
İzmir Karabağlar semtindeki karakolda bir kadını feci şekilde darp eden iki polisin görüntüleri ortaya çıkınca olay büyük tepki yaratmıştı. Özellikle son zamanlarda artan kadın cinayetleri, cinayetlerin önlenmesinde devletin yetersiz kalışı, kadınlara koruma verilmemesi tartışmaları tırmanırken kadını şiddetten korumakla yükümlü olan polisin bir kadını bu şekilde dövdüğünün ortaya çıkması durumu daha da hassas hale getirmişti. Görüntüler ortaya çıkar çıkmaz konuyla ilgili geniş bir kamuoyu baskısı oluştu ve soruşturma safhaları da gündeme geldi. Fakat konu basın yayın organlarında “fazlaca” yer almış olacak ki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 18 Aralık 2011 günü Konya’da yaptığı konuşmada basının konuyu bu kadar fazla ele almasından yakındı. Göreve geldiği günden beri ilginç açıklamalarıyla gafçı bakan olarak gündeme gelen Şahin’in konuşması yine gaflarla doluydu. Hani insanın neresini düzelteceğini şaşıracağı cinsten bir konuşma.Polis tahrik olursa! Öncelikle bakan “… olayın tahrik kısımlarını bir tarafa bırakıyorum…” diyerek üstü örtülü bir şekilde Fevziye Cengiz’in polisleri tahrik ettiğini ve olayda bu yönden kusurlu olduğunu söylüyor. Belinde cop, gaz bombası ve silah taşıyan; arkasında her türlü devlet otoritesini hissederek hareket eden polisin hiçbir şekilde tahriklere kapılma hakkının olmadığını, kapılsa bile bu durumun böyle bir suç için hafifletici bir sebep sayılmak bir yana olsa olsa polisin görevini yapabilecek psikolojik yeterliliğe sahip olmadığının kanıtı olduğunu söylemekle yetinelim.Kaseti savcılığa teslim edilmesini alkışlıyoruz! Bakan konuşmasında kasetin savcılığa verildiğini, kayıtların kaybedilmediğini, bunu isteyen polisler olmuşsa bile sonuç olarak arkadaşlarının aleyhine de olsa kasetin savcılığa teslim edildiğini basının ise bu konuyu önemsemediğinden şikayet ediyor. Bakan haklı. Karakollarda 24 saat kesintisiz kayıt yapması gereken kameraların Festus Okey olayında olduğu gibi olay sırasında kayıtta olmaması ihtimali de vardı tabii. Ya da kesin olarak suç olduğu halde kayıtların yok edilmesi gibi bir olasılığın da olduğunu bakandan öğrenmiş bulunuyoruz. Yani kamera sisteminin istendiği taktirde bir şekilde devre dışı bırakılabileceğini ve bu olasılığın muhtemelen orada suç işleyen personelin insafında olduğunu da yine bakan söylemiş oluyor. Bu durumda bakan gerçekten haklı. Medya bu konuyu atlamış. Buradan hareketle bu kamera/kayıt sisteminin sorgulanması, daha önce hangi olaylarda kamera kayıtlarına ulaşılamadığı, bu karakollarda görevli personel hakkında delillerin karartılması ile ilgili işlem yapılıp yapılmadığı ya da en basitinden kayıtlara ulaşılamadığı durumlarda hangi yaptırımların devreye girdiği gibi konuların üstüne gitmek gerekir. Konuyu bu açılardan da ele almak bakanı ne kadar tatmin eder bilinmez tabii.Ne yapalım, asalım mı? Bakan Şahin süreci anlatıyor. 17 Temmuz’da soruşturma açılmış, konu savcılığa intikal etmiş, kaset de savcılığa ulaştırılmış, kasetin değerlendirilmesi savcının taktiriymiş. Yani daha ne yapsalarmış hukukun da ötesine geçerek sanık pozisyonunda olan personeli Konak Meydanına dar ağacı kurup idam mı etsinlermiş. Aslına bakılırsa kimsenin idam beklediği falan yok. Anlaşılan o sizin adalet anlayışınız Sayın Bakan. Gerçi icraatlarınız nasıl bir adalet anlayışı olduğunu ortaya koyuyor ama neyse bu ayrı bir konu. Biz sadece adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Mesela nasıl oluyor da 17 Temmuz’da başlatılan idari soruşturmanız için beş aydan biraz fazla bir zaman sonra yani 13 Aralık’ta mağdurun ifadesi alınıyor. Onu merak ediyoruz. Darp edilen Fevziye Cengiz’in nasıl olup da sanık haline getirildiğini, hakkındaki konsomatris iddialarının yaşadığı mahalleye nasıl ulaştırılmış olduğunu, eşinin işlettiği dükkana yapılan polis baskınının Fevziye Cengiz’i darp eden memurlardan şikayetçi olmalarıyla alakalı olup olmadığını ve bu olaylarla ilgili olarak da ayrıca bir soruşturma başlatılıp başlatılmayacağını, bu sırada evinden ve işinden olan ailenin maddi ve manevi kayıplarını bakanlığınızın nasıl telafi edeceğini, yoksa bir kuru özürle mi yetineceğinizi merak ediyoruz. Ayrıca Fevziye Cengiz darp edilirken diğer polisleri de yardıma çağırıp darpçı iki meslektaşını durdurmak yerine çaktırmadan perdeleri kapatıp büyük bir oranda olayları izleyen resmi polis ile ilgili de bir işlem yapıldı mı acaba? Bu tür durumlarla ilgili olarak savcıların basit yaralamadan değil de işkence suçundan inceleme başlatmalarını sağlamak için ne gibi tedbirler aldığınızı, mesela bu konuyla ilgili olarak Adalet Bakanı ile görüşüp görüşmediğinizi öğrenmek istiyoruz. Bu sırada nasıl oluyor da polisler konsomatrislerin dövülebileceğine dair bir anlayışa sahip. O da merak konusu. Bu ve benzeri bir anlayışa sahip olduklarını hissettiren polislerle ilgili ne gibi bir çalışma yapılması düşünülüyor? Daha önce buna benzer çalışmalar oldu mu?Bu işleyişte bir gariplik yok mu? Başka bir açıdan da bakarsak olayın soruşturulmasının neden bu kadar uzadığını araştırmak, bir ihmal varsa sorumlularla ilgili ayrı bir idari inceleme sürecini başlatmak gibi tedbirler düşünülüyor mu? Mesela bu savcının istediği bilir kişi raporunu hazırlayan polisler ile ilgili ciddi iddialar var hemen oradan işe başlanabilir. Bu soruların hepsiyle birden bütünleşen ayrı bir soru daha var aslında. Olaylara yaklaşımınız, bu veciz konuşmanızı yaparken takındığınız umursamaz, boş vermiş bir tarzda olacakmış gibi bir izlenim oluştu. Haksız bir kaygımı bizimkisi? İşte bu konularla ilgili tatmin edici cevaplar ortaya çıkıncaya kadar biz bu konuyu takip edeceğiz. Anlaşılan kamuoyunda da ilgi uyandıran ve de medyanın ilgisini üzerine çeken bir konu oldu bu! Şimdi sizin pozisyonunuzda bulunan yetkili bir kişinin bu konuyla ilgili olarak bu kadar çok işi varken işini bırakıp neden medyanın bu konu üzerine bu kadar geldiğini kafaya takması da abesle iştigal olmuyor mu?
