Faşizmin yeniden doğuşu ve Ukrayna

20 Şub 2014

Ukrayna’da yaşananlar Nazi Almanyası’nın çöküşünden bu yana Avrupa’nın karşılaştığı en sinsi faşizmin yükselişinin en son örneğinden ibaret. Sağ Sektör’ün eylemine destek veren AB ve ABD bu tehdidi fark ettiğinde çok geç olabilir

ERIC DRAITSER

Ukrayna sokaklarındaki şiddet halkın hükümete duyduğu kızgınlığın gösterisi olmaktan çok öte. Aksine, yaşananlar Nazi Almanyası’nın çöküşünden bu yana Avrupa’nın karşılaştığı en sinsi faşizmin yükselişinin en son örneğinden ibaret.

Son aylarda Ukrayna, siyasi muhalefetle taraftarlarının düzenlediği, görünürde Ukrayna Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in, Avrupa Birliği’yle birçok siyasi gözlemci tarafından Avrupa uyum sürecinin ilk adımı olarak görülen bir ticari anlaşma yapmayı reddetmesine karşı olan protestolarla karşı karşıya. Protestolar 17 Ocak’a kadar çoğunlukla barış içinde geçmişti, ancak bu tarihte coplar, kasklar ve el yapımı bombalar taşıyan protestocular polise saldırmaya, hükümete sempati duyduğundan şüphelendikleri herkese şiddet uygulamaya, Kiev sokaklarını altüst etmeye başladı. Peki bu agresif protestocular kim, ideolojileri ne?

“Pravy Sektor” (Sağ Sektör) olarak bilinen bu politik oluşum, “Svoboda” (Özgürlük) partisi taraftarları, “Ukrayna Yurtseverleri” ve  “Ukrayna Millet Meclisi – Ukrayna Halkı Meşru Müdafaası” (UNA-UNSO) ve “Trizub” gibi partileri de içinde barındıran birkaç aşırı milliyetçi (faşistler) sağ görüşlü grup için bir şemsiye organizasyon niteliğinde. Bütün bu örgütlerin ortak ideolojisi birçok şeyin yanı sıra hararetli bir Rusya, Yahudi ve göçmen karşıtlığı. Bunun yanı sıra bu örgütlerin her biri, II. Dünya Savaşı’nda Sovyetlere karşı bilfiil savaşan ve uygulanmış en berbat zulümlere bulaşan meşhur Nazi işbirlikçisi Stephan Bandera önderliğindeki “Ukrayna Milliyetçileri Örgütü”ne saygı duymakta.

Ukrayna’daki politik güçler, muhalifler ve hükümet müzakerelerde bulunadursun, sokaklarda başka bir mücadele hâkim. Günümüz politik hareketlerindense Hitler’in kahverengi, Mussolini’nin kara gömleklilerini andıran tehdit ve kaba kuvvet kullanımıyla, bu gruplar ülkenin ekonomi politik ve siyasi ittifaklarıyla ilgili bir anlaşmazlığı, bu sözde “milliyetçilerin” pek sevdiklerini iddia ettikleri bir ulusun kurtuluşu için verilen varoluşsal bir mücadeleye çevirmeyi başardılar. Kiev’deki yangınların, Lviv sokaklarının haydutlarla dolup taşmasının ve ülkedeki kargaşanın başka ürkütücü tablolarının görüntüleri, Maidan’daki (Kiev’in merkezindeki protestoların merkezi olan meydan) muhalefetle yapılan politik görüşmelerin artık ana mesele olmadığını açıkça gözler önüne seriyor. Aksine, mesele artık Ukrayna faşizmi ve bu faşizmin destek görüp görmeyeceği.

ABD’ye gelince, politik karakteri ne olursa olsun muhalefete güçlü bir destek veriyor. Aralık ayının başlarında ABD’nin yönetici kuruluşunun John McCain ve Victoria Nuland gibi üyeleri Maidan’da protestoculara destek verirken görülmüşlerdi. Ancak, son günlerde muhalefetin karakteri açığa çıkınca ABD, batılı yöneticiler ve bunların medya araçları bu faşist dalgayı kınamak için pek az şey yaptılar. Bunun yerine, temsilcileri Sağ Sektör’ün temsilcileriyle bir araya gelerek, onları birer “tehdit” olarak görmediklerini gösterdiler. Başka bir deyişle, ABD ve müttefikleri şiddetin artarak sürmesi için açıkça destek verirken bunu nihai amaçları adına yapıyorlar: rejim değişikliği.

ABD, AB ve NATO ittifakı, Ukrayna’yı Rusya’nın etki alanından çekip çıkarmak için faşistlerle ilk kez bir araya gelmiyor. Onlarca yıldır, Latin Amerika’daki milyonlarca insanın öldürülmesine ve kaybedilmesine yol açan faşist paramiliter kuvvetlere silah ve destek veren elbette ABD’dir. Daha sonra El Kaide’yi oluşturan yine aşırı gerici olan Afgan mücahitleri, Rusya’yı istikrarsızlaştırmak adına ABD tarafından oluşturulup, mali olarak desteklenmişti. Ve tabii, Libya’nın acı dolu gerçeğiyle, en son olarak ABD ve müttefiklerinin, ABD ve İsrail’le işbirliği yapmayı reddeden hükümete karşı köktenci cihatçıları finanse edip desteklediği Suriye örnekleri var. Burada gördüğümüz politik gözlemcilerin es geçmediği son derece rahatsız edici bir model: ABD jeopolitik çıkarlarını sağlamak için her zaman sağ görüşlü köktenciler ve faşistlerle işbirliği yapar.

Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanmasının üzerinden daha 25 yıl geçmeden ülkeyi kolayca bölebilecek politik bir çatışmayı yansıtan Ukrayna’daki bu durum oldukça rahatsız edici. Ancak, bu ülke faşizmin yükselişinin aynı derecede rahatsız edici başka bir boyutu daha var; yalnız değiller.

Kıtadaki faşizm tehdidi
Ukrayna ve sağ köktencilik, bırakın anlaşılmayı tek başına ele bile alınamaz. Bunun yerine, Avrupa’nın (hatta dünyanın) tamamında yükselen, demokrasiyi temellerinden tehdit eden bir eğilim olarak incelenmelidir.

Yunanistan’da Troika (IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu) tarafından uygulanan sert kemer sıkma politikası ülke ekonomisini, en az Amerika’daki Büyük Bunalım kadar kötü bir bunalıma sürükleyerek iyice sıkıntıya uğrattı. Altın Şafak Partisi işte bu ekonomik çöküş ortamında ülkenin en çok destek alan üçüncü siyasi partisi haline geldi. Bir nefret ideolojisini savunan, Yahudi, göçmen ve kadın karşıtı aşırı milliyetçi Nazi partisi Altın Şafak, Atina hükümetince halkın yapısına tam bir tehdit olarak görülmekte. Altın Şafak taraftarı bir Nazi, faşizm karşıtı bir rap şarkıcısını öldüresiye bıçakladıktan sonra hükümeti bu partinin liderlerini tutuklamaya sevk eden şey işte bu tehditti. Atina parti hakkında soruşturma başlattıysa da, soruşturmanın da davanın da sonuçları kısmen bulanık kaldı.

Altın Şafak’ı böylesine sinsi bir tehdit haline dönüştüren, ana ideolojileri olan Nazizm’e rağmen, AB ve kemer sıkma politikalarına karşı kullandıkları söylemlerinin ekonomik olarak yıkıma uğramış birçok insanın ilgisini çektiği gerçeği. 20. yüzyıldaki birçok faşist hareket gibi Altın Şafak da Yunan halkının karşı karşıya kaldığı birçok sorun için başta Müslümanlar ve Afrikalılar olmak üzere göçmenleri suçluyor. Böylesi şiddetli ekonomik durumlarda bu türden mantıksız nefret insanlara çekici gelir; toplumun sorunlarına bir çözüm bulmuş gibi. Gerçekten de Altın Şafak’ın liderlerinin tutuklanmasına rağmen, birçok diğer parti üyesi hâlâ parlamentoda, hatta Atina belediye başkanlığı gibi birçok önemli görevde bulunmakta. Seçimlerde zafer kazanmaları pek olası değilse de, bir kere daha güçlü bir şekilde boy göstermesi Yunanistan’da faşizmin ortadan kaldırılmasını iyice zorlaştıracaktır.

Bu olgu yalnız Yunanistan ve Ukrayna’yla sınırlı olsaydı, kıtasal bir eğilimden bahsedilemezdi. Fakat ne yazık ki daha az açıktan faşist olsalar da benzer partiler Avrupa’nın her yerinde yükselişte. İspanya’da iktidardaki kemer sıkma politikası taraftarı Halk Partisi protesto ve ifade hakkını sınırlayan, polisin baskılayıcı gücünü arttırıp destekleyen acımasız kanunlar çıkarmak üzere harekete geçti. Fransa’da, şiddetle Müslüman ve Afrikalı göçmenleri suçlayan Marine Le Pen başkanlığındaki Ulusal Cephe Partisi başkanlık seçimlerinin ilk turunda oyların yaklaşık yüzde yirmisini aldı. Benzer şekilde Hollanda’daki Müslüman ve göçmen karşıtı Özgürlük Partisi parlamentodaki en büyük üçüncü parti haline geldi. İskandinavya genelinde de bir zamanlar tamamen ilgisizlik ve belirsizlik içinde zorlukla varlığını sürdüren aşırı milliyetçi partiler artık seçimlerde önemli rol oynuyor. Bu eğilimler en hafif tabiriyle endişe verici.

Aynı zamanda Avrupa dışında da ABD’nin bir şekilde desteklediği faşist benzeri politik oluşumlar bulunduğunu da hatırlamalı. Paraguay ve Honduras’ta hükümetleri deviren sağcı darbeler de, Latin Amerika’da solu bastırmak için verdikleri bitmek bilmez uğraşlarında kimi zaman üstü kapalı kimi zamansa açıktan açığa ABD tarafından desteklendiler. Elbette, Rusya’daki protesto hareketinin, Müslümanlara karşı, ırkçı, düşmanca bir ideolojiyi savunan, Rusya Kafkaslarından ve eski Sovyet Cumhuriyetleri’nden gelen göçmenleri “Avrupalı Rusların” aşağısında gören Alexei Navalny ve milliyetçi taraftarları öncülüğünde gerçekleştiğini de hatırlamalıyız. Bu ve bunun gibi örnekler ekonomik zorluklarla politik çalkantıları dünyadaki egemenliğini genişletmek için kullanan ABD’nin dış politikasının korkunç bir tablosunu çizmekte.

Ukrayna’da Sağ Sektör, Stephan Bandera’nın hayalini gerçekleştirmek için kavgayı görüşme masasından sokaklara taşıdı: Rusya’dan, Yahudilerden ve kendi tabirleriyle bütün o “istenmeyenlerden” arınmış bir Ukrayna. ABD’nin ve Avrupa’nın süren desteğinin yarattığı neşeyle, bu fanatikler demokrasi için Yanukoviç ve Rusya yanlısı hükümetin oluşturabileceğinden çok daha ciddi bir tehdit oluşturmakta. Eğer Avrupa ve ABD, büyümeden bu tehdidin farkına varmazsa, nihayet fark ettiklerinde çok geç olacak.

Çeviren: Deniz Bozkurt
Kaynak: http://www.globalresearch.ca
Not: Metnin orijinalinde Avrupa’da Faşizmin Yeniden Doğuşu ve Ukrayna başlığı kullanılmıştır.

paylaş