17 May 2020

11 Mart - 10 Mayıs arasında ‘en az’ 128 işçi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi…
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 11 Mart-10 Mayıs tarihleri arasını kapsayan iş cinayetleri raporunu açıkladı. Rapora göre, en az 128 işçi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Raporda salgın sürecinde işyerlerinde yaşanan hak ihlallerine de yer verildi.
Salgın sınıfsaldır
Salgının bir sınıf sorunu olduğu, koronavirüsün ikinci ayında izlenen politikalar ve gelişmeler ile ortaya çıktı. Hasta ve ölüm oranlarının en fazla üretim merkezlerinin bulunduğu işçi yoğun kentlerde görülmesi, salgının bir işçi sınıfı hastalığı/sınıf sorunu oluşunu daha da pekiştirdi. Salgının ikinci ayında sermayeyi koruyan ve işçi sınıfını sürü bağışıklığına iten politikalar, virüsün işyerlerinde ve işçilerin yaşam alanlarında hızla yayılmasına sebep oldu. Bu süreçte:
• Maske krizi, halk sağlığını korumak için izlenen politikaların yetersizliğini ve plansızlığını kanıtladı. Maske satımı ve dağıtımının yasaklanmasının ardından hükümet maskeleri bedava dağıtacağını ilan etti. Ne var ki, maske dağıtımının bile organize edil(e)memesi sonucunda maske satışı serbest bırakıldı; bu da, salgın sürecinde halkın en temel sağlık ihtiyaçlarının dahi karşılanamadığını gösterdi.
• Salgının ikinci ayında bir yandan ‘evde kal’ çağrıları devam ederken, diğer yandan hafta sonları ve resmi tatilleri kapsayan sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Ancak ‘üretmeye mecburuz’ anlayışıyla işçiler bugünlerde de işyerlerine gönderilmeye devam edildi. Adana’da sokağa çıkma yasağında polisin, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle Suriyeli tekstil işçisi genci vurarak öldürmesi, salgın koşullarında işçilere dayatılan çalışma rejiminin ve çalışmak zorunda olanların “ölüm” cenderesini resmetmekteydi.
• 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda sosyal mesafe gerekçesiyle polis tarafından DİSK üyeleri gözaltına alınırken; şantiyelerde, tarlalarda, tersanelerde ve pek çok işyerinde işçiler dip dibe çalıştırılmaya devam edildi. Cumhurbaşkanı sokağa çıkma yasağının olduğu günde ziyaret ettiği şantiyede sosyal mesafe gereği uzaktan işçileri selamlarken, işçilerin sosyal mesafe önlemleri olmadan kalabalıklar halinde istiflenmesi, karantina uygulamalarının sınıfsal yönünü ‘normalleşme sürecini’ gösterdi..
• Mayıs tarihli SGK ‘özel’ genelgesiyle işçilerin Covid-19’a yakalanmasının iş kazası ve meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmeyeceğine karar verildi. Böylelikle işçilerin salgın günlerindeki hukuki hak arama yollarına ağır bir darbe indirildi.
• Salgının ikinci ayının sonlarında kontrol altına alınmadan ‘normalleşme’ adı altında ekonomik hayatın canlandırılması politikaları hız kazandı ve temas riskinin en fazla olduğu alanlardan birisi olan AVM’lerin açılması gibi hazırlıklar yapıldı. Bu koşullarda bilim insanları tarafından tartışılan salgının ikinci dalgasının hedefinde doğrudan yine işçilerin olacağı açığa çıktı.
Üretim sürüyor, Covid-19 sebepli iş cinayetleri artıyor
Salgının ikinci ayında ortaya çıkan vakalar ve çalışırken Covid-19’a yakalanarak ölen işçilerin sayısı, işyerlerinde alınan önlemlerin yetersizliğini göstermektedir. Salgının ilk iki ayı olan 11 Mart-10 Mayıs tarihleri arasında ‘en az’ 128 işçi Covid-19 sebepli iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
• Hayatını kaybeden emekçilerin 9’u kadın 119’u erkek.
• Hayatını kaybeden emekçilerin yaş ortalaması 50.
• Hayatını kaybedenlerin 98’i ücretli (işçi ve memur), 30’u ise kendi nam ve hesabına çalışan.
• Covid-19 nedenli iş cinayetlerinin en fazla gerçekleştiği işkolları ticaret-büro işkolu ile sağlık işkoludur. Hayatını kaybeden işçilerin işkollarına göre dağılımı ise şu şekilde: Ticaret-büro işkolunda 37, sağlık işkolunda 31, belediye-genel işler işkolunda 11, turizm-konaklama işkolunda 8, tekstil işkolunda 7, taşımacılık işkolunda 5, savunma-güvenlik işkolunda 5, bankacılık işkolunda 4, metal işkolunda 4 ve diğer işkollarında 14 işçi yaşamını yitirdi.
• Kaybettiğimiz işçilerin en az 18'i (yüzde 15) sendikalı idi.
• Salgının ilk iki ayında Covid-19 sebebiyle hayatını kaybeden işçilerin 78’i (yüzde 60) İstanbul, 9’u Kocaeli, 7’si İzmir, 5’i Bursa, 3’ü Ankara, 3’ü Gaziantep ve 23’ü de diğer illerde çalışmaktaydı.
Salgın işçiler arasında hızla yayılıyor: İşyerlerinde Covid-19 vakaları
Sendikaların ve odaların rapor ve tespitleri ile basına yansıyan ve işyerlerinden ulaşan bilgilere göre, salgının ikinci ayı olan 11 Nisan-10 Mayıs tarihleri arasında en az 204 işyerinde 13 bin 43 işçide Covid-19 hastalığı tespit edildi. Basına ya da sendikaların raporuna yansımayan, işyerlerinden bilgi alamadığımız özellikle sendikasız, güvencesiz ya da kayıt dışı çalışan işçileri göz önüne aldığımızda; işyerlerinde salgının yaygınlığının gerçek boyutları ortaya çıkacaktır.
Kuralsızlığın salgın hali: İşten atmalar, ücretsiz izin, yıllık izin kullandırma dayatması
Salgının ilk ayında işten atmalar, ücretsiz izin ya da yıllık izni kullandırma dayatmaları ön plana çıkarken, bu dönemde ise, ücret vermeme, fazla mesai ücreti vermeme, iş tanımı dışında iş yaptırma, angarya, aşırı çalıştırma en yaygın hak gaspları oldu.
Salgının ikinci ayında ücretsiz izin uygulaması yaygınlaşmış, ‘işten atmayı yasaklayan’ ücretsiz izin uygulaması ile binlerce emekçi günlük 39 TL (aylık 1177 TL) ile açlığa mahkum edilmiştir. Ücretsiz izne çıkarma uygulaması tekstil, petro-kimya, gıda gibi işkollarında yaygınlaşan bir dayatmaya dönüşmüştür. Değişik işyerlerinde işçiler, ‘ücretsiz izin’ uygulaması adı altında, evrak üzerinde ücretsiz izinli gösterilmiş, gerçekte ise çalıştırılarak sömürülmeye devam etmiştir.
İçişleri Bakanlığı’nın talimatı ile geçici süre faaliyetlerine ara verilen işletmelerde çalışan 2,5 milyon kayıtlı işçi risk altındadır. Bunun yanında turizm işçileri, sokak çalışanları, ev hizmetlerinde çalışan işçiler, taşımacılık işkolundaki işçiler, inşaat işçileri olmak üzere pek çok kesim fiili olarak işsiz/gelirsiz kalmıştır. Kayıt dışı çalışanlar, geçici çalışanlar, gündelik-yevmiye usulü çalışanlar ve diğer güvencesiz çalıştırma biçimleri hesaba katıldığında, milyonlarca işçinin salgın koşullarında açlığa mahkum edildiği ortaya çıkmaktadır. Bu kitlenin büyük kısmı ise kısıtlı desteklerden; işsizlik maaşından ya da ücretsiz izin ücretinden de faydalanamamaktadır. Sosyal yardıma başvuran işçi sayısındaki artış da bu durumu doğrulamaktadır.
Bu süreçte, tespit edebildiğimiz 204 işyerinde virüs bulaşması, çalışma koşullarının teşhiri, sendikalaşma ve performans yetersizliği gerekçesiyle işten atmalar yaşanmıştır.
Salgında iş ve gelir güvencesi giderek azalıyor
Salgın sürecinde işsiz kalmayan ve enfeksiyon riski altında çalışan işçilerin en önemli sorunlarından birisi iş/gelir güvencelerinin olmamasıdır. Salgının ikinci ayında patronların kuraldışı-keyfi uygulamaları daha da artmıştır. Hak gaspı tespit ettiğimiz 87 işyerinde, işçiler, kısa çalışma ödeneği, gelir kaybı, ücretsiz izin kullandırma gibi belirsiz bir çalışma rejimine terk edilmiştir.
Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıkladığı bilgilere göre Nisan itibariyle Kısa Çalışma Ödeneği'ne 291 bin 594 firma başvurdu ve bu başvurular 3 milyon 194 bin 610 işçiyi kapsamaktadır. Buna göre, kısa çalışma ödeneğine başvurularda imalat sektörünün payı yüzde 39, toptan ve perakende ticaret yüzde 15, konaklama ve yiyecek hizmetleri faaliyeti yüzde 12, eğitim yüzde 6, diğer sektörler ise yüzde 26’dır.
Uzaktan çalışan beyaz yakalılarda yemek ya da yol ücretlerinin kesilmesi gibi uygulamalar yaygınlaşırken, günlük 10-12 saati bulan esnek çalışma baskısına mobbing eşlik etmektedir. “Home office” olarak anılan uzak çalışma biçimlerinde özel alan ve çalışma alanı ayrımının ortadan kalkması, mesai saatleri kavramının belirsizleşmesi, iş yükünü artırdığı kadar çalışanın psikolojisini de olumsuz etkilemektedir.
BDDK’nın, korona salgını ile evden çalışmaya başlayan çağrı merkezi çalışanlarının ‘müşteri güvenliği’ bahanesiyle görüşme yaptıkları sırada kamera ile kayıt altına alınmasına ilişkin bankalara gönderdiği yazı, uzaktan çalışma ile sürdürülen baskı ve mobbingin bir örneğidir.
Virüs ve angarya açlık ve borç korkusuna tercih ediliyor
Salgının ikinci ayında tespit edebildiğimiz 151 işyerinde üretime belirli süreler zarfında ara verilmiştir. Üretime ara veren işyerlerinin büyük bir kısmı ancak işyerlerinde Covid-19 vakalarının görülmesi ve yayılması sonucu üretime/hizmete ara vermiştir. Çoğu işyeri ise Covid-19 vakalarına rağmen mal ve hizmet üretimine devam etmiştir.
Gıda fabrikalarında, marketlerde, kargo firmalarında, fırınlarda, depolarda ve hastanelerde çalışma saatleri 12-14 saat arası değişen angarya çalışmaya dönmektedir. Bu sektörlerde işçiler İş Yasası’na aykırı olarak uzun süre ve izinsiz çalıştırılmakta ve işçilere herhangi bir ek ödeme yapılmadığı gibi, büyük bölümü asgari ücret alan işçilerin fazla mesai ücreti, izin, mola sürelerinin uzatılması ve ikramiye talepleri de karşılanmamaktadır. İtiraz eden işçiler ikametgâhlarına uzak şubelerde çalışmaya zorlanmakta, itirazının devamı durumunda ise işten çıkarma ile tehdit edilmektedir.
Salgın günlerinde meslek lisesi öğrencilerine eğitim arası verilmezken, özellikle yoğunlaşmış sanayi bölgelerindeki mesleki ve teknik liselerin birçok bölümünde öğrencilere, salgının öne çıkan ihtiyaçlarına göre üretim yaptırılmakta, herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.
İşyerlerinde üretim baskısı ve kötü çalışma koşulları devam ederken salgına dair işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı ve işçilerin salgına yakalanma riski ile karşı karşıya oldukları görülmektedir. Pek çok sektör ve işyerinde, önlemler yetersiz kalmakta yahut alınan önlemler göstermelik bir amaç taşımaktadır. İşçiler kişisel koruyucu ekipman temin edilmeden birbirine yakın biçimde çalıştırılmakta, yemekhanelerde, işçi servislerinde ve toplu taşımayla işe gidip gelişlerinde sosyal mesafe kuralı patronlar tarafından dikkate alınmamaktadır.
Yaşamak ve yaşatmak için örgütlenmek tek seçeneğimiz
Salgının ikinci ayında tespit edebildiğimiz 86 işyerinden arkadaşlarımız alınmayan iş güvenliği önlemleri, artan Covid-19 vakalarına rağmen sürdürülen üretim, salgın fırsatçılığı ile dayatılan fazla mesailer, ücretlerin ödenmemesi, görev tanımı dışında iş yaptırılması nedenleriyle örgütlenmeye dönük baskıları teşhir ederek, eylemler yaparak seslerini duyurmuştur:
Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerden biri olan 1 Mayıs’ta ve öncesinde işyerlerinde yapılan kutlamalarda işçi sağlığı ve güvenliği talepleri ve en görünür yüzü olarak “Çalışırken Ölmek İstemiyoruz” talebiyle yan yana gelen işçileri selamlıyoruz.
• Temel ve zorunlu sektörlerde gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri,
• Bunların dışındaki sektörlerde ücretli izin hakkı,
• Salgın süresince bütün işçilere İşsizlik Fonu’ndan insanca yaşanacak düzeyde gelir,
• Kaynakların, halkın ve işçilerin sağlığı için kullanılması...
Sendikaları, meslek odalarını ve işçi arkadaşlarımızı, faal tüm işçilerin SARS-Cov-2 virüsü ile bulaşma sonucunda maruz kalacakları Covid-19 hastalığını, iş kazaları sonucu gelişen ölümcül seyirli mesleki bulaşıcı hastalık, ölümlerin de iş cinayeti olarak değerlendirilmesi talebini sahiplenmeye çağırıyoruz.

Raporun tamamına erişim için linke tıklayın:
http://isigmeclisi.org/20389-salginin-ikinci-ayi-isyerleri-salginin-can-pazarina-donusturuldu
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 11 Mart-10 Mayıs tarihleri arasını kapsayan iş cinayetleri raporunu açıkladı. Rapora göre, en az 128 işçi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Raporda salgın sürecinde işyerlerinde yaşanan hak ihlallerine de yer verildi.
Salgın sınıfsaldır
Salgının bir sınıf sorunu olduğu, koronavirüsün ikinci ayında izlenen politikalar ve gelişmeler ile ortaya çıktı. Hasta ve ölüm oranlarının en fazla üretim merkezlerinin bulunduğu işçi yoğun kentlerde görülmesi, salgının bir işçi sınıfı hastalığı/sınıf sorunu oluşunu daha da pekiştirdi. Salgının ikinci ayında sermayeyi koruyan ve işçi sınıfını sürü bağışıklığına iten politikalar, virüsün işyerlerinde ve işçilerin yaşam alanlarında hızla yayılmasına sebep oldu. Bu süreçte:
• Maske krizi, halk sağlığını korumak için izlenen politikaların yetersizliğini ve plansızlığını kanıtladı. Maske satımı ve dağıtımının yasaklanmasının ardından hükümet maskeleri bedava dağıtacağını ilan etti. Ne var ki, maske dağıtımının bile organize edil(e)memesi sonucunda maske satışı serbest bırakıldı; bu da, salgın sürecinde halkın en temel sağlık ihtiyaçlarının dahi karşılanamadığını gösterdi.
• Salgının ikinci ayında bir yandan ‘evde kal’ çağrıları devam ederken, diğer yandan hafta sonları ve resmi tatilleri kapsayan sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Ancak ‘üretmeye mecburuz’ anlayışıyla işçiler bugünlerde de işyerlerine gönderilmeye devam edildi. Adana’da sokağa çıkma yasağında polisin, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle Suriyeli tekstil işçisi genci vurarak öldürmesi, salgın koşullarında işçilere dayatılan çalışma rejiminin ve çalışmak zorunda olanların “ölüm” cenderesini resmetmekteydi.
• 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda sosyal mesafe gerekçesiyle polis tarafından DİSK üyeleri gözaltına alınırken; şantiyelerde, tarlalarda, tersanelerde ve pek çok işyerinde işçiler dip dibe çalıştırılmaya devam edildi. Cumhurbaşkanı sokağa çıkma yasağının olduğu günde ziyaret ettiği şantiyede sosyal mesafe gereği uzaktan işçileri selamlarken, işçilerin sosyal mesafe önlemleri olmadan kalabalıklar halinde istiflenmesi, karantina uygulamalarının sınıfsal yönünü ‘normalleşme sürecini’ gösterdi..
• Mayıs tarihli SGK ‘özel’ genelgesiyle işçilerin Covid-19’a yakalanmasının iş kazası ve meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmeyeceğine karar verildi. Böylelikle işçilerin salgın günlerindeki hukuki hak arama yollarına ağır bir darbe indirildi.
• Salgının ikinci ayının sonlarında kontrol altına alınmadan ‘normalleşme’ adı altında ekonomik hayatın canlandırılması politikaları hız kazandı ve temas riskinin en fazla olduğu alanlardan birisi olan AVM’lerin açılması gibi hazırlıklar yapıldı. Bu koşullarda bilim insanları tarafından tartışılan salgının ikinci dalgasının hedefinde doğrudan yine işçilerin olacağı açığa çıktı.
Üretim sürüyor, Covid-19 sebepli iş cinayetleri artıyor
Salgının ikinci ayında ortaya çıkan vakalar ve çalışırken Covid-19’a yakalanarak ölen işçilerin sayısı, işyerlerinde alınan önlemlerin yetersizliğini göstermektedir. Salgının ilk iki ayı olan 11 Mart-10 Mayıs tarihleri arasında ‘en az’ 128 işçi Covid-19 sebepli iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
• Hayatını kaybeden emekçilerin 9’u kadın 119’u erkek.
• Hayatını kaybeden emekçilerin yaş ortalaması 50.
• Hayatını kaybedenlerin 98’i ücretli (işçi ve memur), 30’u ise kendi nam ve hesabına çalışan.
• Covid-19 nedenli iş cinayetlerinin en fazla gerçekleştiği işkolları ticaret-büro işkolu ile sağlık işkoludur. Hayatını kaybeden işçilerin işkollarına göre dağılımı ise şu şekilde: Ticaret-büro işkolunda 37, sağlık işkolunda 31, belediye-genel işler işkolunda 11, turizm-konaklama işkolunda 8, tekstil işkolunda 7, taşımacılık işkolunda 5, savunma-güvenlik işkolunda 5, bankacılık işkolunda 4, metal işkolunda 4 ve diğer işkollarında 14 işçi yaşamını yitirdi.
• Kaybettiğimiz işçilerin en az 18'i (yüzde 15) sendikalı idi.
• Salgının ilk iki ayında Covid-19 sebebiyle hayatını kaybeden işçilerin 78’i (yüzde 60) İstanbul, 9’u Kocaeli, 7’si İzmir, 5’i Bursa, 3’ü Ankara, 3’ü Gaziantep ve 23’ü de diğer illerde çalışmaktaydı.
Salgın işçiler arasında hızla yayılıyor: İşyerlerinde Covid-19 vakaları
Sendikaların ve odaların rapor ve tespitleri ile basına yansıyan ve işyerlerinden ulaşan bilgilere göre, salgının ikinci ayı olan 11 Nisan-10 Mayıs tarihleri arasında en az 204 işyerinde 13 bin 43 işçide Covid-19 hastalığı tespit edildi. Basına ya da sendikaların raporuna yansımayan, işyerlerinden bilgi alamadığımız özellikle sendikasız, güvencesiz ya da kayıt dışı çalışan işçileri göz önüne aldığımızda; işyerlerinde salgının yaygınlığının gerçek boyutları ortaya çıkacaktır.
Kuralsızlığın salgın hali: İşten atmalar, ücretsiz izin, yıllık izin kullandırma dayatması
Salgının ilk ayında işten atmalar, ücretsiz izin ya da yıllık izni kullandırma dayatmaları ön plana çıkarken, bu dönemde ise, ücret vermeme, fazla mesai ücreti vermeme, iş tanımı dışında iş yaptırma, angarya, aşırı çalıştırma en yaygın hak gaspları oldu.
Salgının ikinci ayında ücretsiz izin uygulaması yaygınlaşmış, ‘işten atmayı yasaklayan’ ücretsiz izin uygulaması ile binlerce emekçi günlük 39 TL (aylık 1177 TL) ile açlığa mahkum edilmiştir. Ücretsiz izne çıkarma uygulaması tekstil, petro-kimya, gıda gibi işkollarında yaygınlaşan bir dayatmaya dönüşmüştür. Değişik işyerlerinde işçiler, ‘ücretsiz izin’ uygulaması adı altında, evrak üzerinde ücretsiz izinli gösterilmiş, gerçekte ise çalıştırılarak sömürülmeye devam etmiştir.
İçişleri Bakanlığı’nın talimatı ile geçici süre faaliyetlerine ara verilen işletmelerde çalışan 2,5 milyon kayıtlı işçi risk altındadır. Bunun yanında turizm işçileri, sokak çalışanları, ev hizmetlerinde çalışan işçiler, taşımacılık işkolundaki işçiler, inşaat işçileri olmak üzere pek çok kesim fiili olarak işsiz/gelirsiz kalmıştır. Kayıt dışı çalışanlar, geçici çalışanlar, gündelik-yevmiye usulü çalışanlar ve diğer güvencesiz çalıştırma biçimleri hesaba katıldığında, milyonlarca işçinin salgın koşullarında açlığa mahkum edildiği ortaya çıkmaktadır. Bu kitlenin büyük kısmı ise kısıtlı desteklerden; işsizlik maaşından ya da ücretsiz izin ücretinden de faydalanamamaktadır. Sosyal yardıma başvuran işçi sayısındaki artış da bu durumu doğrulamaktadır.
Bu süreçte, tespit edebildiğimiz 204 işyerinde virüs bulaşması, çalışma koşullarının teşhiri, sendikalaşma ve performans yetersizliği gerekçesiyle işten atmalar yaşanmıştır.
Salgında iş ve gelir güvencesi giderek azalıyor
Salgın sürecinde işsiz kalmayan ve enfeksiyon riski altında çalışan işçilerin en önemli sorunlarından birisi iş/gelir güvencelerinin olmamasıdır. Salgının ikinci ayında patronların kuraldışı-keyfi uygulamaları daha da artmıştır. Hak gaspı tespit ettiğimiz 87 işyerinde, işçiler, kısa çalışma ödeneği, gelir kaybı, ücretsiz izin kullandırma gibi belirsiz bir çalışma rejimine terk edilmiştir.
Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıkladığı bilgilere göre Nisan itibariyle Kısa Çalışma Ödeneği'ne 291 bin 594 firma başvurdu ve bu başvurular 3 milyon 194 bin 610 işçiyi kapsamaktadır. Buna göre, kısa çalışma ödeneğine başvurularda imalat sektörünün payı yüzde 39, toptan ve perakende ticaret yüzde 15, konaklama ve yiyecek hizmetleri faaliyeti yüzde 12, eğitim yüzde 6, diğer sektörler ise yüzde 26’dır.
Uzaktan çalışan beyaz yakalılarda yemek ya da yol ücretlerinin kesilmesi gibi uygulamalar yaygınlaşırken, günlük 10-12 saati bulan esnek çalışma baskısına mobbing eşlik etmektedir. “Home office” olarak anılan uzak çalışma biçimlerinde özel alan ve çalışma alanı ayrımının ortadan kalkması, mesai saatleri kavramının belirsizleşmesi, iş yükünü artırdığı kadar çalışanın psikolojisini de olumsuz etkilemektedir.
BDDK’nın, korona salgını ile evden çalışmaya başlayan çağrı merkezi çalışanlarının ‘müşteri güvenliği’ bahanesiyle görüşme yaptıkları sırada kamera ile kayıt altına alınmasına ilişkin bankalara gönderdiği yazı, uzaktan çalışma ile sürdürülen baskı ve mobbingin bir örneğidir.
Virüs ve angarya açlık ve borç korkusuna tercih ediliyor
Salgının ikinci ayında tespit edebildiğimiz 151 işyerinde üretime belirli süreler zarfında ara verilmiştir. Üretime ara veren işyerlerinin büyük bir kısmı ancak işyerlerinde Covid-19 vakalarının görülmesi ve yayılması sonucu üretime/hizmete ara vermiştir. Çoğu işyeri ise Covid-19 vakalarına rağmen mal ve hizmet üretimine devam etmiştir.
Gıda fabrikalarında, marketlerde, kargo firmalarında, fırınlarda, depolarda ve hastanelerde çalışma saatleri 12-14 saat arası değişen angarya çalışmaya dönmektedir. Bu sektörlerde işçiler İş Yasası’na aykırı olarak uzun süre ve izinsiz çalıştırılmakta ve işçilere herhangi bir ek ödeme yapılmadığı gibi, büyük bölümü asgari ücret alan işçilerin fazla mesai ücreti, izin, mola sürelerinin uzatılması ve ikramiye talepleri de karşılanmamaktadır. İtiraz eden işçiler ikametgâhlarına uzak şubelerde çalışmaya zorlanmakta, itirazının devamı durumunda ise işten çıkarma ile tehdit edilmektedir.
Salgın günlerinde meslek lisesi öğrencilerine eğitim arası verilmezken, özellikle yoğunlaşmış sanayi bölgelerindeki mesleki ve teknik liselerin birçok bölümünde öğrencilere, salgının öne çıkan ihtiyaçlarına göre üretim yaptırılmakta, herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.
İşyerlerinde üretim baskısı ve kötü çalışma koşulları devam ederken salgına dair işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı ve işçilerin salgına yakalanma riski ile karşı karşıya oldukları görülmektedir. Pek çok sektör ve işyerinde, önlemler yetersiz kalmakta yahut alınan önlemler göstermelik bir amaç taşımaktadır. İşçiler kişisel koruyucu ekipman temin edilmeden birbirine yakın biçimde çalıştırılmakta, yemekhanelerde, işçi servislerinde ve toplu taşımayla işe gidip gelişlerinde sosyal mesafe kuralı patronlar tarafından dikkate alınmamaktadır.
Yaşamak ve yaşatmak için örgütlenmek tek seçeneğimiz
Salgının ikinci ayında tespit edebildiğimiz 86 işyerinden arkadaşlarımız alınmayan iş güvenliği önlemleri, artan Covid-19 vakalarına rağmen sürdürülen üretim, salgın fırsatçılığı ile dayatılan fazla mesailer, ücretlerin ödenmemesi, görev tanımı dışında iş yaptırılması nedenleriyle örgütlenmeye dönük baskıları teşhir ederek, eylemler yaparak seslerini duyurmuştur:
Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerden biri olan 1 Mayıs’ta ve öncesinde işyerlerinde yapılan kutlamalarda işçi sağlığı ve güvenliği talepleri ve en görünür yüzü olarak “Çalışırken Ölmek İstemiyoruz” talebiyle yan yana gelen işçileri selamlıyoruz.
• Temel ve zorunlu sektörlerde gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri,
• Bunların dışındaki sektörlerde ücretli izin hakkı,
• Salgın süresince bütün işçilere İşsizlik Fonu’ndan insanca yaşanacak düzeyde gelir,
• Kaynakların, halkın ve işçilerin sağlığı için kullanılması...
Sendikaları, meslek odalarını ve işçi arkadaşlarımızı, faal tüm işçilerin SARS-Cov-2 virüsü ile bulaşma sonucunda maruz kalacakları Covid-19 hastalığını, iş kazaları sonucu gelişen ölümcül seyirli mesleki bulaşıcı hastalık, ölümlerin de iş cinayeti olarak değerlendirilmesi talebini sahiplenmeye çağırıyoruz.

Raporun tamamına erişim için linke tıklayın:
http://isigmeclisi.org/20389-salginin-ikinci-ayi-isyerleri-salginin-can-pazarina-donusturuldu
