- Habertürk
SURİYE'deki Esad rejiminin tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirdiği kitlesel katliamla 3 yıldır devam eden iç savaşta önemli bir dönüm noktasına gelindi. Rejim kimyasal silah kullanımındaki sınır tanımaz tavrıyla, daha düne kadar kendi ulusal çıkarları gereği Esad'ın en azından bir müddet daha kalmasından yana olan ABD ve İsrail'i fena halde köşeye sıkıştırdı.
ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey'nin, rejimin Şam'da kimyasal saldırı düzenlediği gün ortaya çıkan mektubunda dahi, Esad rejimine yönelik olası bir askeri müdahaleye karşı çıkılmıştı. Söz konusu mektup Dempsey tarafından Amerikan Kongresi'ne bilgilendirme maksadıyla gönderilmişti.
Dempsey mektubunda olası bir müdahalenin 1 milyar dolara mal olacağını vurgulayıp "Sınırlı dahi olsa bir askeri müdahale çıkarlarımıza hizmet etmez. Çünkü Esad'ın devrilmesinden sonra iktidara gelecek olanlar da ABD'nin çıkarlarını korumaz" demişti.
Gelgelelim rejimin kimyasal silah kullanımı, ABD'nin tüm çıkar hesaplarını altüst etti. Başkan Barack Obama, bir yıl önce yaptığı açıklamada Suriye'de kimyasal silah kullanımını net bir şekilde "kırmızı çizgi" olarak ilan etmişti.
Şüphesiz Obama'nın çizdiği bu kırmızı çizgi, ABD'nin bölgedeki çıkarlarının bekası bakımından önemli nedenlere dayanıyor. Esad rejiminin kimyasal silah kullanımının cezasız bırakılması halinde Amerika'nın bölgedeki ağırlığının iyice azalacağı hesapları yapılıyor. Böyle bir durumda bölgedeki diğer aktörlere de kimyasal silah kullanımı konusunda yeşil ışık yakılmış olacak. ABD'nin bölgedeki müttefikleri İsrail, Türkiye ve Körfez ülkelerinin de böylece risklere karşı açıkta bırakılmış olacağı farz ediliyor.
Görüldüğü üzere Dempsey'nin mektubunda yaptığı hesap, Esad'ın kimyasal silah kullanımıyla ortaya çıkan yeni hesabın karşısında devede kulak durumuna düşmüş bulunuyor.
Bu yeni durum, Suriye meselesiyle ilgilenen diğer ülkelerin de hesaplarını etkiliyor. Söz konusu ülkelerin başındaysa İsrail geliyor. Tel Aviv yönetiminin, Suriye'deki Esad rejimine karşı görülmedik şekilde sertleşen tavrının temelinde doğrudan bu yeni hesap yatıyor. Kitle imha silahlarının kullanımına karşı kökü Yahudi soykırımına dayanan haklı bir reflekse sahip olan İsrail, Obama yönetiminin Suriye rejimine vereceği cevabı büyük dikkatle izliyor. Esad, şu haliyle İsral tarafından "arka bahçedeki Hitler" olarak görülüyor. ABD'nin, "Hitler'le aynı listeye giren Esad'a" sessiz kalması, Washington-Tel Aviv hattında da köklü bir güven krizine yol açabilir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in dün yaptığı açıklama da bu hesap değişimlerine örnek olarak verilebilir. Putin, "Kimyasal silah kullandığının kanıtlanması halinde Suriye'ye yönelik askeri müdahaleye karşı çıkmayız" diyerek, Rusya'nın Esad'a her halükârda kol kanat gerecek kadar cömert olamayacağını ilan etmiş oldu. Suriye'yle ilgili hesabı şaşmayan tek ülkeyse Türkiye. Ankara 3 yıl önce ne diyorsa bugün de onu söyleyerek Esad'ın gitmesi gerektiğini vurguluyor. Ancak Türkiye'nin de İran'ın kitle imha silahı kullanımına verdiği tepkiyi büyüteç altına alması gerekiyor. Tahran yönetimi, halkını kimyasal silahla katleden Esad rejimine fütursuzca kalkan olmaya devam ediyor.
Oysa Türkiye, Esad'ın kimyasal silah kullanımını görmezden gelmeyi tercih eden İran'ın nükleer silah üretme niyetinde olmadığına inanıyor. Bu güvenin temelindeyse dini lider Ali Hamaney'in, bir ziyaretinde Başbakan Tayyip Erdoğan'a aktardığı, "Bizim dinimiz kitle imha silahlarına müsaade etmez" fetvası bulunuyor. Erdoğan, fetvanın ardından Hamaney'in dini konumuna işaret edip "Onun sözlerine inanmak durumundayız" demişti.
Manzara yeterince net sanırım. Birçok ülke Suriye hesabını değiştirmek zorunda kalırken, Türkiye'nin de İran'a duyduğu güveni gözden geçirmesi gerekiyor.
