- Yeni Şafak
Önce içinde bulunduğumuz sürece ilişkin bir durum tespiti yapmakta yarar var.
Öcalan, Nevruz'da çekilme çağrısı yaptı ama güçlü çekilme çağrısına rağmen henüz çekilme işlemi başlamadı.
Bunda Karayılan'ın, çekilme için ileri sürdüğü şartların etkisi var.
Dikkat edin Karayılan diyorum, Öcalan değil.
Çünkü Öcalan'ın önce, 'Meclis karar alsın' dediği daha sonra, 'Meclis kararına gerek yok' talimatı verdiği belirtiliyor.
Karayılan ise, 'Bu kadar ciddi olan bir konuda en yüce irade olan Meclis'in karar alması gerekiyor, en doğru olan da budur' diyor.
Peki nasıl bir karar istiyor Karayılan?
'Meclis şöyle bir karar alabilir: 'Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmek üzere PKK'nin silahlı güçlerinin yurtdışına çıkması, bu sürecin gözlenmesi için bir komisyonun kurulması'
Bu geri çekilmenin olmazsa olmaz şartı mı?
Değil.
Karayılan aynı zamanda bir açık kapı bırakıyor.
'Meclis Kürt sorununu çözsün sonra geri çekilelim' demiyoruz'
Bulmaca gibi bir konuşma.
Peki ne diyor Karayılan?
'Devlet Kürt sorununun çözümünde daha köklü bir adım atmadan, sadece hukuki bir zemini oluşturacak bir yasayla düzenleme yapacak. Bu şekilde geri çekilmiş olacağız.'
Bu cümlenin devamında ise,
'İstediğimiz yeni anayasal bir düzenleme değil, Meclis'in bir komisyon kurması, bu konuda karar alması' diyor Karayılan.
Bu cümle Kandil'in kafasının karışık olduğu ortaya koyuyor.
Peki hükümet cephesi bu konuda ne düşünüyor?
Başbakan Erdoğan çok net konuştu.
'Sırtında silahla sınırdan geçiyorsun. Bunun için de bir yasal düzenleme talebiyle gelmek yasa bilmezliktir. Böyle saçmalık olur mu?'
PKK, Meclis'in onayladığı bir statü elde etme çabası içinde.
Her zaman olduğu gibi pazarlıkta çıtayı yukarıya çekme çabası içindeler.
Ama şunu da bilmeliler ki, bu bir, 'al-ver süreci' değil.
İkincisi, sanki sınırlardan geçtikten sonra en yakın karakola uğrayıp kayıt yaptırmışlar gibi, çıkarken yasal güvencede ısrar etmelerini anlamakta güçlük çekiyorum.
99 şartlarına gelince, o zaman PKK'yı sınır dışına çekme talimatı veren Öcalan'a, '500'ü içeride kalsın' talebinde bulunan askeri vesayet vardı. Askeri vesayetin en güçlü olduğu, hükümeti, Refahyol'u yıkan askerin tayin ettiği, siyasilerin esamesinin okunmadığı bir dönemdi. Bunu en iyi Öcalan ve Sabri Ok biliyor.
Bu kez öyle değil.
Çok güçlü bir siyasi irade, Recep Tayyip Erdoğan gibi muktedir bir Başbakan var.
Çözümün mimarı da asker değil, Erdoğan.
Ayrıca hiç olmadığı kadar, 'tek devlet' var.
Başbakan, bu işin muhatabının Meclis değil, hükümet olduğunu ifade etti.
Dünyada başarıya ulaşmış çözüm süreçlerinde de muhatap siyasi irade olmuş.
Sürecin önemli isimlerinden biri olan Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise Meclis'te bir komisyon kurulabileceğini belirterek, bir kapı açtı.
Çözüm sürecinin siyasi tabanını geniş tutabilmek için, İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde ya da başka bir komisyon kurulabilir.
Aslında bu sürecin arkasında, Kürtleri tehdit olarak gören değil, fırsat olarak değerlendiren bir bakış açısı, Kürtlerle Türklerin güç birliği ile bölgenin şekillendirilmesi gibi derinlikli bir stratejik bakışı açısı var.
Öcalan'ın Nevruz mesajı bu vizyonu ortaya koyuyor.
Süreç düz bir hat üzerine ilerlemiyor. İnişler çıkışlar oluyor.
Bu da onlardan birisi.
Ama bu aşılmayacak bir sorunu değil. Daha doğrusu hafta sonu da devam eden arka kapı diplomasisi ile önemli bir ilerleme sağlandı.
Ama pürüzler tam olarak giderilebilmiş değil.
Bu sağlandıktan sonra BDP heyeti İmralı'ya gidecek. Aynı heyetin gitmesi bekleniyor. Öcalan geri çekilmeyle ilgili startı, heyet aracılığıyla verecek.
Ondan sonra geri çekilme başlayacak.
Durum budur.