
Yeni Dünya: Öncelikle merhabalar.
Kenan Öztürk: Merhaba, hoş geldiniz.
Yeni Dünya: SGBP’yi Türk-İş’in 21. Kongresi’yle duymaya başladık. Neden Türk-İş’in içerisinde söz konusu 10 sendika böylesi bir güç birliği yapma gereği hissetti? Kuruluş amacınızı açıklayabilir misiniz?
Kenan Öztürk: Güç birliğinin Türk-İş’in Genel Kurulu’ndan önce aşağı yukarı bir yıllık bir geçmişi var. Türk-İş başta olmak üzere sendikal alandaki mevcut tıkanıklık ve sendikacılığın bugün düştüğü durum, bizce, bu güç birliğini gerekli kıldı.
Bir taraftan AKP’nin her alanda kazanılmış hakları gasbetmeye dönük operasyonları devam ediyor. Bir diğer taraftan son yıllarda Türk-İş dahil birçok konfederasyon ne yazık ki, işçilerin umudunu yitirdiği, hiçbir şey beklemediği, itibarsızlaştığı bu dönemde güçlü bir karşı koyuşu örgütleme yerine mümkün oldukça siyasal iktidarla iyi geçinerek “Acaba elimdekileri koruyabilir miyim?” mantığıyla hareket ediyor. Biz çok uzun sürelerden beri, on sendika, Türk-İş içerisinde de bu anlayışı eleştirip, mahkûm etmeye çalışıyoruz.
Aslında Türkiye işçi sınıfının bu kadar seçeneksiz olmadığını, bugünkü saldırıları püskürtmenin olanaklı olduğunu söylüyoruz. Fakat sendikal alanın içerisinde bulunduğu teslimiyetçi, uzlaşmacı tutum tam tersi bu saldırıları durdurmadığı gibi daha çok hak gasplarını beraberinde getiriyor. Bu noktada biz, Türk-İş içerisinde, çok uzun süreden beri bunu değiştirme, dönüştürme çabası içerisindeyiz.
Artık diyalogcu sendikacılıkla, siyasal iktidara yakın geçinmekle hakları korumanın olanaklı olmadığını biliyoruz ve geçmiş süreç de zaten bunu en iyi şekilde gösteriyor. Mezarda emeklilik yasası gibi birçok hak gasbının yanı sıra bugün önümüzde yeni saldırılar da var. Dolayısıyla buradan çok fazla farklı bir anlayışa evrilme durumu söz konusu olmadı ne yazık ki.
“Asıl amacımız Türkiye’deki diğer konfederasyonlar, sendikalar ve emek örgütleriyle ortak bir çıkış yapabilmek.”
Biz Türk-İş Genel Kurulu’nda da ayrı bir listeyle çıkacağımızı kamuoyuna ilan ettik. Yani bahsettiğim farklı anlayış doğrultusunda ayrı bir listeyle çıkacağız. Kamuoyunda bir şeyin altını çizerek özellikle belirttik, bu sadece genel kurula endeksli bir hareket değildir. SGBP sonuç ne olursa olsun yoluna aynı şekilde devam edecekti. Asıl amacımız Türkiye’deki diğer konfederasyonlar, sendikalar ve emek örgütleriyle ortak bir çıkış yapabilmek. Çabalarımız bu saldırılar karşısında yeniden yüzünü emekçilere ve sokağa dönen bir sendikal anlayışın inşa edilmesi noktasında. Buradan hareketle Türk-İş Genel Kurulu’nda biz bu listeyle çıktık ve kendi delegemizin çok daha üzerinde oy aldık. Ama biz de ilk genel kurulda bu genel kurulu alabileceğimizi düşünmüyorduk. Yani bunun beklentisi içerisinde değildik. Tabii bu tablo karşısında gördük ki, genel kurulda birçok delege ve sendika da aslında bugün izlenen mevcut sendikal anlayıştan rahatsız. Dolayısıyla biz sonuç ne olursa olsun yolumuza genel kuruldan sonra da devam edeceğimizi orada ilan ettik.
İşçi sınıfının bu güne kadar kazandığı haklar tek tek elinden alınmaya çalışılıyor ve özel sektörde de saldırılar ortada. Yani sendikalaşmak suç ve sendika üyesi olan bütün işçiler sokağa atılmaya devam ediliyor. Kamu emekçileri açısından baktığımızda zaten kamunun tamamen tasfiye edilip, özelleştirilip, piyasanın ihtiyaçlarına uygun bir dizayn yapıldığını görüyoruz. Biliyoruz ki önümüzdeki dönem AKP iktidarı bununla da yetinmeyecek.
Hava İş örneğinde olduğu gibi, bir taraftan ileri demokrasi hamlesi yapıyoruz, yasalarımız “demokratikleştirildi”, 12 Eylül’ün kalıntılarını ortadan kaldıracağız derken 12 Eylül’ün bile cesaret edemediği havayollarına tümden bir grev yasağıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu aslında çok belirleyici, yani Hava İş neden hedef alınmıştır? Hava İş’in bugüne kadar sendikal alanda izlediği mücadeleci çizgi, SGBP içinde uzun süre dönem sözcülüğü yapması ve aktif tutumundan kaynaklı olarak birinci hedef olarak seçilmiştir. Mücadeleci sendikalara verilen bir mesajla karşı karşıyayız.
Bugün AKP iktidarı gerçekten sendikacılık yapanlara izin vermiyor. Her türlü anti demokratik yöntemle baskılamaya ve tasfiye etmeye çalışıyor. Hak İş’in bugün içinde bulunduğu durum gibi uzlaşmacı, sendikacılıktan başka her şeyi yapan AKP’nin yan örgütü gibi çalışan sendikalar isteniyor. Örnek olarak, AKP kıdem tazminatlarının tasfiyesi için hazırlık yapıyor. Fakat daha gündeme gelmeden Hak İş “yeni düzenlemeyi olumlu buluyoruz” açıklamasını yapıyor. Dolayısıyla bugün AKP iktidarının yapmak istediği bu. Yani mümkün oldukça mücadeleci sendikaları, sınıfın çıkarları için mücadele eden sendikaları tasfiye etmek.
“AKP’nin sendikacılık anlayışına baktığımızda artık sınıfa, işçiye güvenen bir anlayış değil, icazetçi, içi boşaltılmış, dayanışma derneklerine dönmüş bir sendikal yapı isteniyor.”
Bugün AKP’nin sendikacılık anlayışına baktığımızda artık sınıfa, işçiye güvenen bir anlayış değil, icazetçi, içi boşaltılmış, dayanışma derneklerine dönmüş bir sendikal yapı isteniyor. Dolayısıyla güç birliği buna karşı bir çıkıştır. Tabii henüz yeterli bir noktada olduğumuz, emekçilerle birleştiğimiz söylenemez, henüz işin başındayız.
Taksim meselesinde, Türkiye’de 1 Mayıs kutlamalarında güç birliği yine aynı tutumu almıştır. Mümkün olduğunca diğer konfederasyonlarla Türkiye’nin tüm noktalarında ortak kutlanması noktasında, özellikle çeşitli bahaneler ileri sürerek bölünmeyi reddetmiştir. SGBP 1 Mayıs’ı Türkiye’nin bütün illerinde diğer demokrasi güçleriyle birlikte, KESK, DİSK ve diğer konfederasyonlarla birlikte ortak kutlamıştır. Tabii bundan sonra da biz, aynı şekilde güç birliği olarak kardeş emek örgütleri, sendikalar ile birlikte önümüzdeki dönem daha güçlü bir çıkış yapma çabasındayız. Tabii bu açıdan birinci hedef Hava İş ve THY’deki durum.
“THY’deki bu durum ve Hava İş’in sürdürdüğü direniş bundan sonraki saldırıların püskürtülmesi açısından da bir mihenk taşıdır. Ya bunu püskürteceğiz ve güçlü bir çıkış yapacağız ya da bundan sonraki saldırılarda herkes sırasını bekleyecek ve sırası gelen tasfiye olacak.”
Yeni Dünya: Söz Hava İş’e gelmişken, 15-16 Haziran’ın 42. yıldönümünü kutladık. İktidarın yandaş sendikaları da kullanarak, kıdem tazminatını gasbetmeye çalıştığını işçi sınıfı üzerinde sürekli bir saldırısı olduğunu vurguladınız. Sizce bunlar yapılırken sendikaların nasıl bir tutum izlemesi gerekiyor? Bu anlamda, sendikalar havayolundaki grev yasağına dönük neler yapabilir?
Kenan Öztürk: Özellikle mücadeleci sendikalar açısından THY’deki bu durum ve Hava İş’in sürdürdüğü direniş bundan sonraki saldırıların püskürtülmesi açısından da bir mihenk taşıdır. Ya bunu püskürteceğiz ve güçlü bir çıkış yapacağız ya da bundan sonraki saldırılarda herkes sırasını bekleyecek ve sırası gelen tasfiye olacak.
Türkiye işçi sınıfı tarihine baktığımızda işçi sınıfı bu zamana kadar birçok kuşatmayı yararak yoluna devam etti. Birçok kazanım bedeller ödeyerek elde edildi. Bugün de güçlü bir birliktelik ve kararlı bir çıkışla bu saldırıları durdurmak olanaklı. Havayollarındaki durum çok bariz. Başbakan “Burası stratejik bir işkolu dolayısıyla uzun süreli bir grev olduğunu düşünün bunu göze alamayız.” diyor. Ama stratejik dediği kurumları sermayeye peşkeş çekerken hiçbir sorun yok. Hatta sendikalar buraların stratejik kurumlar olduğunu ve özelleştirilmemesi gerektiğini söylerken geri kafalılıkla suçlanıyor.
“İşçilerin güvenceli çalışmasının, insanca çalışmasının AKP iktidarı için hiçbir önemi yok.”
Bugün THY, Avrupa’da iyi bir yere gelmişse bu orada çalışan emekçilerle olmuştur. Başbakan yabancı sermayeye güvendiği kadar işçi sınıfına güvenmiyor. Hâlen işçileri düşman görüyor. Başbakan yardımcısı Ali Babacan da açıklama yapıyor: “Grev yasağının altında THY’nin ekonomik olarak daha güçlü olması, daha iyi kazanması vardır. Bunu niye inkâr edelim.” diyor. THY’de çalışan emekçilerin istekleri güvenceli ve insani koşullara uygun çalışmaktan ibaret. İktidarın istekleri ise bu taleplerin tamamen kâr hırsına terk edilmesi yönünde. İşçilerin güvenceli çalışmasının, insanca çalışmasının AKP iktidarı için hiçbir önemi yok.
Bu anlayışı Türkiye’de her ay 60-70 emekçinin iş kazalarında, iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor olmasında da görüyoruz. Bunun karşısında bakanın açıklamasına bakıyoruz, “evet, temiz öldüler” diyor. Bunu söyleyebilecek kadar geri bir anlayışla, emekçilere bunu reva gören bir anlayışla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu açıkça bir AKP operasyonudur. Halk aldatılmaya çalışılıyor; “Ulaştırma bakanı aracı oldu, yok çalışma bakanı THY yönetimiyle görüştü, aracı oldu çözmeye çalışıyor...” yani tamamen kafaları karıştırmaya dönük bir oyun.
THY’de 12 Eylül’ün getiremediği yasaklamayı getiren AKP iktidarıdır. Tamamen bu 305 emekçi AKP iktidarının talimatları doğrultusunda kapıya atılmıştır. Onun için “bakan görüştü, arabulucu oldu, gücü yetmedi” gibi sözler tamamen propaganda.
Bugün bu durumlar bütün sendikal hareket açısından bir sınav sürecidir. Bizim güçlerimizi birleştirerek mutlaka bu saldırıyı püskürtmemiz gerekiyor. Mutlaka bu grev yasağının kalkması, tasfiyesi için bizim daha güçlü bir mücadele ortaya koymamız gerekiyor. Bunun gerçekleşmesi için de daha çok birleşmeye ihtiyacımız var. Az önce belirttiğim gibi bu sadece Hava İş’e dönük bir saldırı değil, bütün sendikal harekete, bütün işçi sınıfına dönük bir saldırıdır ve bir burun sürtme, ezme operasyonudur. “Mücadele etmeyeceksiniz, biz ne verirsek kırıntılarla idare edeceksiniz” mesele bu. Biz SGBP olarak böyle bakıyoruz.
“Bu saldırı sadece Hava İş’e dönük değildir, bütün sendikal harekete, bütün işçi sınıfına dönük bir saldırıdır ve bir burun sürtme, ezme operasyonudur. ‘Mücadele etmeyeceksiniz, biz ne verirsek kırıntılarla idare edeceksiniz’ mesele bu.”
Direniş başladığından bu yana birçok kez kitlesel ziyaretler oldu, açıklamalar oldu ve desteğimiz devam ediyor. Diğer sendika ve konfederasyonlarla da görüşerek yeni bir eylem takvimi çıkarmaya çalışacağız ve bütün emek örgütlerini, sendikaları, konfederasyonları da Hava İş’le dayanışmaya çağırıyoruz. Bu saldırıyı püskürtmenin olanaklı olduğunu düşünüyoruz.
Yeni Dünya: SGBP, Türk-İş içerisinden bir muhalif yapı olarak ortaya çıktı. Diğer taraftan Hak İş, DİSK gibi başka konfederasyonlar da var. Peki bunlara bakışınız nasıl? Onların bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kenan Öztürk: Hak İş’in bugüne kadar izlediği politika açık. Siyasal iktidarın yan örgütü gibi çalışıyor. Bizim böyle bir sendikal anlayışla birlikte bu saldırıları püskürtmemiz olanaklı değil. Kıdem tazminatı işçi sınıfının belki en son kalesi, en son kazanımıdır. Bu konuda bile hükümetten daha hızlı davranan, “mutlaka fona devredilmelidir” diyen bir anlayışla birleşmek, ortak mücadele etmek olanaklı değil. Ama Hak İş dışındaki diğer konfederasyonlar gerek DİSK, KESK gerekse diğer emek örgütleriyle iyi bir diyaloğumuz var ve görüşmelerimiz devam ediyor.
Tabii biz bu konefederasyonlarla alanda ve mücadelede birleşmeye çalışıyoruz. Elbette farklılıklarımız var, farklı konfederasyonlarız ama mücadele ekseninde çok fazla sorun yaşadığımız söylenemez. Bu süreçten sonra da mücadeleyi daha ortaklaştırmaya çalışacağız. Yine, SGBP içinde olmayan fakat konfederasyonumuz Türk-İş’e bağlı sendikalarla görüşmelerimiz sürüyor. Amacımız konfederasyonu bölmek falan değil.
Türk-İş yönetimi bu sendikaları etkilemek için soyut bir propaganda sürdürüyor. Güç birliğinin amacı Türk-İş’i bölmek, parçalamakmış gibi gösteriyor. Biz Türkiye’deki sendikal hareket, sınıf hareketi açısından baktığımızda yeni bir konfederasyonun katkı sağlayacağını düşünmüyoruz. Dolayısıyla amacımız Türk-İş’i gerçekten bir mücadele örgütü hâline getirmek. Mevcut yönetimin anlayışıyla Türk-İş’in devamlılığı olmadığını biz her platformda söylüyoruz. Derdimiz, Türk-İş’e ve sendikal harekete yeniden bir itibar kazandırmak, yeniden emekçilerin umudu hâline getirebilmek.
Yeni Dünya: Türk-İş yönetiminden farkınızı ortaya koyabildiğiniz somut örnekler nelerdir?
Kenan Öztürk: Asıl sorun tabii ki bugün izlenen politika. Yani, AKP’nin bugün işçi sınıfına dönük saldırılarına karşı ne yazık ki Türk-İş yönetimi edilgen, uzlaşmacı bir tutum izlemiştir. Bugüne kadar bu hak gasplarının hiçbiri durdurulamamıştır. Tam tersine, hâlâ devam ediyor. Önümüzde kıdem tazminatları, çalışma yaşamının tamamen kuralsızlaştırılması ve esnekleştirilmesine dönük çalışmalar, istihdam büroları var fakat bugüne kadar Türk-İş’in hiçbir çabası ve çalışması olmamıştır. Yine yakın geçmişe baktığımızda mezarda emeklilik yasası çıkarken Türk-İş burada iyi bir sınav verememiştir.
Bu anlayışla, siyasal iktidarla iyi geçinerek, diyalogla artık bu saldırıları durdurmanın olanaklı olmadığını her paltformda yönetime söyledik, söylüyoruz da. Türk-İş yönetiminin yüzünü tekrar sınıfa, sokağa, emeğe dönmesi gerekliliği ile beraber diğer emek örgütleri, konfederasyonlarla güçlü bir birliktelik yapması noktasında sürekli önerilerimiz ve eleştirilerimiz oldu. Ama ne yazık ki mevcut yönetim bugünkü anlayışta ısrar etti. Biz bunun ortağı olmak istemiyoruz. Bu noktada diğer emek örgütleri ve sendikalarla bir çıkış yapmak bizim borcumuzdur.
Yeni Dünya: Avrupa’da 2008 kriziyle emekçiler sokağa döküldü. Son seçimlerde Fransa’da da görece de olsa sol yükselişte. Yunan halkı eski büyük partilerini cezalandırdı. Bu tabloda SGBP’nin Avrupa’ya bakış açısı nasıl?
Kenan Öztürk: Mümkün olduğunca uluslararası alanda da emek örgütleri, sendika ve konfederasyonlarla ilişkilerimizi güçlendirmeye çalışıyoruz.
Özellikle biz, sendika (TÜMTİS) olarak uluslararası dayanışmanın önemini çok iyi biliyoruz. Geçmişte UPS Kargo’da örgütlendik. UPS dünyanın en büyük kargo şirketlerinden bir tanesi. 220 ülkede faaliyet gösteren 500 bin çalışanı olan bir firma. Biz UPS Kargo’da 282 gün süren direnişin ardından toplu sözleşme imzaladık ve başarıyla sonuçlandı. Buradaki başarıda bizim yaptıklarımız önemliydi. Fakat büyük oranda belirleyici olan uluslararası dayanışma olmuştur. Çok sayıda ülkede buradaki direnişi desteklemek amaçlı eylemler yapıldı. Hollanda’da işçiler kamyonlarla kum dökerek şirketin önünde basın açıklaması yaptı, Arjantin’de işçiler yarım gün iş durdurup basın açıklaması yaptı. Yine Belçika’da UPS’de örgütlü kardeş sendikamız iki saat iş durdurup basın açıklaması yaptı. Danimarka, İsveç, Norveç, Almanya’nın aralarında bulunduğu çok sayıda ülkede dayanışma eylemleri oldu ve biz UPS’de mücadeleyi başarıyla sonuçlandırmış olduk.
Bugün baktığımızda, sermayenin saldırıları sonucunda Avrupa’da geçmişte işçi sınıfının bedel ödeyerek kazanmış olduğu haklar tek tek geriye götürülüp gasbediliyor. Buna karşı uluslararası dayanışmayı güçlendirmek noktasında çabalarımız var ve devam ediyor. Bizim bağlı olduğumuz federasyon olan Avrupa Taşımacılık Sendikası ile yoğun görüşmelerimiz ve toplantılarımız devam ediyor. Federasyonumuzun da içinde bulunduğu Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu ITF’de de buna ilişkin gayretlerimiz, sendikalarla ortak mücadele çabamız sürüyor. SGBP olarak da kararımız uluslararası alanda mümkün olduğunca ilişkilerimizi geliştirmek ve mücadeleyi ortaklaştırmaktır.
Yeni Dünya: Sizin özellikle belirtmek istediğiniz bir şeyler var mı?
Kenan Öztürk: UPS’den bahsetmiştim; orayı kazandık ama bugün binlerce işçi kargo firmalarında çok kötü koşullar altında, günde 13-14 saat ve bütün haklarından yoksun bir şekilde çalıştırılıyor. Tabii diğer kargo firmalarında da TÜMTİS olarak örgütlenme çalışmalarımız devam ediyor. Bugün DHL’de örgütleniyoruz. DHL de uluslararası bir firma; yaklaşık 220 ülkede faaliyet gösteriyor. Dünyanın birçok ülkesinde de sendikalı çalışılıyor. Ne yazık ki yabancı sermaye Türkiye’de aynı politikayı izliyor; örgütlenme duyulur duyulmaz yoğun bir istifa baskısı oluyor. İstanbul’da 7 işçi arkadaşımız işten çıkarıldı ve işyeri önünde direniş başlattık. Bu direniş konusunda da bütün kardeş sendikalarımızı dayanışmaya çağırıyoruz.
Sonuç olarak, hava işkolunda bugün yaşanan grev yasağı çok büyük bir saldırıdır. Mutlaka bu saldırıların önünü kesmemiz, kıdem tazminatı hakkımızı korumamız ve yeni saldırıları püskürtmemiz gerekiyor. Sendikal hareket bir sınavla karşı karşıya ve bütün emek ve demokrasi güçlerini Hava İş’le dayanışmaya çağırıyoruz. Birleşirsek püskürtmemiz de olanaklı. Dolayısıyla SGBP elinden geleni yapacak ve diğer sendikalarımızla görüşeceğiz. Önümüzdeki dönem mutlaka bu mücadeleyi kazanmamız gerektiğini düşünüyoruz.
