
Geçen hafta polisin saldırısı sonucu 34 işçinin öldüğü, 78 işçinin de yaralandığı Güney Afrika'nın kuzey batısındaki Marikana bölgesindeki maden işçilerinin grevi iki yeni işletmenin daha katılmasıyla devam ediyor.
Dünyanın en büyük üçüncü platinyum üretiminin yapıldığı Marikana bölgesindeki Londra merkezli Lonmin madeni 3 bin kadar çalışanının ücret artışı nedeniyle greve gitmesinin ardından faaliyetlerini durdurduğunu duyurmuştu. Lonmin şirketinin, grevi sonlandırıp işe dönmeyen işçilerin işlerine son vereceğini açıklamasına karşın madenciler grevlerine devam etmişti. “Biz çok çalışıyoruz, makinaları kullanıyoruz ama çocuklarımızı okula gönderecek gücümüz yok. Para istiyoruz. Buraya polis göndermelerinin hiçbir anlamı yok, çünkü biz kimseyle kavga falan etmiyoruz. Tek istediğimiz geçinecek para” talebiyle grev yapan işçilere 16 Ağustos'ta polis güçlerinin ateş etmesi sonucu 34 işçi ölmüş, 78 işçi de yaralanmıştı.
22 Ağustos Çarşamba günü ölen yakınlarını törenlerle defneden maden işçilerinin eylemleri ise artarak devam ediyor. Saldırı olaylarının yaşandığı maden işletmelerinin yakınlarındaki bir başka platin madeni olan Royal Bafokeng Platin Madeni'nde de 500 kadar işçinin benzer isteklerle iş bıraktığı açıklandı.
Maden işçilerinin birçoğu siyah ve zor koşullar altında yaşıyor. Buna karşılık daha yüksek görevlerde ve maaşlarla çalışan birçok beyaz ve siyah Afrikalı ise lüks bir hayat sürüyor. Sosyal adaletsizliğe ve eski ırk ayrımına dayalı sistemi hatırlatan sorunlar Güney Afrikalılar için apartheid dönemini hatırlatıyor.
Afrika dilinde ayrılık anlamına gelen apartheid dönemi 1948-1994 yılları arasında insanların ten renklerine göre sınıflandırılmaları, beyaz azınlık dışında kalanların sağlık eğitim gibi vatandaşlık hizmetinden daha az yararlandığı ırkçı bir zeminin hüküm sürdüğü bir dönemdi. Bu dönem Afrika Ulusal Kongresi'nin 1994 yılında politik iktidarı devralmasıyla son bulmuştu. Ne var ki Nelson Mandela, Jacob Zuma gibi ünlü isimlerin içerisinde yer aldığı Ulusal Afrika Hükümeti politik iktidarı devralırken beyaz tekelci burjuvazinin ekonomik iktidarına dokunmadı. Şu an Dünya Bankası verilerine göre, Güney Afrika dünyanın gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkelerden biri olarak gösteriliyor.
Güney Afrika devlet başkanı (aynı zamanda 2009'dan beri Afrika Ulusal Kongresi başkanı) Jacob Zuma yaşananların açıklığa kavuşması için bir araştırma komisyonun kurulması emri verdiğini açıkladı. Buna karşın madenciler ise yaşanan olayların sorumlusu olarak gösterdikleri devlet başkanı Zuma'nın polise vur emri verdiğini iddia ettiler.
Nobel Barış ödülü sahibi Güney Afrika başpiskoposu Desmond Tutu “Biz apartheid tarihe karıştı, artık askerlerimiz, polisimiz insanlarımızı katletmeyecek sanıyorduk, yanılmışız” diye yorumlarken Afrika Ulusal Kongresi eski gençlik kolu başkanı Julius Malema ise yaşanan çatışmaların sadece madencilerle polis arasında değil, sömürülen işçilerle kapitalistler arasında olduğunu belirtti.
Tekelci burjuvazinin sömürdüğü Güney Afrika Cumhuriyeti dünyadaki platin talebinin yüzde 75'ini karşılıyor. İşçilerin maaşları ise ayda 484 dolar ile 605 dolar arasında. Grevin yasadışı olduğunu iddia eden ve onlarca işçinin ölümüne neden olan burjuvaziye karşı ise Afrika Ulusal Kongresi karşı durmak yerine destek oluyor. Maaşlarıyla geçinemeyen madencilerin talepleri ise ücretlerinin ayda 1512 dolara yükseltilmesi.
