Şirketlerimiz büyümezken patronlar nasıl zenginleşiyor?

13 Tem 2013

Türkiye, Fortune 500 şirket listesinde güdük kalırken Forbes Milyarderler listesindeki Türk dolar milyarderi sayısı nasıl artıyor, ona takılıyorum.

Amerikan dergilerinin yayımladığı ‘dünyanın en büyük şirketleri’ ve de ‘dünyanın en zengin kişileri’ listelerine hiç bakıyor musunuz? Ben arada bir göz atıyorum. İlki Fortune Küresel 500 listesi diye anılıyor. İkincisi ise Forbes Milyarderler listesi. İlkinde şirketleri toplam gelirinin büyüklüğüne göre sıralıyorlar. İkincisinde ise kişilerin servetinin değerini hesaplıyorlar. İlki şirketleri esas alıyor. İkincisi kişileri. İlk listede, yıllardır, Türkiye’den, bir tek şirket, Koç Holding, yer alıyor. İkinci listedeki milyarder sayısı ise her yıl artıyor. 2013 listeleri daha yenilerde açıklandı. Fortune Küresel 500’de hâlâ nal topluyoruz. Forbes listesinde ise milyarder sayımız 43 oldu. Amerika’dan 132, bizden 43. Fena değil yani. Şimdi ben yaman meraklanıyorum. Şirketlerimiz büyüyüp serpilmezken patronları nasıl zengin oluyor? Nasıl oluyor da oluyor? Gelin birlikte bir bakalım.

Önce Fortune Küresel 500 listesi ile ilgili bir not düşeyim: Türkiye, küresel ölçekte bakıldığında, büyük şirketlere sahip bir ülke değil. Nasıl küresel markalarımız yoksa küresel ölçekte ele avuca gelir büyüklükte firmalara da sahip değiliz. Geçenlerde Vatan’da Ali Ağaoğlu, Fortune Türkiye 500 listesinde açıklanan şirketlerin tamamının gelir akımlarını topladığımızda, Fortune Küresel 500 listesine ancak üçüncü sıradan girebilecek bir tek normal şirket elde edebildiğimizi söylüyordu. Şirketlerimiz güdükler yani. Ama beni bugün asıl ilgilendiren mesele bu değil. Ben, “Türkiye, Fortune 500 şirket listesinde güdük kalırken, Forbes Milyarderler listesindeki Türk dolar milyarderi sayısı nasıl artıyor?”, o meseleye takılıyorum. Bu bana normal değil gibi geliyor. Şimdi bakın, listelerde 43 Türk dolar milyarderi ve tek bir Türk şirketi varken 22 Koreli dolar milyarderi ve de 13 Koreli şirket yer alıyor. İsterseniz İsveç’e bakalım. Listelerde 10 İsveçli dolar milyarderi ve 4 adet İsveçli şirket yer alıyor. Siz şimdi bu rakamları okuyunca benim gibi düşünmüyor musunuz? Bu topraklarda bir şey, kişilerin zenginleşmesine imkân veriyor ama şirketlerin gelişmesini kısıtlıyor demez misiniz? Merak etmez misiniz “Peki ama bu sayısı giderek artan dolar milyarderleri servetlerini büyüyen ve operasyonlarını genişleten şirketlerden elde etmiyorlarsa nereden elde ediyorlar” diye? İşte ben de aynen öyle merak ediyorum.

Müsaadenizle bu halden birkaç sonuç çıkarayım. Birincisi, şirketlerin gelişip serpilmediği bir ortam, ülkenin eğitim ve deneyime kaynak ayırmasını manasızlaştırıyor. Geçenlerde deneyimli bir diplomat dostumla sohbet ediyordum. “Amerikan şirketleri, emekli olan Amerikan diplomatlarını, yılda birkaç kere fikrini sormak üzere, yüksek maaşla danışman olarak istihdam ediyorlar. Türk şirketleri öyle değil” dedi. Nedeni açık değil mi? Danışman, risk yönetimi için gerekir. Şirket bilançosu idare etmek demek, bir dizi reel dünya riskini ustalıkla yönetmek demektir. Büyük bir şirketiniz yoksa, büyük riskler alarak, alanda, reel bir faaliyet yürütmüyorsanız, dünyanın riskleri sizi o kadar da çok ilgilendirmez. Ya da bu işe işte o kadar para ayırırsınız. Aynı durumu uzman avukatlara, iktisatçılara doğru da genişletebilmek mümkündür. Hele hele kuralların değil, ilişkilerin önemli olduğu bir ortamda, eğitimin ve uzmanlığın önemi daha da azalır. Bu ilk nokta olsun. Geleyim ikincisine; Türkiye’de listelerde yer alan şirket sayısının belirgin bir biçimde az, milyarder sayısının ise yüksek olması, patronların servetlerini şirket dışında yapmasından kaynaklanıyor olabilir. Mesela arsa rantının zenginleşmek için son derece önemli olduğu bir ekonomide, küresel ölçekte büyücek firma sayısının az ama zengin sayısının çok olması anlaşılır bir durumdur. Sistem sorunudur. Ülkenin yatırım ekosistemi kalubeladan beri böyledir. Değişen bir şey olmadığı gibi, kızacak bir şey de yoktur.  

paylaş