- Radikal
Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümeti iki yıldır ısrarla takipçisi olduğu Suriye'deki iç savaşın en kritik aşamasına, yani kimyasal silah saldırısına, Mısır'daki darbeye karşı kampanyanın tam ortasında yakalandı.
Tam içinde dediğinizi duyar gibiyim. Özellikle de dün NATO’dan gelen, Suriye yönetimini kimyasal silah kullanmakla suçlayıp bunun cevapsız kalmayacağı tehdidi ve Türkiye’ye destek açıklamasından sonra...
Ama resim o kadar siyah-beyaz değil. Öncelikle, Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümeti iki yıldır ısrarla takipçisi olduğu Suriye’deki iç savaşın en kritik aşamasına, yani kimyasal silah saldırısına, Mısır’daki darbeye karşı kampanyanın tam ortasında yakalandı.
Başbakan’ın dün Endonezya Başbakanı ile görüştüğü haberini duyduğunuzda belki siz de bütün ABD, İngiliz, Rus donanmaları burnumuzun dibinde Suriye sularında dolaşır ve Türkiye’nin savaşa girip girmeyeceği konuşulurken ‘Ne alakası var?’ diye soranlardansınız. Anlatmaya çalışayım. Endonezya bu dönem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi. Başbakan Erdoğan, Mısır’da seçilmiş Başbakan Muhammed Mursi’yi deviren askeri darbenin ardından BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerine Mısır’daki Mursi ve Müslüman Kardeşler’in sandıkla gelen iktidarını anlatmak üzere bir diplomatik atak başlattı.
ABD, Rusya, Almanya ve Fransa liderlerini aradığında henüz Mursi yanlısı göstericilerin kanla bastırıldığı 14 Ağustos katliamı olmamıştı. Sonrasında Başbakan hem iç politika hem dış politikada bütün güçlerini seferber etti. Bu çerçevede, basına fazla yansımadı ama mesela Brezilya ve Güney Afrika liderleri de arama listesindeydi. Dışişleri’nin de devreye girmesiyle aynı çerçevede Malezya, Katar, Pakistan, İtalya, Hollanda, Endonezya, Danimarka ve İngiltere ile de temas kuruldu.
Malezya ve Katar liderleriyle görüşme 21 Ağustos’ta oldu. Şam’ın Ghtua Mahallesi’nde kimyasal silah saldırısı olduğu iddiası da aynı gün patladı. Ama bu görüşmelerde Suriye’ye değinildiyse de ağırlık Mısır’daydı. Ama dünya gündemi, tam da Türkiye’nin iki yıldır istediği gibi Suriye’ye dönmüştü. Bu nedenle 23 Ağustos’ta İtalyan, 26’sında Hollandalı ve 27’sinde Danimarkalı muhataplarıyla görüşmelerinde giderek Mısır ikinci plana düştü, Suriye yükseldi. Nihayet 27’sinde İngiliz Başbakanı David Cameron cevaben aradığında artık tamamen Suriye konuşuldu. Nihayet dün, yani NATO’nun artık Suriye’yi açıkça tehdit edip Türkiye’yi ismen zikrettiği gün Endonezyalıyla görüşme gerçekleşti.
Suriye diplomasisini daha çok Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yürüttü. Davutoğlu 21’inde MGK sonrası zaten iki gün sürecek Almanya, İngiltere, İtalya turuna hazırlık yapmıştı; Mısır ağırlıklı gündemden Suriye ağırlıklı olana kaydı. Bu ülkeler ve Katar’ın yanı sıra 22’si ve 26’sı arası ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile tam 4 kez, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile de bir kez telefon görüşmesi yaptı. Sonra Suudi Arabistan’a uçtu. Dün, 28 Ağustos’ta Ankara’ya döndüğü saatlerde Brüksel’deki NATO merkezinden malum açıklama gelmişti; Davutoğlu sonuçtan memnun görünüyordu.
Aslında ayın 26’sında Suriye konusunda iki önemli toplantı yapılmıştı; İstanbul’da siyasi, Amman’da askeri senaryolar masaya yatırılmıştı. İstanbul toplantısından çıkan sonuç, 21 Ağustos kimyasal saldırısının Suriye’deki iç savaşta yeni bir aşama olduğu ve eğer bu saldırı cevapsız kalırsa, Esed yönetimin bundan cesaret alıp kendi halkına karşı daha sert saldırılara girebileceği idi. NATO açıklaması, İstanbul toplantısının yankı bulduğunu gösterdi.
Şimdi Ankara bir NATO kararı çıkıp çıkmayacağına bakıyor ki bu daha çok ABD’nin kararına bağlı. Obama’nın henüz kararını vermemekle birlikte amacının rejimi devirmek değil, kimyasal silahı caydırmak olduğunu söylemesi Erdoğan hükümetinin gönlünden geçenle aynı değil; Ankara uzun zamandır “Esed ile olmaz” diyor.
Diğer yandan ABD, bir yandan Doğu Akdeniz’de Rusya’ya karşı açık askeri üstünlüğünü gösterirken, amacının Esed’i görevden uzaklaştırmak olmadığını söyleyerek, onu ikinci tur Cenevre görüşmelerinde Suriye muhalefetinin karşısına oturmaya ikna etmeye zorluyor. Putin bunu yaparsa, ‘cezalandırma’ operasyonu sembolik de kalabilir; bakarsınız Türkiye’den aktif katkı istenmez bile.
Bu olursa, yani askeri güç gösterisiyle de olsa diplomasi kazanır ve Suriye’de Rusya ve İran olmaksızın ayakta duramayacak Baas rejimi Cenevre’de masaya oturursa, bu kriz Türkiye savaşa resmen dahil olmadan biter. Bu iyi olur, Türk milleti de, onun vekillerinin çoğu da savaş istemiyor.