Eğitim-Sen: “Kalıcı barış mümkündür!

09 May 2013

Eğitim Sen, barış süreci konusundaki gelişmelere kurum olarak yaklaşımlarını içeren bir açıklama yayınladı.

Açıklama metni, “Barış ve demokrasi için gerekenin çoğulcu, özgürlükçü ve eşitlikçi bir siyasal anlayıştır, emperyalistlerin ve işbirlikçi hükümetlerin gerici plan ve hesaplarına eşitlenerek ele alınamayacak kadar kapsamlı ve derin bir sorundur, atılacak anayasal adımların başkanlık sistemi gibi konularla birleştirilerek gündeme getirilmesi ne demokratik bir tutumdur, ne de toplumsal barışa hizmet edecektir, barış sürecini asla siyasi iktidarın inisiyatifine bırakmamak gerekmektedir…” vurgularına sahip.  Kalıcı barış ortamının yaratılması için somut adımlar atılmalıdır! Bugüne kadar siyasi iktidarların Kürt sorunu karşısındaki çözümsüzlük ısrarı demokrasi ve toplumsal barışın önündeki en önemli engellerden biri olmuş, bunun bedelini Türkiye'de yaşayan halklar büyük acılar çekerek ödemek zorunda bırakılmıştır. Bugüne kadar benimsenen çözümsüzlük politikaları nedeniyle ülke olarak yaşadığımız acılar, toplumun geniş kesimlerini silahların susması ve ölümlerin durması noktasında ortak bir zeminde buluşturmuştur.

Türkiye'de son birkaç ay içinde yaşanan gelişmeler, yıllardır süren çatışmaların sona ermesi, Kürt sorununun çözümünün askerî yöntemlerle değil, siyasi yöntemlerle sağlanabileceğinin anlaşılması ve bu yönde somut adımların atılmaya başlanması açısından önemlidir. Kürt sorununda çatışmalı sürecin sonuna gelinmesi ve silahların bırakılması yönünde alınan kararlar, yıllardır egemenler tarafından "siyasi rant" amaçlı kullanılan Kürt sorununun tüm boyutlarıyla, demokratik ve sivil bir içerikte tartışılmasının önünü açmıştır.

Bugüne kadar özellikle hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda hep çatışmasızlığın sağlanmasına yönelik taktik adımlar ön plana çıkarılmış; ancak gerek Kürt sorununda demokratik barışçıl çözüm, gerekse anayasal hak eşitliği konusunda somut bir adım atılmamış olması düşündürücüdür. Türkiye'nin farklı kimlik ve inançlara sahip olan tüm yurttaşları için insan hakları ve demokrasinin tam anlamıyla hayata geçirilmesini sağlayacak adımlar atılmadan Türkiye'de kalıcı barışın sağlanması mümkün görünmemektedir.

Türkiye'de özellikle son birkaç ay içinde yaşanan gelişmeler ve barış umutlarının yeniden ve daha güçlü bir şekilde yeşermesi, elbette tek başına Kürt sorununun çözümü anlamına gelmemektedir. Bugün yaşanan süreç, Ortadoğu'da yaşananlardan, halkların mevcut duruma itirazlarından ve emperyalistlerin hedeflerinden elbette bağımsız değildir. Dolayısıyla her sınıf, her ulus, her kimlik ve kültürden halklar ve onların siyasal temsilcileri, ortaya çıkan bu yeni durumu kendi ihtiyaçları ve çıkarları üzerinden ele alacak, değerlendirecek ve bulunduğu noktadan hamleler yapmak üzere kullanmak isteyecektir.

Türkiye halklarının yıllardır özlem duyduğu, silahların ebediyen susup siyasetin konuşulduğu, gerçek anlamıyla halklar arasındaki barış ve kardeşlik duygularının güçlendiği bir ortamın yaratılması, barış düşmanları dışında toplumun tüm kesimlerinin ortak beklentisi hâline gelmiştir.

Bugün gerçek anlamıyla barış ve demokrasi için gereken yeni, kimseyi dışlamayan, çoğulcu, özgürlükçü ve eşitlikçi bir siyasal anlayıştır. Barış dili asla dışlayıcı, ötekileştirici olmamalı, "yurtta barış, bölgede barış" anlayışına uygun yürütülmelidir.

Kürt sorunu, emperyalistlerin ve işbirlikçi hükümetlerin gerici plan ve hesaplarına eşitlenerek ele alınamayacak kadar kapsamlı ve derin bir sorundur. Halkların barış beklentisinin emperyalist, gerici hesapların basit bir oyunu olacağı önyargısına kapılmak, bu yöndeki ırkçı-şoven söylemlere inanmak hiç kimseye bir şey kazandırmayacaktır.

Anadolu'da binlerce yıldır bir arada kardeşçe yaşayan halklar, barış için ihtiyaç duyulan olgunluğa, mücadele birikimine, eşit ve özgür yaşam deneyimlerine sahiptir. Onların bu tecrübesine, sağduyusuna, özgür ve onurlu yaşam isteğine, birlikte ortak bir gelecek kurma iradesine engel olmak değil, daha fazla destek vermek gerektiği açıktır.

Son birkaç aydır Kürt sorununda demokratik barışçıl çözüm umutlarının arttığı ve toplumsal uzlaşı için umutların yeniden yeşerdiği bir süreç yaşanmasına rağmen, eşitlik, özgürlük ve demokrasi talep edenlere yönelik şiddet ve baskı politikaları, son olarak 1 Mayıs'ta İstanbul'da görüldüğü gibi, hız kesmeden devam etmektedir.

Toplumsal yaşamın her alanında baskıcı ve otoriter uygulamalarını arttıran AKP hükümeti, Kürt sorununda bugüne kadar izlediği otoriter, baskıcı, tekleştirici yöntemlerle ve sürdürdüğü antidemokratik devlet anlayışı ile bugüne kadar yeterince ölüme, acıya ve gözyaşına neden olmuştur. Bu nedenle "diyalog süreci"ni zedeleyecek, umutları yeniden hayal kırıklıklarına dönüştürecek her türlü girişimden uzak durulması sorumluluğunun öncelikle iktidar partisine ait olduğu unutulmamalıdır.

Türkiye’de yaşayan ve halkların kardeşliğine inanan kesimler, yıllardır benimsenen çözümsüzlük politikaları nedeniyle ağır bedeller ödemiş, telafisi mümkün olmayan acılar yaşamıştır. Bugün emekçilerin barışa sahip çıkmaları, silahların yerine demokratik siyasetin konuşması için ısrarcı olmaları, daha büyük acıların yaşanmaması açısından önemlidir.

Barış çağrısının geçmişe kıyasla daha güçlü bir şekilde seslendirmesi, kardeşliğin önüne örülmek istenen kalın barikatların yerle bir edilmesi için tüm emek örgütlerine ve demokrasi güçlerine görev düşmektedir. Halkların arasında barışın kalıcı bir şekilde kurulması ve hayata geçirilmesi noktasında emek ve demokrasi güçlerinin, sendikaların ve barış mücadelesi yürütenlerin birleşik mücadelesi, egemenlerin bu süreci kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istemesini zorlaştıracaktır.

Türkiye’nin önünde açılan tarihi fırsattan istifade edebilmesi için kapsamlı demokratikleşme adımlarının atılması gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz çatışmasızlık ortamının kalıcı barışa evrilmesi için hepimize önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Çatışmasızlık ortamı, Türkiye'de demokrasi mücadelesi verenleri zayıflatan değil güçlendiren bir adım olmuştur. Bu ortam sürdürülebilir hâle dönüştürülmelidir. Bunun sağlanması için hükümetin somut adımlar atması gerekmektedir.

Türkiye'nin demokratikleşmesi ve kalıcı barış ortamının sağlanması için kısa vadede atılabilecek adımlar bulunmaktadır. Seçim barajının düşürülmesi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması, bu mahkemelerin verdikleri tüm kararlara karşı yeniden yargılama süreçlerinin işletilmesi ve yol açtıkları mağduriyetleri giderecek adımların atılması, terörle mücadele yasasının kaldırılması, Siyasal Partiler ve Seçim Kanunlarında gerekli değişikliklerin yapılarak Türkçe dışındaki dillerde siyaset yapılabilmesinin önünün açılması gibi birçok değişiklik hiçbir anayasal değişiklik gerektirmeden çok kısa bir sürede gerçekleştirilmelidir.

Kürt sorununun çözümü için atılacak anayasal adımların başkanlık sistemi gibi konularla birleştirilerek gündeme getirilmesi ne demokratik bir tutumdur ne de toplumsal barışa hizmet edecektir. Başkanlık sistemini temel alan bir anayasa dayatması, toplumsal kutuplaşmayı arttıracak ve anayasanın toplumsal meşruiyetini ortadan kaldıracaktır. Türkiye'nin ihtiyacı olan yeni kutuplaşmalar yaratmak değil, kutuplaşmaları ve çatışmaları azaltacak adımlar atmak olmalıdır.  

Temel hak ve özgürlükler ile ilgili konular kesinlikle pazarlık konusu yapılmamalıdır. Türkiye'nin tüm yurttaşları için insan haklarının tam anlamıyla hayata geçirilmesini sağlayacak adımlar atılmadan Türkiye'de kalıcı barışın sağlanması mümkün görünmemektedir.

Silahların konuşmadığı bir ortamda demokrasi tartışmaları çok daha anlamlı ve kapsamlı bir şekilde yapılabilecektir. Türkiye'de silahların susmasının, kalıcı barış ikliminin sağlanmasının, diğer toplumsal sorunların tartışılmasına ve sınıf mücadelesinin yükselmesine somut katkılar sunacağı da akıllardan çıkarılmamalıdır.

Türkiye'de ve bölgede savaşa, işgallere, emperyalist müdahalelere karşı halkların demokrasi, eşitlik ve özgürlük taleplerinin güç ve destek kazanması için, içinde bulunduğumuz dönemin yarattığı olanaklar asla küçümsenmemelidir. Tüm bu olup biteni ve gelişmeleri, ezilen ve sömürülen halklar ve elbette emekçi sınıflar için kazanıma, daha da güçlenmeye ve örgütlenmeye hizmet edecek biçimde ele alarak değerlendirmek ve barış sürecini asla siyasi iktidarın inisiyatifine bırakmamak gerekmektedir.

Yıllardır bu topraklarda akan kanın durması ve bir arada yaşam zeminlerinin güçlenmesi için mücadele yürüten emek ve demokrasi güçlerinin yaşanan gelişmelere seyirci olmaktan çıkması ve acilen inisiyatif alması gerekmektedir. Eğitim-Sen, Türkiye halklarının eşit ve özgür bir şekilde barış içinde bir arada yaşayacağı demokratik bir Türkiye için mücadelesini sürdürmeye kararlıdır. Demokratikleşme eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesi ile kazanılacaktır.

paylaş