Altmışsekiz kuşağından olanlar, kendilerini tanımlarken baş sıraya “anti-emperyalist” olduklarını yerleştirmeyi severlerdi.
Yetmişsekiz kuşağı da sever.
Bu kuşaklar Kurtuluş Savaşı gibi bir savaş vermediler. Ama altıncı Filo defol, Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi diye yüksek sesle ve kütlesel halde ilk bağıranlar onlardır.
Ne var ki hızla ve durmaksızın bölünmüşlerdir.
1970’li yıllarda kimine zamanın Çin’i, kimine SSCB’si, kimine Arnavutluk’u ve kimine de Yugoslavya’sı hoş gelmişti. Üç buçuk parçalıydılar.
Öyle olunca anti-emperyalizmden anladıkları da başka başka oldu.
Sonra, 1980’li yıllarda sosyalist dünya çözüldü ve 1990’da dağıldı. Kutuplar silindi. Bilindiği gibi o vakit ortaya “dünya artık küresel bir köy” tezi ortaya çıktı. Küreselcilik karşısında üç parçaya ayrıldılar.
Küreselcilik devri de bundan on yıl önce kapandı.
Şimdi yeniden mevzilenen dünya sistemi, anti-emperyalist kuşakları yine yol ayrılıklarına duçar etmiş bulunuyor.