Akıl akıl, gel bana takıl!

22 Nis 2013

Normal günde yürüyerek bile Taksim'e ulaşılamazken bazı sendikalar 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak istiyor. Bu neyin kafası! Bakırköy ya da Kadıköy'de 1 Mayıs'ı bayram gibi kutlayalım

* Çetin Altan bir üniversite öğrencisi. Daha doğrusu ‘üniversite öğrencisiydi’. Bir gece arkadaşları ile kaldıkları ev basıldı. Ailesi oğullarının 2010 yılında gözaltına alındığını karakoldan edilen telefonla öğrendi. 6 öğrenci mahkemeye çıkarıldı. İkisinin yaşı 18’den küçük olduğu için serbest bırakıldı. Diğerleri ise tutuklandı. İddialara göre Diyarbakır’daki bir olaya katılmışlardı. Çetin Altan olayın olduğu gün girdiği iki sınavın kâğıtlarını hâkime gösterdi ama ikna edemedi. Yüzü poşulu birinin fotoğrafı Çetin’i andırıyor gibiydi. Başka da delil bulamadılar. 4 öğrenci 3 yıldır hapiste. 100 yıl ceza isteniyor. Yazıyla yazayım, YÜZ yıl ceza isteniyor. Kardeşi Zuhal bana mail yazmış çekinerek; “Biliyorum böyle çok dava var ama kardeşimin de hayatı mahvoldu” diyor. Dün bir yandan bu mail’e bakıp kara kara düşünürken hemen yanında duran gazetede Galip Öztürk’ün tahliye haberi yazıyordu. Galip Öztürk daha önce bir işadamını öldürmeye azmettirmekten ağırlaştırılmış müebbete mahkûm edilmişti. İyi hali göz önünde bulundurulup cezası müebbete çevrilmiş. Önceki gün de 11 yıl 6 ay DAHA ceza almış ve serbest bırakılmıştı. Gazetede 143 yıl ile yargılandığı bu davada Yargıtay Genel Sekreteri’ne hediyeler gönderdiği, savcıyı maaşa bağladığı iddia edildiği yazıyordu. Hukukçulardan da görüş alınmış. Hukukçular yapılan yeni değişikliklerle hâkimlerin isterlerse serbest bırakma hakları olduğunu söylüyordu. Şimdi soralım, bu nasıl düzen? Bu nasıl bir hukuk ki masum üniversite öğrencisinin hayatını kaydırırken müebbete mahkûm bir işadamını bir de üzerine 11 yıl DAHA ceza verip serbest bırakabiliyor? Daha KCK davasından tutuklu 46 Kürt gazeteciyi saymıyorum bile... İşadamlarına karşı hukuk bu kadar demokratik, hoşgörülü olabilirken aynı hukuk öğrenciye, gazeteciye göz açtırmıyor. Bunu ne akıl alıyor ne vicdan kaldırıyor... Şu halimize bakıp Ahmet Kaya’nın bir şarkısını patlatmaktan başka şey gelmiyor elden... “Dostum dostum güzel dostum bu ne beter çizgidir bu... Bu ne çıldırtan denge... Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe...” 

* Boston Maratonu patlamaları maratonu andıran bir film temposunda sonlandı. Ben de sabaha kadar başta Boston polis telsizini dinleyerek gelişmeleri Twitter’dan takipçilerime duyurdum. Şaka değil, Londra’dan Boston’daki gelişmeleri zaman zaman ABD basınını atlatarak, biraz da birkaç takipçinin desteğiyle anlattık. Polisler ikinci kardeşi sıkıştırdıkları sırada ilginç bir haber önüme düştü. İlk başta herhalde Zaytung bizimle kafa buluyor zannettim ama doğruymuş. Çeçen kardeşler tespit edildikten sonra sosyal medyada Çek ile Çeçenistan o kadar çok karıştırılmış ki Çek Büyükelçisi mecburen açıklama yapıp “Biz bir Orta Avrupa ülkesiyiz” demek zorunda kalmıştı. Bazılarının gözünde çok abarttığı ortasınıf Amerikalıların genel kültür seviyesinin tescillenmesi adına unutulmayacak bir açıklamaydı. 

* Londra’ya şu aralar Türkiye’den resmi heyet yağıyor. Bakanların biri gelip biri gidiyor. Hatta o kadar çok bakan ve heyeti ile karşılaşıyorum ki sanırım Ankara gazetecileri bu kadar kısa zamanda bu kadar çok bakanla karşılaşmıyordur. Gelen heyetler resmi görüşmelerin sonrasında kültürel faaliyetlerde de bulunuyorlar. İşte geçen gün bu heyetlerden birinin olduğu masada oturuyoruz. Akşamleyin operaya gideceklerini duydum. “Yahu” dedim, “boşverin operayı, Geceyarısı Ekspresi Balesi var, ne dersiniz, Büyükelçi’yi de alıp Bakan Bey’le gitseniz süper bir sürpriz olmaz mı?”  Önce bir sessizlik oldu, sonra kahkahalar... 

* Yıllardır 1 Mayıs’ı huzurla Taksim’de kutluyorduk, bu yıl yasaklandı, yine tartışma başladı. Ancak bu yıl Taksim’in yasaklanmasında fiziksel ve gerçekçi bir neden var. Taksim Meydanı şu anda bile inşaat nedeniyle savaş alanı gibi. Ne gitmek mümkün ne dönmek. Gel gör ki bazı sendikalar bu yıl da 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkacaklarını söylüyorlar. Allah akıl fikir versin. Yahu bırakın mitingi, normal bir günde yürüyerek bile Taksim’e ulaşamazken bu neyin kafası! Bu 1 Mayıs’ı da Bakırköy Meydanı’nda, Kadıköy’de bayram gibi kutlayalım. Akıl akıl, gel bana takıl! 

* Sertab Erener’in son şarkısı ‘İyileşiyorum’ bize şahane bir kadın klişesini bir kez daha hatırlattı. Ayrılınca kadınların saç kestirmesi tamamdır, sarıya boyatmasına da eyvallah, hatta telefon numarasını silmeyi de anlıyorum ama şu bara gittim ve ‘sırf sana benziyor diye’ durumları artık yetmedi mi yahu... Leman Sam’dan Özlem Tekin’e kullan kullan bitmedi. Ne klişeymiş be kardeşim! Bu arada Beyaz’ı kutlamamız lazım. Bu klişeye en güzel cevabı, şarkıyı kafaya aldığı kliple vermiş. Hele ‘Ya bırak bu işleri devlet su işleri... Hepi topu iki hafta çıkmıştık’ dediği yer yok mu? İzleyip izleyip gülüyorum...

paylaş