Bilindiği gibi, Batı'da belediyelerin gelişimi, kentlerin burjuvazisinin merkezi feodal otoriteye, monarşiye karşı bir tür kendi-kendini savunma (oto-defansif) savaşımının çerçevesi içinde gerçekleşmiştir.
Ekonomik yönden güçlenen ve fakat siyasal haklardan yoksun olan yeni sınıf, burjuvazi, siyasal iktidar savaşımında, belediyeler biçimindeki kent-yerel yönetimlerini, kendine dayanak noktaları yapmıştır. Ve bu oluşum öylesi bir noktaya kadar ulaşmıştır ki, birçok Batı-Avrupa ülkelerinde, feodalitenin geç dönemlerinde, merkezi feodal otoriteye rağmen, göreceli bağımsız ve kendi iç-işlerini kendileri yöneten, güçlü kent belediyeleri, giderek burjuvazinin yaygınlaşan iktidar adacıkları olmuştur.
Birçok burjuva devrimlerinde kentlerin yığınlarına dayanan burjuvazi, iktidarı eline geçirdikten sonra, gelişiminin bundan sonraki aşamalarında, her alanda olduğu gibi bu alanda da gericileşmiş, tutuculaşmış; ve halk kitlelerini, kentlerin belediye yönetimlerinden uzak tutmak için, bütün gücünü harcamıştır.
Fakat bu kez, yeni bir başka devrimci sınıf, işçi sınıfı, kentlerin yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olarak gelişmeye başlamıştır.
İlk çocukluk yıllarını geride bıraktıktan ve marksizm-leninizmi kendine bilimsel kılavuz olarak aldıktan sonra, işçi sınıfı, toplumsal yaşamının diğer bütün alanlarında olduğu gibi, bu alanda da ağırlığını duyurmaya başlamıştır.
Günümüzde ise, uluslararası işçi sınıfı hareketinin çeşitli ülkelerdeki müfrezeleri, demokrasi, toplumsal ilerleme ve sosyalizm için ülke çapında sürdürdükleri genel savaşımda, belediyeler için savaşım alanına da özel bir önemle eğilmektedirler.
Belediyelerin önemi nereden gelmektedir?
Belediyelerin öneminin temel çıkış noktası, hiç kuşkusuz ki, belediyeler ile kentleşme olgusunun, belediye ile kent ilişkisinin, birbirinden ayrılmazlığı ve kopmazlığı olmaktadır.
Diğer bir deyişle, belediye sorunu, zorunlu olarak kentleşmeyi; kentleşme sorunu ise, belediye yönetimini içermektedir.
Bu durumda, şu soruyu sormak gerekmektedir: kentlerin önemi nereden geliyor? Büyük ya da küçük olsun kentler, toplumsal yaşam içinde git gide daha büyük bir yer tutan, toplumsal, ekonomik, siyasal bir gerçekliktir. Kentler, coğrafik, toplumsal ve yönetimsel bir bütündür.
Kentsel olgular, çoğu kez kaçınılmaz olarak, toplumun büyük olguları olmakta ve kent boyutundaki yerel siyasal olaylar, çoğu kez, ulusal bir boyut kazanmaktadır.
Aynı zamanda, özellikle büyük kentler, sınıf savaşımının en keskin biçimlere büründüğü ve en yüksek düzeye ulaştığı alanlardır. Diğer yandan, kentlerin büyük yerel sorunlarının ancak ulusal çözümlerle mümkün olabilmesi, bu sorunlar üzerinde düşünsel farklılıklardan doğan savaşımın, büyük siyasal sorunlar olarak netlik kazanmasına yol açmaktadır.
Toplumsal yaşamın böylesine canalıcı bir noktasında olan kentlerin, bir de, vilayet kurumu gibi doğrudan doğruya merkezi otoriteye bağlı kurumların tersine, göreceli bir bağımsızlığa sahip olması, bunların önemlerini giderek daha da arttırmakta; ve hatta ülkemizde ve diğer başka ülkelerde de bazı örneklerini gördüğümüz gibi, gerici hükümetlerin iktidarda olmasına karşın, olabildiği ölçüde demokratik ve ilerici belediye yönetimleri olabilmekte, ve de bunların etkileri tüm ülkesel ortamı bile etkileyebilmektedir.
İşçi sınıfının ittifaklar politikası açısından belediyelerin önemi
İşçi sınıfının ittifaklar politikasının, gerçek anlamıyla kalıcı ve yaşama yeteneğinin yüksek olmasının birinci ve başlıca koşulu, bu politikanın tabanda, bizzat kitle hareketinin içinde oluşmasına bağlıdır.
Oysa, belediye seçimleri olduğu kadar, seçimlerden sonraki belediye yönetimi de, işçi sınıfının, köylülük dışında tüm potansiyel müttefikleriyle tabanda bir araya gelebilecekleri en elverişli ortamlardan biridir.
İşçi sınıfının iktidar deneyimi kazanması açısından belediyelerin önemi
İşçi sınıfının, siyasal iktidarı bütünüyle ele almadan önce de, belli bir iktidar deneyimine sahip olması; ve kitlelerin yaşamını yönetmedeki yeteneğini geliştirmesi açısından, belediyeler gibi yerel yönetimlerin yönetimlerini ele geçirmesi, dirimsel bir önem taşımaktadır.
Halkın siyasal eğitimi açısından belediyelerin önemi
Marksist–Leninistler için, belediyeler gibi yerel yönetimlerden hareketle, halkın siyasal eğitiminde ileri adımlar atılması, çok önemli bir olgudur. Bu açıdan bakıldığında, yerel yönetimleri, kimin için ve kiminle birlikte yönetmeliyiz?
Bu soruların cevabı; ezilen ve sömürülenler, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri, bir avuç sömürücü azınlık dışında kalanlar için ve onlarla birlikte olacaktır. Bu da ancak, kitlelerin, yerel yönetime her kademede katılmalarını sağlayarak mümkündür; ve bundan da, şu üçlü çözüm çıkmaktadır: kitleleri, sorunlar hakkında bilgi sahibi kılma, kitlelere danışma ve kitlesel eylem.
Kitleleri sorunlar konusunda haberli kılma yöntemlerinden bazıları: özerk mahalle konseylerinin kurulması (örnek olarak, Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi'nden sonraki günlerde oluşturulan mahalle forumları) ve yerel televizyon sistemlerinin inşası gibi.
Kitlelere danışma ise; yerel yönetim sorunları ile ilgili her şeyi, kitlelerle, açık forumlar biçiminde tartışmak olmalıdır.
Kitlelerin eyleme sokulması ise; marksist–leninistleri diğer tüm akımlardan ayıran bir yöntem olmaktadır. Olağanüstü bir durum karşısında geniş kitleler seferber edilebilmelidir.
Bu üç noktadan hareketle, yerel yönetime kitlesel katılımın, kitlelerin siyasal eğitimi açısından taşıdığı önem son derece büyük olmaktadır. Kitlelerle birlikte ve kitleler için yürütülen bu yerel yönetim politikasının, kitlelerin siyasal eğitimi açısından, şu doğrudan sonuçları taşıdığı görülmektedir:
Birincisi; bu, kitlelerin kendi deneyimlerinden hareketle, kimin kendilerinin dostu, kimin düşmanı olduğunu anlamalarını sağlamaktadır.
İkincisi; kitlelerin, kendi deneyimlerinden hareketle, yerel yaşamlarını düzeltme savaşımı verirlerken, içinde bulundukları genel toplumsal yapı nedeniyle, bu savaşımın mutlaka sınırlı kaldığını görmeleri; yerel yönetimin haklarını ve eylem alanını kısıtlamaya çalışıp, yerel yönetimleri, tekelci sermayenin "sağım ineği" yapmaya yönelik, siyasal iktidarın yapısını görmeleri; o güne değin, karşılarında burjuva demokrasisinin "saygı değer" kurumları olarak gördükleri, burjuva kurumlarının, göze batarcasına açık toplumsal eşitsizlikleri maskelediğini kavramaları; kitlelerin siyasal eğitimi açısından son derece büyük önem taşımaktadır.
Üçüncü olarak ise; kitlelerin, demokratik savaşımın, bugünden yarına kazanılabilecek basit bir savaşım olmadığını, her günle birlikte yaşayarak görmeleri; bu savaşımdan elde ettikleri ve edecekleri kazanımlara dört elle sarılmalarını, kısacası, demokrasi savaşımını, yaşayarak öğrenmelerini sağlaması açısından, önemli bir siyasal ders niteliğinde olmaktadır.
Sonuç
İşçi sınıfının genel savaşımının doğrultusunda olmak üzere, belediyeler gibi yerel yönetimler için savaşım;
İşçi sınıfının ittifaklar politikası açısından,
İşçi sınıfının iktidar deneyimi kazanması açısından,
Halkın siyasal eğitimi açısından
son derece önemli sınıf savaşımı alanıdır.
İşçi sınıfımızın barış, özgürlük, demokrasi, toplumsal ilerleme ve sosyalizm savaşımında, bu alana daha ayrıntılı olarak eğilmek; ve bu alanda, önümüzdeki günler için hazırlanmak, önemli bir görev olarak kendini dayatmaktadır.
- Süleyman Fehmi