- Radikal
Başbakan, hedefteki Kürtlerin yanına kadınları da oturtmuş olduğunu bu kadar fütursuzca dile getirmemişti.
Uludere konusunda iyice çatallanan bir noktada her zamanki illüzyonist numaralarından birini sergileyen Başbakan’ın çok ciddi bir baskı altında olduğu anlaşılıyor.
Milyonların karşısında benzeri imparatorluklardan bu yana görülmemiş bir kibir performansıyla Uludere konusunda battıkça batan Erdoğan bir kez daha gündemi değiştirmek, bakın kuş uçuyor yapmak için ortaya attığı kürtaj meselesiyle kaçmak istediği uçurumdan baş aşağı sarkmıştır:
“Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Bu ifademe karşı bazı çevrelere, medya mensuplarına sesleniyorum. Yatıyor kalkıyorsunuz; Uludere diyorsunuz. ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ diyorum. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin, doğumdan sonra öldürmekten ne farkı var, soruyorum size. Bunun mücadelesini hep birlikte vermeye mecburuz. Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız. Bu milletin çoğalması için de asla bu oyunlara prim vermemeliyiz.”
Siyaset tarihimiz Kıpti’nin merdinden geçilmez.
Başbakan, gündemi değiştireyim, biraz kadınları hırpalayayım, bu memlekette her zaman puan toplar yaklaşımıyla ağzından kaçırdığının farkına varamamış. Kimi ensesi aydınlık çevreleri kendisinden hâlâ İdris Naim Şahin’i alaşağı etmesini beklerken el yükseltmiş.
Uludere’nin bir cinayet olduğunu ilan etmekle kalmamış, bir soykırım girişimi olduğunu da açıkça dile getirmiş. Kürtaj, bu milleti dünyadan silmek için geliştirilmiş sinsi bir plan ve her kürtaj bir Uludere olduğuna göre Uludere, şimdiye dek iddia edildiği gibi bir kaza değil. Sinsi bir soykırımın ilk adımı.
Daha da ileri gidelim, açık ve net bir savaş ilanı.
Elbette beraberinde seferberlik ruhunun inşası ve vatandaşın milli duygularla zapturapt altına alınması gerekliliğini getiriyor. Nitekim savaşlarda en büyük acıyı çeken, bedenleri bir savaş meydanına dönüştürülen kadınlar bir kez daha yüksek sesle üretime çağırılıyor. Savaş halinin düsturuna ilk adım: Kadının bedeni üstündeki haklarının gaspedilmesi. Diktatörlerin klasik çağrısı yankılanıyor bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti semalarında. Doğurun! Biz Uludere’yi yapabiliriz ama siz kürtaj yapamazsınız. Çünkü bedeniniz de o bedenle üreteceğiniz nesil de bize ait. Üstünde en ufak hakkınız yok. Biz olmayız ama siz katil olursunuz. Hatta yabancının sinsi planlarına alet olduğunuz için vatan hainliğiyle damgalanırsınız. Hizmetçinin yanında rahatlıkla her şeyi konuşan, onu zaten insandan saymayan vahşi beyazlar gibi, her şey Kürtlerin önünde söyleniyor. Böylelikle Kürtlere de hadleri bildirilmiş oluyor.
Başbakan’ın kadınların karşısındaki teklifsizliğine alışığız da... Partisinin kadınları şu kadarcık rahatsızlık duymuyor mu? Daha bir ay önce yine kadınlara yaptığı bir konuşma da yüz kızartıcı bir aşağılama, bir hiçleştirme temelliydi. Onlara kendi eşinin savaş günlerini hatırlatıyor, şımarmamaları için uyarıyordu:
“Amerikanbezlerinden alınır, o bezler kaynatılır, elde ovuşturulur vesaire… Dört çocuğumu benim eşim böyle büyüttü ama şimdiki annelerin işi kolay. Oradan çocuk bezini al katla, at çöpe, yenisiyle yola devam. Dört çocuk elhamdülillah ama şimdikilere bakıyorsunuz ‘bir tane yeter Başbakanım’ diyor veya ‘iki tane yeter’ diyor. En az üç tane yap, bak şartlar çok kolaylaştı.”
Bu yeni nesil kuluçka makinelerinin de canı pek kıymetli, Başbakan’a kalırsa.
Başbakan gerçekten de freni patlamış bir kamyon gibi felaketine doğru hızlanıyor. Kendisiyle birlikte koskoca bir nüfusu yakmak konusunda bir kaygısı yok gibi.
Pekiyi bu koskoca parti, haydi onları sevindirelim; AK Parti, olağanüstü örgütlenmesiyle, her il, her bucaktaki ileri gelenleriyle, militanları, emekçileri, çaycılarıyla, yüzde elli seçmeniyle bu duruma nasıl oluyor da en ufak bir müdahalede bulunmuyor. Bu monoblok yapının insanlara diktatörlük hatırlatmasına niçin şaşıyorsunuz? Yüz binlerce kadın üyesi olan, bir o kadar Kürt seçmeni olan, oyları milyonlarca sayılan onca İNSAN, gerçekten de Erdoğan gibi mi düşünüyor?
Öyleyse ört ki ölem!