İşyeri meclisleri

Bu yazı 1980 öncesi yaşanmış işçi konseyleri deneyiminden haberdar bir kısım sendikacı ve sendika avukatının isteği üzerine Aralık 2002'de kaleme alınmıştır; çıkarılan ders ve düşünceleri içermektedir. Bu meclisler partilerin fabrika komiteleriyle karıştırılmamalı. Komiteler ancak meclisleri yönlendirmeye, kararlarını belirlemeye çalışabilirler; bunu meclisin çalışma yöntemleri içinde  becerebilmelidirler; gereğinde meclislerin yazıda anlatılan yapısıyla oluşturulmasına önayak olmalı ve o yapısının korunmasında da kararlı ve etkili olmalıdırlar. Meclisler fabrika komitelerinin eseri alabilirler ama komitenin kendisi değildirler. Bu en çok karıştırılan noktadır.

Daha çok işyeri esaslı örgütlenen sendikalarca uygulandığından, işçi meclisleri, işçi konseyleri, işyeri meclisleri adıyla bilinen bu organlar, burjuva demokrasileri (Batı demokrasileri denilen) koşullarında, kitlenin demokratik örgütlenmelerinde, tabanın iradesini, gücünü ve denetimini örgüte eklemlemek üzere, kitlenin hemen üstünde, onun belli bir oranda seçilmiş temsilcilerinden oluşturulan heyetlerdir. İlke ve çalışma teknikleri katılımcı demokrasi kavramı içinde tanımlanarak örgütlenebilen bu Meclisler, becerilebilirse, burjuva demokrasileri koşullarında nispî olarak işçi demokrasisinin kimi unsurları ile yaşama olanağı veren nadir alanlardandır.

Bilindiği gibi burjuva devlet hukuk sistemini yukarıdan aşağıya doğru örgütler. Pek çoğunda –kritik anlar dışında- aşağıdan yukarı örgütlenme yolları kapatılmamıştır, ancak sistemin işleyişinde koşul olarak aranmaz. Kurumların yetkililerinin seçimi büyük ölçüde yasayla belirlenmiş (tüzüklerin hareket alanı yasal hak, yetki ve sorumlulukları belirleme açısından dardır) biçim ve kurallarla gerçekleşir ve devlet muhatap olarak —yani hak, yetki sahibi ve sorumlu olarak— bunları tanır (Ben seni tanırım tavrı kendi içinde bir tehdit taşır). Bu noktada, seçilenlerin, kimin çıkarlarından ve kime karşı sorumlu oldukları temel sorusu burjuva devleti demokrasisinin sınırlarını belirler. Kısaca bu yapı, bu sorunun özellikle önem kazandığı kritik konularda —halkın pekala kendileri için uzun erimli çıkarına uygun tavırlar ve kazanımlar geliştirebileceği örgütlenmelerinde—yöneticilerin kitleye değil de gerçekte sorumlu olduğu devlete (düzene) yakın/uygun ve onu kayıran tavırlarını ortaya çıkarır. Bu kritik durumları güvence altına almak üzere bu sübjektif ajanlığın yetmediği yerlerde ya da hallerde devletin objektif ajan kullandığı da görülür.

İşyeri Meclisleri, işçi demokrasisinde aranan: seçilenlerin kimlerin temsilcisi —yani kimin çıkarlarından ve kime karşı sorumlu— olduklarını bilmeleri, olmadı değiştirilebilmeleri, işçi düzeyinde ücret alıyor olmaları gibi nitelikleri burjuva devlet şartlarında karşılayabilen; yetkilerini devletin değil kitlelerin tanıyıp meşrulaştırmasıyla kazanan yönetim organlarıdır. Kurum tüzüğünde açıkça yer alabildiği gibi yer almayabilir de; hatta teamül olarak yaşaması tercih edilir. Sonuç olarak, devletin peşinde koşup görevlerini neden yapmadın diye hesap soracağı bir organ değil; ancak kitlesinin çalıştırmasıyla varolabilecek bir organdır. Bu varoluş, mekanizmasının çalışmaya başlamasıyla katılımcı niteliğe sıçramış kitlesinin bire bir temsilcisi olmaya eş anlı olarak dönüşen işyeri meclisinin, yürütmeyi yetkince belirleyen gerçek bir karar organı olarak oluşmasıdır.

Bilindiği gibi bütün kitle örgütleri hantal örgütlerdir. “Çekirdek Parti” gibi ya da ondan beklenen kıvraklığa ve reflekslere sahip değillerdir. Ağır çalışan mekanizmalarıyla sabır taşlarını çatlatarak, ikna turları atarak çalışırlar. Ancak mekanizmalarının doğru çalışmasıyla orantılı olarak kitlelerinin gerçekten nerede durduğunun göstergesi ve temsilcisi olurlar. Değişik toplumsal mücadelelerdeki mevzilenme açısından bu temsilcilik oranı önemlidir; mevzilerin doldurulması ya da boş bırakılmasını ve hayaller ile gerçekler arasındaki farkın açıklığını bu oran belirler.

İşyeri Meclisleri, daha çok yine bir kitle örgütü olan sendikaların bir organı olarak görülürler. Bulunduğu kitle örgütünün hantallığını azaltan, etkinliğini arttıran, temsil oranını en üst düzeyde tutan; bütün bunları da gerçek bir demokrasiyle —mevcut şartlar içinde olabildiğince işçi demokrasisi ile— gerçekleştiren mekanizmalardır. Bu halleriyle burjuva demokrasisinin yasalarıyla da çelişmezler; yasaların istediği sendika yöneticisi, işyeri temsilcisi gibi muhatap sorumluları dışlamamakta, ama kurumları —arkalarında da durarak— kitlenin çıkarları doğrultusunda, kitleye de sorumlu temsilcilikler olarak çalıştırmaktadırlar. Ancak bunların azıcığı olmaz. Göstermelik olarak kurulmaya çalışılanlar ya yok olurlar ya da harekete geçen canavarı durdurmak mümkün olmaz. Temel belirleyici olacak olan baskın yapıları başta olmasa bile oluşuverir. Felsefi açıdan örgütü etkilemekle kalmazlar, onu kendi renklerini vurarak belirlerler. Ya vardırlar, örgüt içi demokrasi onların tariflendiği anlayışa göre yürüyecektir, ya da yokturlar. Uzun dönem yaşatılmaları sanattır. Belli kriz dönemleri sonunda düzen ve hatta onun bir organı olan, bizzat o kitle örgütü tarafından tasfiye edilmeleri olasıdır. Ancak arkalarında toplumların geleceği için çok değerli deneyimler bırakırlar.

İşyeri meclisleri nasıl kurulur
İlk başta işyeri meclisleri, temsilcisi olacakları kitlenin dilek, niyet, kanaat, şikayet ve tercihlerini —ve bunların gelişmeler karşısındaki değişimlerini— gecikmesiz ve süreklilikle ileten bir yapıda oluşturulduklarında bu adı alabilirler. İşleyişlerindeki ve karar alış mekanizmalarındaki demokratiklik ve varoluş amaçlarına uygunlukla da bu ada layık olurlar.

Bu gecikmesiz ve süreklilikle ileten yapı, işyerinin büyüklüğüne göre karar verilecek bir oranda kitlenin kendi içinden seçtiği temsilciler ile gerçekleştirilir —örneğin her elli kişiye ya da her yüz kişiye bir temsilci gibi. Bu temsilciler bir araya gelip Meclisi oluşturacak, kararlar alacaktır ama, daha işin bu aşamasında iki püf noktası vardır: 1. Bu seçilenler hangi 50 ya da 100 kişinin temsilcisi olduklarını bilmektedirler. Temsil edilenler de onları. Yani gerçek bir sıcak temsil ve temas vardır. İşte Meclis üyesi daha ilk andan itibaren bu sıcak ilişki içinde, bilinen seçilmiş görevli, temsilci ya da delege yapısından farklı, iletkenliği ve temsil yeteneği yüksek bir yapıda oluşturulmuştur. 2. Olmazsa olmaz koşul olarak, bu temsil seçenlerin tercihinden başka hiçbir koşula bağlı değildir.

Meclis üyesi, temsil ettiği kişilerin isteklerini, eğilimlerini Meclise taşırken, orada alınan kararları, eylem görevlerini, kararlaştırılan taktik tavırları vb. temsil ettiklerine doğrudan ve gecikmesiz olarak iletebilir konumdadır. Bu da onun becerisinin, yeterliliğinin ölçüsüdür. Bunu yapamadığı durumda, işi laçkalaştırmayacak basitlikte bir işlemle değiştirilmelidir (tabii temsil ettikleri tarafından). Bu değiştirilme işlemi, büyütülmeden, eski alışkanlıklarda olduğu gibi bir ihanet gibi görülüp gösterilmeden, sadece Meclis üyeliği işlevinin daha iyi gerçekleşmesini hedefleyen bir olay olarak yaşanmalıdır. Asıl olan Meclisin tariflenen işlevini yerine getirecek yapıda olmasıdır.

Çalışanlar, böyle bir yapılanma içinde, kendileri gibi olan insanlarla kendi meselelerini görüşüp talepler oluşturmayı, bu talepleri temsilcileri ya da temsili organlarıyla ileri sürmeyi, onlar için mücadele etmeyi yaşayarak öğrenirler. Yani kitleler kendilerini temsil ettirmeyi (gereğinde temsilcilerini değiştirerek), (temsilciliği meslek edinmemiş) temsilcileri de kitlelerini temsil etmeyi öğrenir. Bu sıraladıklarımız ise demokratik bir toplum ve onun için mücadelenin olmazsa olmaz koşullarındandır. Modern toplumlarda zaman zaman görülen doğrudan demokrasi hayranlıkları, gerçekçi olmayan, fazla düşünülmemiş ya da yılgın kafaların ilkelliğe öykünmesi olarak görülmelidir. Günün birinde teknolojinin bize –eğer mümkün olacaksa- tüm kitle ile tartışma ve karar alma olanağı tanıyacağı ana kadar kafa yorulması gereken şey, daha gerçek, tama yakın bir temsilin nasıl gerçekleşeceği olmalıdır.

İşyeri meclisleri nasıl çalışır
Meclis o işyeri çapında parçası olduğu kitle örgütünün konusunda tam yetkilidir. Ancak, kitle örgütünün daha merkezi yönetim kademeleri, işyeri koşullarında görülemeyen ya da hissedilemeyen, tabanın başka kesimlerinden, başka işyerlerinden ya da başka dış koşullardan doğan mahzurları kanıtlayarak Meclis kararlarına itiraz edebilir. Meclisin ısrarı karşısında ise merkez yine kanıtlayarak veto hakkını kullanabilir (örgütün tümünü zor durumda bırakacak, maliyetini kurtarmayacak bir eylem ya da artık anlamı kalmamış bir eylem, başka işyerlerinin katılmadığı bir tavır vb. durumlar). Bu itiraz kitlenin daha genel çıkarları açısından doğan bir mahzurdan olabileceği gibi, yasal bir mahzur da olabilir; son tahlilde kitle örgütünün merkezi yetkilileri devletin “ben seni tanırım” dediği yetkililerdir. Yasal sınırlara gelindiğinde alınacak tavır “ben seni tanırım” tehdidinin etkisinde alınmamalıdır. Her iki durum için de konunun ve üst yönetimlerce yapılan kanıtlamanın, kitleler tarafından sağlıklıca kontrol —itiraz ya da vetonun türü ve gerçekliği açısından— edilebileceği mekanizmalar (organ ve kurallar) geliştirilmelidir. Diğer işyerlerinin meclislerini ya da onların temsilcilerini hakem tutmak v.b. Deneyimlerde bu durum, daha çok, Meclisi ilk örgütleyenlerce ve onlara duyulan kişisel güvenle aşılmıştır. Çok nadir olarak, kitlelerin örgütün intiharı anlamına gelecek, kitlenin çıkarı olmadığı halde, sırf insanlık onuru adına karşı tarafa fatura çıkaran kararlar aldığı görülmüştür. Bu örgütlenmeler esas olarak kahramanlık alanları değildir. Kitleleri tanımayan ve ondan korkanlar için, inanılması zor düzeyde aklı selimin hakim olduğu yerlerdir. Bunu, pasiflik, ezilmişlik, korkaklık olarak yorumlamalara pirim verilmemelidir. Bu toplum kitlesi dediğimiz maddenin bir hareket özelliği, bir temel davranış tercihidir. Denizlerin, herhangi bir dış nedenle dalgalanıp azdıklarında dahi uzun dönem kararlı denge tercihi, etkisinde olduğu yerçekimi sonucu, düzgün ve hareketsiz olmaktır. Denizden korkanların sandığı gibi azmak ve saldırgan olmak doğalarında yoktur; kitlelerin de değişik kışkırtmaların etkisiyle bilinçsiz saldırganlığa, biçimsiz, güruh hareketlerine giriştiklerinde dahi orta dönem tercihleri adil huzurlu bir ortamdır. Kitlelerin hareketlenmelerini azmak şeklinde değil de özgür iradelerinin sonucu bilinçli tavır, duruş ve kalkışma niteliğine kavuşturmak ise ancak kendileri için demokratik örgütlenmelerini becermek ile olasıdır.

Meclis önce (gereğinde her zaman değiştirilebilir) başkanını (Başkanlık olarak da düşünülebilir) seçer. Tabii, seçim öncesi seçici kitleye de anlatılmış olan, Meclisin amacına uygun bir başkan seçilmesi gereğine, bu işe ön ayak olanlarca dikkat çekilecektir. Şöyle ki bu başkan görüşülecek konuları anlamlı bir sıraya koyabilecek, konuşmaları yetkin bir şekilde takip edebilecek; söz sırasını konuya ve hakkaniyete uygun yürütebilecek, Mecliste koşulsuz fikir özgürlüğü taraftarı olacak; alınan kararları kayda geçirip takipçisi, tebliğ edicisi ya da gereğinde Meclisin sözcüsü olabilecektir. Meclis iç örgütlenmesinde serbesttir. Belki de işleyiş içinde yepyeni örgütlenme biçimleri üretebileceği düşünüldüğünden bu yol açık tutulur. Yukarıda Meclis Başkanı için sayılan kimi fonksiyonlara Meclis ayrı ayrı kişiler de seçebilir (Başkanlık). Bu yerine göre yararlı da olabilir. Ancak bunu da abartmamak, ciddi bir neden ya da fayda söz konusu olmadan sözü edilen yapıyla gelişi güzel oynamamak gerekir. Bu noktada abartılmayacağı konusunda kitlelerin sağduyusuna güvenilmelidir.

Meclis, tartışma ve ikna yoluyla ve oy çokluğuyla alır. Az bir oy üstünlüğüyle karar çıkartmak hedef değildir. Mümkün olan en geniş mutabakat sadece ikna yoluyla sağlanmaya çalışılmalıdır. Sürekli olarak genelin dışında kalan, ikna olmayan arkadaşları ihmal etmemeye özen gösterilmelidir (Geri kalanların bütün özenine rağmen gözünden kaçan, çok kişinin önem verdiği bir pürüze takılıyor, işyerinde birçok çalışanın kafasında olan, geri kalanların bilmediği, fark edemediği endişelere, tereddütlere işaret ediyor olabilirler). O temsilci arkadaşlarla anlaşma ya da ikna durumunda, işyerinin birçok çalışanıyla ortak anlayışta buluşma olanağı sağlanabilir. Bu nedenle de seçilmiş meclis üyesi temsilcilerin konuşma ve orada bulunma hakları asla kısıtlanmamalıdır. Yoksa bu, Meclisin varlık tanımını ortadan kaldırır. Böyle bir kısıtlama yapabilen Meclis zaten kurulmamış demektir. Meclis hayatın farklı algılanışlarının da merkezidir. En fazla, sürekli olarak genelin dışında kalan o meclis üyelerinin seçimlerinin yenilenmesi istenebilir (böyle bir isteğin kimler tarafından ve ne koşullarda istenebileceği ayrı bir konu —tabii belirlenmelidir; ancak bu yetki hiçbir zaman kitle örgütünün merkezi yetkililerine verilmemelidir). Kitleleri yine onları seçmişse yapılacak bir şey yoktur. Hayatın gerçeğinin o olduğu kavranarak, tam da o noktadan hareketle çalışmalara devam edilmelidir.

Ayrıca yukarıda sayılan fonksiyonlarını yerine getiren Meclis, aynı zamanda bir tecrübeler merkezidir (mirasçısı olunan ve yaşanan); bu, çalışma usullerinin sonucu ortaya çıkan ve Meclisin amaçlarından biri olan bir birikimdir. Bir kişinin ya da organın tecrübesi, kendisi, temsilcisi ya da temsilciler tarafından ortaya getirilerek herkesin tecrübesi haline getirilir. Konu kişiyi değil hatayı teşhirdir —bir daha kimsenin ya da organın o hataya düşmemesi için. Eleştiri ve özeleştiri denilen bu mekanizmalarla çalışabilen Meclis, hatalarını en aza indiren bir yapılanmaya varmış demektir. Meclis, kitlelerin sorunlarının taa derinden anlaşıldığı, öğrenildiği bir okuldur —tüm öğrenmek isteyenler için. Çalışan insanların hiçbir sorunu bu insanlara uzak değildir.

Meclis yasama meclisi gibi kararlar alır, İşyeri Temsilcileri hükümet gibi uygular. Meclis üyelerinin uygulama yetkileri yoktur, ancak uygulamalara kitle içinde destek oluştururlar. Sistem kitleden bire bir alınan tepkilerle beslendiğinden, hareketlerine verdiği biçimi mükemmelleştirerek işler.

Meclisin bir de misafir üyeleri vardır: kitle örgütü (daha çok sendika) yöneticileri ve İşyeri Temsilcileri. Bu üyeler Meclisin ya da kendilerinin isteği ve Meclisin kararıyla toplantıların ilgili bölümlerine, dinlemek, fikir beyan etmek ve kimi konuları tartışmak için katılabilirler. Ancak oy hakları yoktur. Ayrıca Meclis değişik konularda bilgi ya da fikir almak istediği kişileri de toplantılarının ilgili bölümlerine davet edebilir. Ancak kural olarak Meclis toplantıları Meclis dışından kişi, organ ve kurumlara kapalıdır.

Konunun bir üst boyutuna işaret etmeden bitirmeyelim: İşyeri ya da yerel bazda örgütlenen bu Meclisleri değişik paydalarda (örneğin, sendikanın bölge bazı olabilir, sektör bazı, bölge bazı, ülke bazı,...), bu sefer onların temsilcilerinden oluşan meclislerde ya da meclisler zincirinde toplamak mümkündür. Bu ve meclislerin kitle örgütünden bağımsızlaşması, ayrı bir kimlik kazanması gibi açılımların, başka bir bağlamda ele alınması gerekir; yapının bu değirmene su taşımaya uygun örülmesine rağmen bu aşamada konumuz dışıdırlar.

Bu Meclis deneyimini yaşayan insanlara bir daha sahte demokratik uygulamalar yutturulamaz. Artık dünyaya yönetilen gibi değil yöneten —hem de kendi kendini— gibi bakmayı öğrenmişlerdir. Hala yönetiliyor olsalar bile, rakiplerini tanımışlardır. Bir denklik duygusuna varmışlardır devletin karşısında. Devleti çözümlemişlerdir. Belki mücadeleye şu ya da bu nedenle devam etmezler ama, bir daha asla bilinçsiz olamazlar. Aslında işlerin nasıl olması gerektiğini anlamışlardır. Bu geri döndürülemez bir süreçtir. Bunu artık başlatanlar bile durduramaz.

06 Ara 2014
paylaş