
İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde destek personeli olarak hizmet veren 9'u sendikalı olmak üzere, 26 işçi, Laureate Amerikan şirketi tarafından, "Dolapdere'deki bir binanın hizmet dışı kalacak olması ve küçülme" gerekçesiyle işten atıldı. İstanbul Bilgi Üniversitesi'ndeki işçiler, işten atmalara karşı eylemlerle, basın açıklamaları ile seslerini duyurmaya çalışıyor. 4 Eylül'de işçiler Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü Rektörlüğü önünde oturma eylemine başladılar.
Biz de Yeni Dünya gazetesi olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde işten atılan Sosyal-İş üyesi işçilerin işten atılma sürecini ve yaşadıklarını değerlendirdik. İstanbul Sosyal-İş Sendikası Şube Sekreteri Mahsun Turan'la ve işten atılan destek personeli işçilerle yaptığımız söyleşimizi yayınlıyoruz. Yeni Dünya: 24 Ağustos'tan bugüne kadar İstanbul Bilgi Üniversitesi sahibi Laureate Amerikan şirketi toplam 26 işçiyi işten attı, bununla ilgili neler söyleyeceksiniz? Mahsun Turan (Sosyal-İş Sendikası İstanbul Şube Sekreteri): Aslında Bilgi Üniversitesi'nden işçi atmalar 24 Ağustos'ta basının gündemine geldi. Ama örgütlenmeye başlanmasından itibaren çeşitli gerekçelerle, bir sürü insan daha önceden işten çıkarılmış durumdaydı. Bazen kamuoyuna yansımıyor. Ama Bilgi Üniversitesi'nde uzun yıllardır çalışan insanlar gördükleri baskılar, aldıkları ücretin azlığı ve insan muamelesi görmedikleri için böyle bir yerde çalışmak istemiyorlar ve işten ayrılıyorlar. Akademisyenler için de böyle. Yani Bilgi Üniversitesi eskisi gibi akademik özgürlüklere sahip bir üniversite olmadığı düşüncesiyle başka üniversiteye giden birçok öğretim üyesi var. Birçok araştırma görevlisi bu sendikalaşma süreci başladıktan sonra işten çıkarıldı.
Aslında Bilgi Üniversitesi'ndeki sendikalaşma süreci, Bilgi Üniversitesi uluslararası kâr amaçlı üniversite zinciri olan Laureate Internation ağına dahil olduktan sonra bir dönüşüm yaşamaya başladı. Bu dönüşüm süreci içinde üniversiteyi kâr amaçlı bir kurum hâline getirme ve buna uygun bir yeniden yapılanma çalışması içine girdiler. Laureate geldikten sonra bu süreç hızlandı. Bunun ilk görüntüsü şu oldu; destek hizmetleri taşeron şirketlere yaptırılmak istendi. Bu süreçte akademisyenler taşeronlaştırmaya karşı çıktılar. Başlattıkları imza kampanyası ve okulda yürüttükleri bir direniş kampanyasıyla bu taşeronlaşmayı durdurdular. Burada destek hizmetlerinin nasıl yapıldığını keşfetmek, analiz etmek için gelen şirketlerin yetkilileriyle anlaşmak üzereyken, bu direniş sayesinde taşeronlaşmaktan vazgeçildi. O taşeronlaşma sürecinde direniş başarılı olduktan sonra işin daha kurumsal bir şekilde yürütülmesi gündeme geldi ve sendika, örgütlenme çalışmalarına başladı. Yaklaşık 2.5 yıldır sendikalaşma sürecini yürütüyoruz. Bilgi Üniversitesi, sendikalaşma süreci başladıktan itibaren “biz sendikalaşmaya karşı değiliz, özgürlüklere açığız” açıklamaları yaptı. Ancak çeşitli düzeydeki amirler tarafından sendikalı personele karşı baskı uygulanmaya başlandı. Bu araştırma görevlilerine, doçentlere, yardımcı doçentlere, öğretim görevlilerine de uygulandı. Nitekim geçen yıl Türkçe bölümünde çalışan öğretim görevlilerine, asistanlara “Artık Türkçe derslerini azaltıyoruz, mekân sıkıntımız var, dolayısıyla bu kadar hocaya ihtiyacımız yok” denilerek işten attılar. Bu çıkarılan arkadaşlarımız sendikalaşmaya öncülük eden insanlardı. Yine aynı şey, bugün yapılıyor. Bugün de sendikalaşmaya öncülük eden kişiler işten atılıyor. O zaman akademisyenlere karşı bir işten atma kampanyası vardı. Bugün de destek personeli, idari personel üzerinde bir kampanya var. Şimdi çıkarılan arkadaşların işe iadesi için mücadele veriyoruz. İşten çıkarma gerekçelerinin gerçekçi olmadığını aşikâr. Çünkü, Bilgi Üniversitesi küçülmeye gidiyor, dolayısıyla bu kadar personele ihtiyacımız yok diyorlar. Diğer taraftan Dolapdere'de kapatılmış bir bina varken, Santral Kampüsü'nde o binadan çok daha fazla bir mekân tutan başka binalar, derslikler yapılmış durumda. Üstelik Bilgi Üniversitesi'nin öğrenci sayısı da artıyor. Metrekarenin azaltılması söz konusu değil. Çünkü orada kapatılan binanın yerine burada daha fazla derslik açılmış durumda. Üstelik hizmet verilmesi gereken insan sayısı artmış durumda. Yönetimin söylediği küçülme mekânsal bir küçülme ki o bile doğru değil. Buradaki insanlar mekâna, binaya, eşyaya hizmet vermiyorlar, insana hizmet veriyorlar. Dolayısıyla insan arttıkça bunların yükü de artıyor. Tam tersi eleman ihtiyacı var. 2.5 yıldır yürütülen çalışmalar sırasında destek personel sayısı azaltıldı ve çalışmaya devam eden insanların iş yükü de arttı. Ve bu iş yükü giderek artmaya devam ediyor. Bu insanlar sosyal hayatı, ailesi, sevgilisi olan insanlar. Akşama kadar bir sürü ağır yük taşıyorlar, her yeri temizliyorlar, siliyorlar. Öyle ağır yük taşıyorlar ki, 5-6 kişi kaldırmaya çalışıyor eşyaları, kaldıramıyorlar. Hastalananlar, iş kazası geçirenler var. Akşama kadar çok ağır yük altında çalışıyorlar ve çok yoruluyorlar. Yani burada çalışmayı modern kölelik biçimine getiriyorlar. Biz buna karşı mücadele ediyoruz. Sendikalaşma bu durumu düzeltmek, insani çalışma ortamı sağlamak üzere yürütülen bir mücadele. Bilgi Üniversitesi'ndeki yöneticiler, özellikle bu ticarileşme sürecinde böyle bir mücadeleyi kendi kurmaya çalıştıkları yönetim sisteminin önündeki en büyük engel olarak görüyorlar. Bu engelin kurumsal yapısı olan sendikadan bir şekilde kurtulmaya çalışıyorlar. Bu yüzden sendikalaşmaya öncülük eden insanları işten çıkarıyorlar. Yeni Dünya: Sosyal-İş Bilgi Üniversitesi'nde ne yapmak istiyor? Mahsun Turan: Bizim isteğimiz güvenceli bir çalışma ortamı yaratabilmek. 2.5 yıldır bunun mücadelesini veriyoruz. 2.5 yıl içerisinde 'Bilgi Üniversitesi'nde çalışma ortamının tadı kaçtı' diye düşünerek, 'Burada bilimsel bilgi üretilmiyor', 'Burada akademisyenlik yapılmıyor' diyerek işten ayrılan bir sürü insan Sosyal-İş üyesiydi. 150'ye yakın üyemiz işten ayrıldı. Bu işyerinde, toplam 1500 kişi çalışıyor. Bizim burada toplu sözleşme yetkisi elde edebilmemiz için 750 civarında üye yapmamız gerekiyor. Şu ana kadar üye sayısımız 700'e yaklaştı. Ancak üye yaptıklarımızdan bazıları okuldan ayrıldıkları için üye sayımız düştü. Ve üstelik, bir de işten çıkarılanlar da olunca, üye sayımız daha da azalıyor. Bu yüzden Bilgi Üniversitesi yönetimi, sendikaya karşı aktif bir mücadele yürütüyor. Yeni Dünya: İşten atılan işçilerin, işe iadeleri için Sosyal-İş Sendikası nasıl bir mücadele yürütüyor? Mahsun Turan: İşten atılan arkadaşlarımızın işe iadeleri için iki yönlü bir mücadele yürütülmesi gerekir. Bunlardan bir tanesi hukuki. Onun gereği zaten yapılıyor, sendikamızın hukuk birimi tarafından işe iade davaları, alacaklarına ilişkin davalar açılıyor. Ama aslında ikinci yönü, yani fiili mücadele. Yaptığımız basın açıklamaları, oturma eylemleri bunun bir göstergesi aslında. Arkadaşlarımızın işe iade edilmesi için elimizden geleni yapacağız. Yeni Dünya: Diğer sendikalara, emekçilere, kitle örgütlerine buradan çağrınız var mı?
Mahsun Turan: İşin doğrusu ben yaklaşık iki yıllık Bilgi Üniversitesi örgütlenme sürecine dair olarak şunu söyleyebilirim: şu ana kadar Bilgi Üniversitesi örgütlenmesinin dağılmaması bile çok büyük bir başarı. Çünkü şimdiye kadar yapılan çalışmalar başka hiçbir sendika örgütünün içine girmeye cesaret edemeyeceği çalışmalardır. Yeni Dünya: Öncelikle bize işten atılma sürecinizi anlatıp, çalışma koşullarınızla ilgili bilgi verebilir misiniz? (Mehmet Sevim) Temizlik şefi: Yaklaşık 7.5 senedir Bilgi Üniversitesi'nde çalışıyorum. 2010'dan beri sendikalıyız. Ancak sendikalı olduktan sonra baskılar görmeye başladık. Ben ve bir arkadaşım daha 2 kişi öncülük yapıyorduk. Ben temizlik şefliği yapıyorum. 45-50 kişilik işyeri 30 kişiye düşürüldü. İş yükümüz arttı, eleman sayısı azaldı. 7-8 kişinin yapacağı işi 1 kişiye yüklemeye başladılar. Arkadaşlarımızın çoğu bu durumdan bıktı ve çareyi işten ayrılmakta buldu. Aslında kendi istekleriyle ayrılmadılar, çıkarıldılar. Çünkü iş yükü fazlalaştı. Bunun yanında birim müdürlerinden ve organize müdürlerinden baskı gördüler. Bana 'sen değil, birkaç kişiyi işten çıkaracağız' dediler. Ben de onlara; 'şerefimi parayla satacak adam değilim, beni parayla satın alamazsınız' dedim. Bana elebaşı mısın, çete başı mısın? Dediler. Beni 20 günlük izne yolladılar. 1. gün çalıştım, 2. gün Kuştepe'ye gönderdiler. Sorduk 'üstten talimat geldi, küçültmeye gidiyoruz' dediler. Yani kâr etmek için küçültmeye gidiyoruz diyerek bizleri işten attılar. Yeni Dünya: Küçültmenin gerekçe olarak gösterilmesi sizce bahane mi? Mehmet Sevim: Tabii ki bahane, gerçekçi değil. Eski binanın kapatılacağı ve üniversitenin küçülmeye gideceği gerekçesiyle işten çıkartıldık. Eski binanın kapatıldığı doğru ama bunun nedeni küçülme değil, Çağdaş Sanat Merkezi (ÇSM) binası galerileri dersliklere, ofislere çevrildi. Kapatılan binanın yerine de iki yeni bina yapıldı. Üstelik biz aslında binalara değil, insanlara hizmet ediyoruz. Burada 2 sene önceki öğrenci sayısı 8-9 binken şu anda 12-13 bine çıktı. Tabii bu yıl gelen öğrenciler de dahil sürekli öğrenciler çoğalıyor, akademisyenler çoğalıyor ama nedense işi yapan işçiler işten atılarak azaltılıyor. Bize işten çıkarılma nedeni olarak küçülmeye gidildiği söyleniyor, fakat asıl nedenin bu olmadığını biliyoruz. Çıkarılanların sendika üyesi olanlardan seçildiğini de biliyoruz. Diğer çalışanların da çıkarılacağını düşünüyoruz, fakat önce sendikalıları çıkararak bu işi başlatmış oldular. 40'a yakın işçinin daha çıkarılacağı söyleniyor.
Yeni Dünya: 'Bilgiyle direniş başlasın' parolası ile direnişe başladınız, bu parolayı tercih etme nedeniniz nedir? Mehmet Sevim: Üniversite yönetimi, 'Bilgi’yle hayat başlasın' sloganı ile yeni öğrencilerin kayıtlarını alıyor, üniversiteyi bilimsel bir şekilde göstermeye çalışıyor ve kâr amacı için işçileri işten atıyor. Bu yüzden, Üniversite yönetimine inat, "Bilgi'yle direniş başlasın" diyerek işimize geri dönmek için, sendikal hakkımızı savunmak için İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde direnişimizi bu parola ile başlatmış olduk.
Yeni Dünya: İleri süreçte ne yapmayı düşünüyorsunuz? Mehmet Sevim: Biz diyoruz ki, biz bunu hak etmedik, bu okulda emeğimiz çok büyük. Yeri geldi hamallık yaptık, yeri geldi inşaatta çalıştık, okul yöneticilerinin evlerine kadar gidip şahsi işlerini tek bir kuruş para almadan yaptık. Buna rağmen bizi işten attılar. Biz işimize geri dönmek istiyoruz ve geri dönene kadar da burada direneceğiz. Hakkımızı sonuna kadar savunacağız. Yeni Dünya: Siz görme engelli bir bireysiniz, Bilgi Üniversitesi yönetiminin engelli işçilere karşı hassasiyeti var mı, diğer işçilere göre iş koşullarınızda farklılıklar var mı? Vedat Şen (Destek personeli): Yönetim, engelliyiz diye, bize farklı bir hassasiyet göstermiyor. Tam tersi engel derecemize bakmaksızın iş yükümüzü sürekli arttırıyorlar. 5 kişinin yapması gereken iş sadece 1 işçiye yaptırılıyor. Bizim bölümde destek personeli olarak benim dışımda, bir de ayağından sakat bir arkadaş vardı. Sadece ona fazla iş vermiyorlardı. O da zaten taşıyamayacağı için, iş kazası geçirebilir diye yaptırmıyorlar. Akşama kadar çok ağır işlerde çalışıyoruz ve çok yoruluyoruz. Bu yorgunlukla eve gittiğimizde ne çocuklarımıza, ne de ailelerimize vakit ayıracak zamanımız kalmıyor. Sabahın erken saatinde yine işlerimize geliyoruz. Hayatımız böyle geçiyor. Ayrıca iki yıldır maaşlarımıza da zam yapılmıyor. Mavi kart ücreti 150 TL oldu, ancak hâlen bize 110 TL ödeniyor. Dilekçe verdik ama henüz cevap yok. İşçiler, fazla mesai ücretini alamıyor. İzin olarak kullanabilecekleri söyleniyor, ancak 3 günlük mesai karşılığında sadece 1 gün izin yaptırılıyor. İzinlerimiz de gasbediliyor. Hepimizin çocuğu var, ev geçindiriyoruz. Fakat yılmadık. Yeni Dünya: İşten atılanların 9'u Sosyal-İş üyesi, siz sendikalı olduktan sonra neler yaşadınız? Vedat Şen: Bu gidişata dur dememiz, örgütlü olmamız, karşı koymamız gerekiyordu. Bu yüzden Sosyal-İş Sendikası'nda örgütlendik. Sendikalı olduktan sonra üzerimize çok geldiler, mağdur olduk, bizleri tehdit bile ettiler. En sonunda da okulu kapatıyoruz gerekçesiyle bize bir dilekçe göstererek işimize son verdiler. Ama bizler hakkımızı sonuna kadar savunacağız. Biz haklı olduğumuzu biliyoruz. Gerçekçi olmayan gerekçeler söylüyorlar bize, biz bunların doğru olmadığını da biliyoruz. O yüzden eylemlerimize, basın açıklamalarımıza devam edeceğiz. Yani ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Yeni Dünya: Bilgi Üniversitesi başta olmak üzere vakıf üniversitelerinde giderek hızlanan ticarileşme süreci ve kâr hırsı işten atmaların en büyük nedeni. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz? Vedat Şen: Bu durum çalışanların çoğunu bıktırdı. Çoğu arkadaşımız istifa etti. Çünkü insanlara gereğinden fazla iş yükü verdiler. İnsana değer verilmiyor. Oysa ki bu 2.5 yıl yine Bilgi Üniversitesi'nde yine işten atmalar olmuş ama kısmen de olsa yönetime geri adım attırılabilmişti. Odönem sendikalı işçi sayısını da arttırabilmiştik Bizimle oturup konuştular. Bundan sonra işten atmalar olmayacak dediler. Hatta bize pasta bile kestiler. Ama amaçları belliymiş. Pastadan daha fazla pay almakmış, biz bunu anladık. Yeni Dünya: Son olarak, talepleriniz neler? Vedat Şen: Öncelikle işimize geri dönmek istiyoruz. Onun dışında da sendika üye sayımızı arttırarak Toplu İş Sözleşmesi (TİS) imzalayarak, çalışma koşullarımızın düzeltilmesini istiyoruz.
