Davutoğlu baklayı ağzından çıkardı

06 Mar 2012

Komşu halklara emperyalizm adına saldırma politikasını benimseyen AKP iktidarının Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, izledikleri karşıdevrimci zorbalık çizgisinin antikomünizmden ve antisovyetizmden kaynaklandığını açıkladı. Ülke içinde düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü boğan, her muhalif kesimi içeri tıkan despotik bir rejimi fütursuzca sürdürürken Ortadoğu’da sözüm ona “özgürlük ve demokrasi” adına savaş tamtamları çalan AKP’nin dışişleri yetkilisi, Amerikan uyduculuğunun medyadaki temsilcilerinden, savaş suçlusu kafadarı Cengiz Çandar’a Brüksel’de NATO karargâhında verdiği demeçte, Suriye ve Libya gibi Ortadoğu’daki bağımsız ülkelerin “Soğuk Savaş’ın Sovyetik rejimleri” olduğunu belirtti ve NATO’nun bu ülkelere, 1990′ların başında Orta ve Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelere yaklaştığı gibi yaklaşması gerektiğini savundu. Hatırlanacağı gibi, Amerikan emperyalizminin önderliğindeki dünya kapitalist sistemi, sosyalist sisteme, sömürgecilikten kurtulmuş bağımsız ve bağlantısız ülkelere ve kapitalist ülkelerin işçi sınıfı hareketine karşı 1980′lerde topyekün saldırıya geçmiş ve 1989′dan başlayarak sosyalist ülkelerde çıkardığı gerici ayaklanmalar, askerî darbeler ve iç savaşlar yoluyla Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini yeniden kapitalist sömürü çemberine almayı başarmıştı. Bu süreçte, ABD, Avrupa Topluluğu, NATO, Papalık, emperyalizmin güdümündeki “sivil toplum örgütleri”, faşizm kalıntısı unsurlar, emperyalizmin psikolojik savaş aygıtı kapitalist yatık medya, Gorbaçovcu revizyonistlerle işbirliği yaparak Estonya, Letonya, Litvanya, Çekoslovakya, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Romanya ve Demokratik Almanya’yı yutmuş, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği’ni paramparça etmişti. 1970′lerin ortalarında içine girdiği krizi bu topyekün saldırıyla öteleyen dünya dolar milyarderleri şebekesi, son yıllarda kapitalist sistemin bütününü saran büyük krizini artık öteleyemiyor. Bütün neoliberal meşruiyet masalları iflas eden yüzde birlik kapitalist oligarşi, sömürü ve zulüm düzenini sürdürebilme gayretiyle dünyanın her yerinde devrimin, sosyalizmin, bağımsızlığın en ufak izini bile ortadan kaldırma seferine çıktı. Dolar milyarderleri şebekesinin bölgesel sözcülüğüne soyunan Davutoğlu, işte bu şebekenin “hislerine tercüman” oluyor. Cengiz Çandar, Davutoğlu ile buluşmasını şöyle anlatıyor: “Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile uzun bir aradan sonra Brüksel’de NATO karargâhında buluştuk. Bölgedeki son gelişmeleri ve Türkiye’nin dış politikasının aldığı yön üzerinde konuşabilmek için bakanın aralıksız seyahat trafiğinin içine girmek gerekiyordu. Nihayet, uçakta değilse de hiç hesapta olmayan bir şekilde bir gece yarısı NATO karargâhında görüşebildik. Sohbet konusu, vakit geçirmeden hızla Suriye üzerinde odaklaştı. Davutoğlu da zaten Litvanya’daki AGİT, hemen ardından Brüksel’deki NATO toplantısında Suriye odaklı görüşmelerden çıkıp gelmişti. Suriye dosyası zihninde en taze halindeydi. Odadan içeri girer girmez, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe ile Suriye konusunda uyumlu bir ilişki geliştirdiklerini belirterek söze girdi. ABD, Fransa ve Türkiye’nin önemli bir uluslararası kriz alanında aynı dalga boyunda bulunmaları pek rastlanır bir durum değil. Davutoğlu’nun her vakit ortaya koyduğu özgüven, NATO toplantısının ardından daha da belirgin biçimde gözüküyordu. Davutoğlu’nun anlattıklarının en çarpıcı bulduğum yanı, Suriye Baas rejimini özellikle kastederek Ortadoğu’da rejimlerin ‘Soğuk Savaş’ın Sovyetik rejimleri olduğundan hareketle, NATO’nun bölgeye yaklaşımının, 1990’ların başında Orta ve Doğu Avrupa’ya yaklaştığı gibi olması gerektiğini’ önermesi.” (Cengiz Çandar, “Davutoğlu ile NATO’da Suriye”, Radikal, 9 Aralık 2011). Davutoğlu baklayı ağzından çıkarıyor. Emperyalizm genel olarak Ortadoğu’da ve özel olarak Suriye’de “Sovyetik rejimleri” yıkmaya çalışıyor! Dünya dolar milyarderleri şebekesinin aklında Suriye’de Baas rejimini yıkmaya çalışırken bu rejimin emperyalizm ve işbirlikçi-komprador kapitalizmle şu ya da bu ölçüde uzlaşan yönleri değil, rejimin genel olarak antiemperyalist, bağımsızlıkçı, devrimci demokrat, ilerici-laik özellikleri var. Bu rejimleri yıkmak için de, emperyalizm, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde Papalığın ve genel olarak kilise gericiliğinin oynadığı rolü, politik İslamı bayrak edinen gerici ve faşist dinci güçlere veriyor. Oyun açık. Emperyalizm ve her ülkedeki uşakları, 1917′de Sovyetler Birliği’ni ve sosyalist sistemin kuruluşunu başlatan devrimci süreçte, sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı Sovyetler Birliği ve sosyalist sistemle uzun süreli veya kısa vadeli olarak, stratejik veya taktik gerekçelerle, büyük ya da küçük ölçüde ittifaka girme cüretini gösteren tutarlı veya tutarsız, köklü veya sınırlı, bütün ilerici, yurtsever, laik, devrimci akım ve eğilimleri ortadan kaldırmak istiyor. Emperyalizm gericilikte sınır tanımaz. Emperyalizm günümüz koşullarında Irak’ta ve Suriye’de Baasçılığa, Mısır’da Nâsırcılığa, Libya’da Kaddaficiliğe, Cezayir’de Bumedyenciliğe, İran’da Musaddıkçılığa, Filistin’de Arafatçılığa, Latin Amerika’da Bolivarcılığa tahammül edemiyor; emperyalist boyunduruğa kayıtsız şartsız teslim olmayan, ayak direyen, ayak sürüyen bütün yurtsever akım ve eğilimleri düşman ilan ediyor. Kapitalist karşıdevrimin mantığı günümüzde bunu gerektiriyor; çünkü kapitalizm bütün dünyada 1917 öncesine dönmeye çabalıyor; bütün yaşamı yatay ve dikey olarak, makro ve mikro ölçekte yeniden sömürgeleştiriyor; gezegenin en ücra köşelerine, günlük yaşamın en küçük hücrelerine bile nüfuz etmeye çalışıyor. Emperyalizm ve uşakları, bütün dünyayı ve yaşamı yeniden sömürgeleştirme seferini pazarlayabilmek için; işçi sınıfını ve emekçi kitleleri komünizmden ve sosyalizmden uzak tutmak adına, zamanında dönem dönem işbirliği yaptıkları ve kullandıkları bu ara akım ve eğilimlerin tutarsızlıklarını ve suçlarını gecikmiş olarak teşhir ediyor. Kapitalist egemenlerin bugün antiemperyalist milliyetçiliğin, yurtseverliğin kötülüklerini aniden keşfetmesi, eski sömürge ve yarı sömürge ülkelerde ulus-devlet oluşturma süreçlerini kategorik olarak mahkûm etmeleri, ilericiliğin ve özgürlükçülüğün değil, toptan ve sınırsız gericiliğin belirtisidir. Sözü edilen bütün bu ara akımların işçi ve köylü kitlelerine, ezilen halklara karşı işledikleri bütün suçların yönlendiricisi, kışkırtıcısı ve ortağı bizzat emperyalist güçlerdi. Davutoğlu’nun baklayı ağzından çıkararak emperyalizm ve uşaklarının Ortadoğu-Suriye seferinin antikomünist, antisovyetik özünü açığa vurması, beyinlerimizi kapitalist medyanın güdümüne teslim etme aymazlığına karşı güçlü bir uyarıcı olmalıdır. Suriye’ye karşı savaşı elbirliğiyle durduralım, ülkemizi savaş kundakçılarının üssü olmaktan çıkaralım.

paylaş