Soykırımcıların maskeli balosu

06 Mar 2012

Her yıl olanlar bu yıl da tekrarlandı. Emperyalistler ve Türkiye’deki kapitalist işbirlikçileri, Ermeni halkının 1915 felaketi üzerinden samimiyetsiz bir kavgaya tutuştular. ABD ve Avrupa Birliği’nin ortak iradesiyle NATO’nun Libya halkına karşı uyguladığı soykırımda birlikte hareket eden, benzeri bir soykırımı Suriye halkına karşı uygulamak için planlı adımlar atan Fransa ve Türkiye egemenleri, geçmişte işledikleri ve bugün de işlemeye devam ettikleri insanlık suçlarını örtbas etmek, şovenizmi körükleyerek halkların kafasını karıştırmak, birbirlerini kötüleyerek kendilerini temize çıkarmak, halkların felaketi üzerinden elde ettikleri ganimeti paylaşma ve etki alanlarını genişletme savaşında üstünlük sağlamak için yine Ermeni soykırımına sarıldılar. Fransa parlamentosu 22 Aralık 2011’de Fransa’nın tanıdığı soykırımların inkârını suç sayan bir yasayı kabul etti. Fransa yönetimi Türkiye’nin Ermeni soykırımıyla yüzleşmesi gerektiğini açıkladı. Güya her zaman özgürlük, eşitlik ve kardeşlikten yana olan Fransa’nın bu yasayı kabul ederek adaletin gereğini yerine getirdiğini iddia etti. Türkiye egemenleri ise Türkiye’nin tarihinde asla soykırım olmadığını iddia etti. Çıkarılan yasaya misilleme olarak Fransa’yla diplomatik, askerî ve politik istişarelere son vereceklerini açıkladı ve Fransa’nın Cezayir’de işlediği soykırımı hatırlattı.Egemenlerin sahtekârlığı Emperyalist Fransa yönetimi, sömürge imparatorlukları kurarak zaten Büyük Fransız Devrimi’nin ideallerine sırt çevirdiklerini; özgürlük, eşitlik ve kardeşlik davasına ihanet ettiklerini; amaçlarından biri Türkiye’yi paylaşmak olan Birinci Dünya Savaşı’nın sorumluluğunu taşyan iki soyguncu bloktan birinde elebaşılık yaparak Ermeni halkının 1915 felaketinde de büyük pay sahibi olduklarını tabii ki hiç hatırlamadı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’yi işgal ederek işledikleri suçları, Türkiye kapitalist oligarşisiyle bugünkü ekonomik, mali, askerî, siyasi ve kültürel işbirliklerini, Libya ve Suriye’ye karşı birlikte işledikleri cinayetleri unuttu. Türkiye’nin işbirlikçi oligarşisi, Fransız emperyalizminin de acentalığını yaptıklarını; Türkiye ekonomisinin kilit sektörlerini Fransız tekellerine teslim ettiklerini; Fransa’nın Cezayir halkına karşı işlediği suçlar sırasında Fransa’yı kayıtsız şartsız desteklediklerini; Libya halkına karşı birlikte savaştıklarını; Suriye konusunda Fransa’yla aynı çizgide olmakla övündüklerini; sadece Ermeni halkına değil, özgürlük ve eşitlik isteyen bütün halklara ve kendi emekçilerine karşı sistemli olarak insanlık suçu işlediklerini hiç hatırlamadı. Egemen sınıf ve uzantıları bütün temel konularda emperyalizmle işbirliği yaparken Ermeni soykırımı konusunda  onlarla samimiyetten yoksun bir çatışmayı sürdürmekte iki nedenle yarar görüyorlar. Birincisi, emperyalizmin işbirlikçisi olarak onlara muhtaçlar; kompradorluktan vazgeçmeye niyetleri de, iradeleri de, güçleri de yok. İkincisi, bu oyun sürdükçe, körükledikleri şovenizm kampanyasıyla geri bilinçli kitleleri kendi yönetimlerine sıkıca bağlayabildiklerini, onların sömürü ve zulme karşı mücadelesini doğal mecrasından saptırabildiklerini hesaplıyorlar.

Bilinçli işçi sınıfının tutumu Bizim tutumumuz ise egemenlerin tutumuyla taban tabana zıttır. Biz etnik köken, ırk, dil, din, mezhep, kültür farkı gözetmeden bütün halkların kardeşliğini ve dostluğunu savunuyoruz. Emperyalist, kapitalist, şovenist ve militarist yaklaşımları reddediyoruz. Ermeni sorununa yaklaşımımızı şöyle özetleyebiliriz: Birincisi, gerçekler gizlenemez. Türk burjuvazisi Ermeni ulusal sorununu İttihat ve Terakki yönetimi aracılığıyla kökünden çözme yoluna gitmiştir. Tehcir ve katliam, Ermeni ulusunun eşit haklar, özerklik ve bağımsızlık taleplerini toptan ortadan kaldırmak üzere uygulanmıştır. Bir ulus yaşadığı toprağından koparılmış, fiziksel olarak yok edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı bu politika için elverişli bir ortam yaratmıştır. Dönemin büyük emperyalist devletleri olan İngiltere, Fransa, Rusya, ABD ile Almanya’nın rekabeti ve iki karşıt bloka ayrılmış olması, bu “çözüm”ü kolaylaştırmış ve kışkırtmış, İttihat ve Terakki yönetimi Almanya’nın desteğinden ve korumasından yararlanmıştır. İkincisi, bu politika Türk burjuvazisinin ilkel sermaye birikimi sürecinin çok önemli bir bileşeni olduğu ve kapitalist sınıfın ekonomik, siyasal ve kültürel hâkimiyetini kolaylaştırdığı için, sonradan Cumhuriyet yönetimi boyunca da desteklenmiştir. Üçüncüsü, halklar arasındaki sorunların çözüm yöntemi enternasyonalizmdir. Egemen ulusun proletaryası baskı, cinayet, katliam ve savaşı ulusal sorunun çözüm yolu olarak asla kabul etmez. Ulusların eşitliğini tanır ve kendi kaderlerini tayin hakkına saygı gösterir. Türk burjuvazisinin Ermeni halkına karşı işlediği suçları Türk komünistleri şiddetle kınamış ve Nâzım’ın deyişiyle, Türk halkının alnına bu karayı sürenleri affetmemiştir. Türk halkının alnına sürülen bu lekeyi hatırlamak, Ermeni kardeşlerimizin acısına ortak olmak, onların kayıplarına saygı göstermek, vahşetten ders çıkarmak ve tekrarlanmasına izin vermemek, enternasyonalist bilinci bıkmadan usanmadan yaymak vazgeçemeyeceğimiz bir görevdir. Dördüncüsü, Fransa’nın emperyalist yayılma politikasının ilk hedeflerinden biri Osmanlı imparatorluğunda yaşayan halklar olmuştur. Ermenistan, Fransa’nın etki alanları yaratma politikasının ilk uygulandığı yerler arasındadır. Dolayısıyla, Ermeni ulusal sorununu emperyalist rekabetin bir nesnesi hâline getiren Fransa’nın da Ermeni halkının imhasıyla sonuçlanan büyük felakette önemli bir sorumluluğu vardır. Beşincisi, Fransa’nın kendisi tarih boyunca katliam ve soykırım uygulamıştır. Üstelik bu vahşi emperyalist politika geçmişte kalan bir olgu değildir, bugün de uygulanmaktadır. Şu anda Libya’da, Afganistan’da soykırım yapan,  Suriye ve Lübnan’ı işgale ve yeniden sömürgeleştirmeye hazırlanan, İran’ı nükleer saldırıyla tehdit eden, Filistin’de İsrail siyonizminin yürüttüğü soykırıma göz yuman Fransa’nın Ermeni soykırımına sahip çıkması ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Bu politikanın kısa vadeli amacı, Fransa’da yaşayan Ermeni toplumunun oylarını kazanmaktır. Orta ve uzun vadeli amacı ise, ABD ve AB’nin savaş makinesi NATO’nun Kafkasya stratejisi bağlamında Ermenistan’ı Rusya’dan koparmak, soykırım karşıtıymış gibi görünerek kendi soykırımlarını gizlemek, bir bölge gücü olarak yayılmak isteyen ve kafasına göre takılmak hayalleri kuran Türk egemenlerine hadlerini bildirmek, onları hizaya sokmaktır. Altıncısı, Ermeni halkıyla dayanışmak için Fransa’nın veya başka bir emperyalist odağın himmetine, desteğine ve gündemine ihtiyacımız yoktur. Emperyalizme elini veren kolunu kaptırır. Biz işçi sınıfı olarak, emekçiler olarak kendi bağımsız gündemimizi oluşturabilir ve uygulayabiliriz. Zaten emperyalizmin gündemi asla bir halkın temel çıkarlarını karşılamaz, hep küçük bir kapitalist grubun sömürü, baskı ve hâkimiyetini sağlamaya yöneliktir. Yedincisi, soykırıma uğratılan Ermeni halkının anısına saygı, Sarkozi’lerle, Obama’larla, Cameron’larla, NATO’cularla, AB’cilerle birlikte davranarak değil, Türkiye halklarının işçi sınıfının öncülüğündeki bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine katılarak olur. Mustafa Suphi ve İsmail Bilen’lerin Türkiye Komünist Partisi, daha kurulduğu yıllarda Ermeni katliamını ele almış, vahşetin siyasal, ekonomik ve ideolojik boyutlarını ortaya koymuştu. Herkesi TKP’nin birinci ve ikinci program belgelerini ve açıklamalarını incelemeye davet ediyoruz. Aram Pehlivanyan (A. Saydan) ve Jak İhmalyan gibi Ermeni yoldaşları TKP’ye çeken gerçek, enternasyonalizmdir. Liberal ve milliyetçi döneklerin hiçbir iftirası, bu gerçeği karartamaz. Tarih unutmaz; 12 Eylül faşizminin dizginsiz hüküm sürdüğü 1983’te yapılan 5. Kongre’de partinin Ermeni kırımını tanıdığı açıkça yazıldı. Bu ilkeli ve tutarlı davranışı sürdürerek emperyalistlerin ve işbirlikçi kompradorların soykırımcılığını teşhir edecek, soykırımcıların maskeli balosunun içyüzünü işçi ve emekçi kitlelere sabırla anlatmaya devam edeceğiz.

paylaş