- Cumhuriyet
“Siyasi davaların simge ismi Gülçin Çaylıgil, 88 yaşında kalbine yenildi.” Haber böyle yansıdı tek tük gazeteye ve ajanslara… Haberi aldığım anda ilk aklıma gelen şu oldu: Bu haberde bir yanlışlık var: Benim bildiğim Gülçin Çaylıgil, kalbine yenik düşmemiştir. O mücadeleci kalp, o sevdalı kalp, o inatçı, azimli kalp, o sevgi dolu, aşk dolu kalp, bugüne dek hiç ama hiç yılmayan kalp yenik düşmemiştir. Olsa olsa günümüzde yaşadığımız hukuksuzluğa, adaletin yok edilmesine, ayaklar altında çiğnenmesine daha çok dayanamamıştır.
Hiç ‘işsiz’ kalmadı
Gülçin Çaylıgil’in yaşamı, Türkiye’nin son 60 yıllık siyasi tarihini izlemek için harika bir yöntem… O, sol düşünceye yakın tüm aydın ve yazarların avukatı. Emeği savunanların avukatı. Barışı savunanların avukatı. Düşünce özgürlüğünü savunanların avukatı. 12 Mart döneminde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının İstanbul’daki davaları, Aydınlık davası, Madanoğlu Davası, TKP davası; 12 Eylül döneminde TİKP davası, DİSK davası, Aydınlar Dilekçesi davası, THKP-C davası, Devrimci Sol davası…Orhan Kemal, Adnan Benk, Yaşar Kemal, Can Yücel, Vedat Günyol, Mehmet Fuat, İlhan Selçuk’tan Uğur Mumcu’ya nice Cumhuriyet yazarının, Çetin Altan, Server Tanilli, Demir Özlü, Yalçın Küçük’ün, Ahmet Altan’ın ve daha nicelerinin savunucu. Zaten kendi söylemişti bir söyleşisinde “Ben hiç işsiz kalmadım” diye. Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü yok sayıldığında (ne zaman sayılmadı ki!) Gülçin Çaylıgil’e iş düşüyordu. (Yanlış anlamayın bu “iş” karşılığında çoğu kez nakit değil, sadece dostluk alırdı! Hayatı boyunca kirada oturdu, varlığı, evi, arabası vb. olamadı ama milyonlarca gence örnek oldu, okul oldu. Onurlu bir yaşamı oldu. Mesleğinin eşsiz bir simgesi oldu.)
Gülen gözleri
Benim Gülçin Çaylıgil’le yolum, 70’li yıllarda ortak tutkumuz edebiyat ve tiyatro aracılığıyla kesişti, 12 Eylül faşist darbesi sonrasındaki duruşmalarla gelişti. Karınca çalışkanlığıyla birbirinden önemli siyasi davalarla boğuşurken hiçbir oyunu kaçırmamaya çalışır, sergilere gider, edebiyatı yakından izlerdi. Her bir araya gelişte, son okuduğu kitabı, izlediği oyunu tartışmaktan geri durmazdı. O zaman onun gözlerine bakmaya doyamazdım. Çünkü Gülçin Çaylıgil gözleriyle gülerdi. Zeki, ironik, mizaha açık, cıvıl cıvıl bakışlarıyla, tiyatronun, kitabın, serginin tadını çıkardığına tanıklık ederdim. Ve aynı bakışları, örneğin Barış davasında izlediğim kadının, o az ama öz, hedefi 12’den vuran savunması sırasında da görmek beni hiç şaşırtmazdı. Çünkü onun için hepsi birdi, bütündü. İçerisiyle dışarısı, yaşamı ve mesleği bütündü.Bilgesu Erenus’un Gülçin Çaylıgil’i anlatan harika bir kitabı var: “Böyle Bir Dünya” (Adam Yayınları). Orada savunduğu her insanı, yakını, arkadaşı gibi gördüğünü belirttikten sonra şöyle der: “Her cezaevi ziyaretinden sonra, bir utanç duymuşumdur yürümekten. Ben yürüyorum, o içeride, ben soluk alıyorum, denize bakıyorum, o içeride, derim. Rüyalarımda sık sık hapishanede görürüm kendimi. Demir parmaklıkla arkasında ben varmışım gibi hissederim, öyle bir kâbus işte, ‘yo, ben dışarıdayım’ diye uyansam da kâbus sürer, çünkü bu kez de dışarıda olmanın utancıdır yaşanan!” (S.298) Günümüzde bırakın bu utancı duyan, bu utancı anlayabilecek insan bile çok az… Genç avukatlara “İsyankâr olun, muhalif olun. Kuzu kuzu oturmayın” diyen, gözleri gülen, gözleriyle gülen Gülçin Çaylıgil’i bu ülkenin emek, barış ve özgürlük sevdalıları hiç ama hiç unutmayacak. Ailesine, yakınlarına, sevenlerine ve meslektaşımız Arda Uskan’a sabır diliyorum.