİHM de “bildirim yapılmadığı takdirde gösterinin yasadışı olacağını” belirtiyor ama hemen ardından bakın ne diyor: “Ancak AİHM, yasadışı bir durumun toplantı özgürlüğünün (devlet tarafından) ihlal edilmesini haklı gösteremeyeceğini hatırlatmaktadır... Bu tür (bildirim) kurallar gösteri özgürlüğüne gizli bir engel oluşturmamalıdır”. Yani, “yasadışılık devlete gösteri özgürlüğü açısından hak ihlali yapma mazereti vermez” mesajını vermiş oluyor mahkeme. * * *
Şimdi gerekçedeki kritik bir başka noktaya gelelim. Türk hükümeti, mahkemeye gönderdiği savunmada “yürüyüşün kamu düzeninde karışıklığa yol açtığı” tezini işlemiştir. AİHM, dosyayı inceleyip savunmaya baktıktan sonra bu teze katılmadığını şöyle kayda geçiriyor:“Dosyada grubun -trafikte karışıklık yaratmak dışında- kamu düzeni için tehlike arz ettiğine ilişkin hiçbir delil yoktur. Elliye yakın kişi kamuoyunun dikkatini güncel bir soruna çekmek için toplanmıştır. Gösteri saat 12.00 sularında başlamış ve yarım saat sonra tutuklamalarla sona ermiştir. Mahkeme, yetkililerin İnsan Hakları Derneği adına düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdiği sabırsızlığa anlam verememiştir.”
Mahkeme, bunu izleyen bölümde dünkü yazımızda değindiğimiz 2012 tarihli DİSK kararında olduğu gibi “gösteri özgürlüğünün geçerli olabilmesi için kamu otoritelerinin barış yanlısı toplanmalara hoşgörüyle yaklaşmasının önem arz ettiğini” vurguluyor ve Türkiye’ye Sözleşme’nin 11’inci maddesinden ihlal veriyor. Mahkeme, 19 Temmuz 2012 tarihinde verdiği “Berladir/Rusya” kararında da bu doktrinini “Kamu makamları barışçıl gösterilere –günlük yaşamı bir nebze aksatsalar bile- hoşgörü göstermeleri gerekir” ifadesiyle tekrarlamıştır.
Evrensel hukuk, yalnızca ifade özgürlüğüne değil, gösteri özgürlüğüne de aynı ölçüde hoşgörü tanıyor.