- Yeni Özgür Politika
AKP’nin "asayiş asayiş” diyerek, biz bu tür şeylere müsaade etmeyiz, her tarafta devlet otoritesini sağlarız, propagandasından sonra Cizre’de Hüda-Par’lılar Kürt halkına ve gençlerine saldırtılmıştır. Bunun sonuncunda biri çocuk yaşta iki genç katledilmiş, onlarcası da yaralanmıştır. Silopi’de ve başka yerlerde Cizre’deki halka saldırıyı protesto edenlere polis ve asker saldırmış, bir genç katledilmiş, birçok yurtsever insan da yaralanmıştır. Kürdistan’da kültürel soykırımcı sömürgeciliğe karşı direnen Kürtleri öldürmek ve tutuklamak normal hale getirilmiştir.
Hüda-Par’ın saldırılarından sonra bu saldırılar sosyolojik-siyasal analizlerle teorileştirilip meşrulaştırılmak istenmektedir. Kürtler arası çatışma, İslamcılarla laikler arasındaki çatışma olarak gösterilip gerçek saptırılmaya, çarpılmaya, kamuoyunda yanlış bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu konuda belli bir başarı da kazanılmıştır. Bunda Kürt demokratik güçlerinin kimi yanlış değerlendirilmelerde bulunmasının payı da olmuştur.
Kimileri "Çözüm süreci olacaksa Kürtler arasında ilk önce barış olmalı, Kürtler arası sorunların çözülmesi gerekir” biçiminde değerlendirmeler yaparak AKP ve devletin Kürt sorununu çözümsüz bırakan politikalarına güç vermekte, AKP’nin oyalama ve sorunu çözümsüz bırakan politikalarını meşrulaştırmaktadır. Tüm bu değerlendirilmelerin arkasında Türk devletinin özel savaş güçlerinin olayları farklı gösterme ve bu olayla ilgili değerlendirmeleri yönlendirme çalışması bulunmaktadır. Zaten iktidar yanlısı basın ve kimi yazarlar okunduğunda tüm gerçeklik açığa çıkmaktadır.
Kürt sorununa doğru yaklaşım geliştirilmiyor
Türkiye’deki kendilerini İslamcı gösteren eğilimlerin büyük çoğunluğu Türk-İslamcı ve devleti koruma eksenli düşünen karakterdedir. Sadece "Türk devleti şu kesimin elinden benim elime geçmeli” diyenlerdir ama Kürt sorununda kültürel soykırımcı ya da devlet tezlerine yakındırlar. Sol içinde sosyalizmi kendine göre ele alıp sosyal şoven bir yaklaşımla Kürtlerin haklarını yok sayan ya da dejenere eden eğilim gibi ümmetçilik adına İslami kesimler içinde de Kürtlerin haklarını yok sayan bir eğilim vardır. İslami kesim içinde sınırlı bir kesim dışında Kürt sorununa doğru bir yaklaşım geliştirilmemiştir. Bu nedenle PKK’nin öncülük ettiği Kürt Özgürlük Hareketi karşısında çeşitli gerekçeler gösterilerek karşı durmuşlar ve devlet tezlerinin yanında yer almışlardır. Kuşkusuz bir kesim İslamcı akım içinde İslam'ın özünde var olan hak, adalet, eşitlik değerleri temelinde Kürtlerin haklarını tanıyan ve Kürt sorunun çözümünü isteyen bir eğilim de her zaman var olmuştur.
Biz daha önceleri Hizbulkontra eylemlerine 1990’lı yıllarda kendilerine İslamcı diyen kesimlerin karşı çıkmadığını, hatta bu cinayetleri onaylayan bir yaklaşım içinde olduklarını ileri sürmüş, eğer samimilerse 1990’lı yıllardaki bu cinayetleri mahkûm etmelerini söylemiştik. Yine Sivas Madımak Katliamı'nda da benzer bir yaklaşım içinde olduklarını, bu konuda da özeleştiri vermediklerini vurgulamıştık. İşte 1990’lı yıllarda olan bu cinayetlere tutum almayan ya da tutumları konusunda özeleştiri vermeyenler şimdi yeniden Hüda-Par’ın Kürt halkına ve gençlerine saldırısını destekliyor, normalleştiriyor ve meşru görüyorlar. Hüda-Par’ın geçmişte Çiller Hükümeti tarafından, bugün ise Erdoğan-Davutoğlu iktidarı tarafından Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı kullanılması gerçeğini görmüyorlar ve gerçekleri saptırmaya çalışıyorlar.
'İslamcı-seküler çatışması' söylemi, çarpıtmadır
Yaşanan bu çatışmalar ne Kürtler arası bir çatışmadır, ne de İslamcılarla laikler arasında bir çatışmadır. Her şeyden önce Kürt Özgürlük Hareketi laik-dinci, seküler-İslamcı gibi ayrımlara karşıdır. Özne-nesne, öznel-nesnel ayrımına ya da bu ayrımın birbirinden koparılmasına karşıdır. Yine materyalizm ve idealizm gibi kaba ayırmalara da karşıdır. Kürt Özgürlük Hareketi izafiyet-görelilik teorisi ve kuantumik gerçeklere yakın bir ele alışa sahiptir. Birbirinden koparan ve karşıt olarak ele alan yaklaşımları pozitivist olarak görmekte ve reddetmektedir. İster İslamcı ister, kendine laik densin bu iki yaklaşım da Batı bakışıdır. Batı'nın kavramlaştırmalarıyla olaylara yaklaşmaktır. Kürt Özgürlük Hareketi'nin yaklaşımı bundan uzaktır. Ne dinci, ne de kendine laik-seküler diyen kaba materyalist yaklaşımı benimsemektedir. Dolayısıyla ne dincidir, ne de laik-sekülerdir. Bazı kesimler Kürt Özgürlük Hareketi'ni laik ya da seküler olarak tanımlıyorlar. Bu yanlıştır. Kürt Özgürlük Hareketi'nin kendini böyle bir tanımlaması yoktur. Eğer Kürt Özgürlük Hareketiyle ilgili bir tanım yapılacaksa, metafiziğe daha fazla anlam veren bir düşünce yapısına sahiptir, denilebilir. İnsanı metafizik bir gerçeklik olarak görür. Sanatı da metafizik ağırlıklı bir çalışma olarak ele alır. Şunu söylemek istiyoruz; Kürt Özgürlük Hareketi Batı'nın pozitivist kavramlarıyla açıklanamaz. Pozitivizmin de bazı gerçekleri açıklama gücü vardır, ama pozitivizm söylenildiği gibi tam bilimsel değildir. Kürt Özgürlük Hareketi her şeyi parçalayan ve karşıtlaştıran yaklaşımlara karşıdır. Bilimciliği; özne-nesne, idealizm-materyalizm, ruh-madde karşıtlığı içinde değil, birbirini tamamlayan, biri olmadan diğerinin olmayacağı biçiminde ele almaktadır. Kuşkusuz bunlar felsefi konulardır, daha kapsamlı irdelenebilir. Ancak olayları çarpıtanların değerlendirmelerinin doğru olmadığını ortaya koymak için bunları belirttik. Dolayısıyla İslamcı-seküler çatışması yoktur. Böyle değerlendirmek gerçeği saptırmak ve örtmek anlamına gelir.
Cizre'de devlet destekli İslam maskeli saldırı yapıldı
Olaylar Cizre’de olmuştur. Cizre, İslami kültür ve değerlerin en fazla olduğu yerdir. Hiç kimse Cizre’nin İslami değerlerle yaşamadığını, Cizrelilerin İslam inancında bir sorun olduğunu ileri süremez. Cizre yüzde doksan oranı civarında Kürt Özgürlük Hareketi'yle beraberdir. İlk serhıldanların geliştiği yerdir. Hem İslami, hem de Kürtlük değerlerinin iç içe yaşandığı bir şehirdir. Tabii ki şu anda esas sorunu Kürtlüğünde yaşamaktadır. Hatta İslam'ı hak, adalet ve eşitlik değerlerine sahip olduğu için Kürtlerin haksızlığa uğradığını erkenden gören bir yerdir. Kürt Özgürlük Hareketi içinde binlerle ifade edilebilecek şehidi vardır. Hâlâ gerilla içinde Cizreli gençler çoktur ve sürekli de gerilla saflarına katılmaktadırlar. Cizre’nin mellelerinin çoğunluğu da bu hareketin sempatizanıdırlar. Şimdi, bu gerçekler ışığında kim inançlı insanlara saldırmaktadır? Hüda-Par-Hizbullah Cizre’de inançlı insanlara saldıran bir kontra örgütüdür. Kürt Özgürlük Hareketi'nin inançlı insanlara saldırısı olamaz. Böyle bir saldırıya herkesten önce bu hareket karşı çıkar.
Cizre’de devlet destekli İslam maskeli bir grup halka saldırmıştır. IŞİD ne kadar İslam ise bu saldıranlar da o kadar İslam’dır. IŞİD, başta Türkiye olmak üzere çeşitli devletlerin desteklediği bir örgüttür. Silahları da önemli oranda Türkiye’den gitmektedir. Hüda-Par, Kürt Özgürlük Hareketi'nin IŞİD’e karşı savaşını da PKK’nin İslam'a karşı savaşı gibi göstermektedir. Hatta ileri giderek "PKK İslam'a, yani IŞİD’e saldırdığı için ABD uçakları bombalıyor” diyorlar.
Cizre’de saldıran Hüda-Par’dır. Hizbulkontra demek daha uygundur. Çünkü hâlâ 1990’lı yılların pratiğini savunmaktadırlar. 1990’lı yıllarda devletin ve JİTEM’in kontrolünde PKK taraftarlarına saldırdığını bilmeyen yoktur. O pratik kontra pratiğidir. Devletin ajan pratiğinden de öte, tetikçi pratiğidir. Şimdi de Cizre’de yaşanan budur. AKP asayişi bu kontra faaliyetleriyle sağlamaya çalışmaktadır. Cizre’de inançlı insanlara saldıran Hüda-Par’ın sahip çıktığı kişiler çeteler ve kontralardır. Cizre’de Hüda-Par’ı protesto eden halktan kadınların önemli bölümün çarşaflı olması bile bu gerçeğin somut kanıtıdır. PKK, bırakalım dindarlara karşı olmayı, her inancın ve kültürün koruyucusudur. İslam'a saldırıya da, Hıristiyanlara saldırıya da, Alevi ve Êzîdîlere saldırıya da karşıdır. Batı'nın Ortadoğu'ya oryantalist ve pozitivist bakışına Kürt Özgürlük Hareketi karşıdır. Bu çerçevede Ortadoğu'nun kültür ve değerlerini Batı pozitivist ve oryantalist zihniyetine karşı en tutarlı savunan Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Kürt Halk Önderi "Sosyalizm İslam içinde vardır, Ortadoğu'da sosyalizmi bu inanç, kültür ve değerlerde de aramalıyız” diyerek İslam'ın kültürel ve demokratik değerlerine sahiplenilmesini istemiştir.
Hüda-Par’lıların çoğunluğu Kürt’tür, ama Kürtler arası bir çatışma yoktur. Devletler, sömürgeciler her zaman yerli halktan ajan ve işbirlikçi bulurlar; kontra bulurlar. Bunların halka saldırması Kürtler arası bir savaş olarak görülemez. İç dinamikle ilgili bir durum değildir. Böyle olsaydı Hüda-Par, Kürt Özgürlük Hareketi'nin demokratik ulus anlayışı içinde özgürce varlığını sürdürürdü. Hüda-Par bu saldırılarla Kürtlüğe sahiplenen değil, kültürel soykırımcı devletin ve onun hükümetinin çıkarları temelinde saldıran kontra konumundadır. Kobanê’de kendi şehrini savunanlarla dışarıdan gelip saldıran IŞİD’i aynı kefeye koyması bile Kürt ruhu ve duygusuna, hatta İslam kültürü ve duygusuna sahip olmadığının somut kanıtıdır.
AKP ve Hüda-Par yapımı
Bazı kişiler "çözüm sürecinin Kürt ayağında sorun olduğunu’ belirtiyorlar. Böylece sanki bir muhatap yokmuş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bunu yaratan, devlet ve AKP Hükümeti'dir. Bilindiği gibi Kürt Halk Önderi 2013 Newroz deklarasyonunu yayınladıktan sonra dört konferans yapılmasını önerdi. Bunlardan birincisi Amed’de Kürtler arası konferans oldu. Hüda-Par ve küçük bir çevre dışında Kürt grupları ve şahsiyetleri bu konferansa katıldı; orada taleplerini ortaya koydular. Yaklaşımlarını ortaya koydular. Bu konferansta alınan kararlar hâlâ geçerlidir. Daha sonra Ankara’da Türkiyeli demokrasi güçleriyle birlikte bir konferans yapıldı. Avrupa'da yine Kürtlerin, Türklerin, farklı inanç ve etnik toplulukların katıldığı bir konferans yapıldı. Tüm bu konferanslar olası bir çözüm sürecinde halkaların yaklaşımını ve taleplerini ortaklaştırma hedefliydi. Bunlar başarıyla sonuçlandı. Belki kurumlaşma ve süreklileştirmede eksiklikler yaşandı. Ama hâlâ oradan çıkan kararlar herkes için bağlayıcı niteliktedir.
Dördüncü konferans ise Kürt Ulusal Konferansı'dır. Bu, hâlâ gerçekleşmedi, ama çalışmalar sürmektedir.
Kürtlerde farklı gruplar var, çevreler var denilerek Kürt sorunun çözümünden kaçmak AKP için gerekçe olamaz. AKP ve yandaşları böyle gerekçeler ileri sürseler de bu kabul edilmemeli "çözeceksen çöz” denmelidir. Kaldı ki Kürt Halk Önderi farklı Kürt siyasi gruplarının temsilcileriyle görüşmek istiyor. Onları da sürece katmak istiyor. Ama çözüm süreci için adım atmayan, Kürt Halk Önderi'nin müzakere koşullarını ve özgür ilişkilenme koşullarını yaratmayan AKP Hükümeti ve Türk devletidir.
Sedat Laçiner ve benzeri kafada olanlar "PKK hâkimiyet kurmak istiyor, çatışma bundan çıkıyor” diyor. Bu da safsatadır. Türk devleti hâlâ benim hâkimiyetim var diyor. Her gün yüzlerce tutuklama yapıyor, öldürüyor. Bu gruplar esas hâkim benim deyip, tam bir faşist terör estiren devletle neden çatışmıyorlar? PKK hâkimiyet kurmak istiyor, çatışma bundan çıkıyor denilmesi hikâyedir. Sedat Laçiner’in teorileri hep soykırımcı, devlet ve Kürdistan’da faşist terörü estirme teorileridir. Bunlar yalandır. İsteyen Kürdistan’da örgütleniyor. Kürt Özgürlük Hareketi tekçi zihniyete sahip değildir. Demokratik karekterde olan herkes demokratik ulus içinde yer alır. Demokratik ulus zaten farklılıkları esas almaktadır. Herkes inancını ve kültürünü özgürce yaşayabilir. Demokratik ulus içinde yer alan ve demokratik karakterde olan herkesle Kürt Özgürlük Hareketi yan yana yaşayabilir. Aslında devlet "Ben hâkim olacağım” diyor. Hem de işgalci, kültürel soykırımcı ve yabancı bir güç olarak! Hüda-Par denen grup da zaten "Biz iktidara gelirsek herkes bizim gibi konuşacak, bizim gibi yaşayacak” diyor. Biz düzenimizi kuracağız'' diyor. Bu düzen de tek tipçidir. Kürt Özgürlük Hareketi'yse tüm farklılıkların özgürlüğünü yaşamasını kabul eden bir demokratik ulus ve demokratik sistem anlayışındadır. Klasik sosyalist anlayışta var olan proletarya diktatörlüğü ya da bir sınıf hâkimiyeti yaklaşımını reddetmiştir. Devlet dışı tüm toplulukların demokratik konfederal sisteminden söz etmektedir. Devlete, kapitalizme, tekelciliğe karşı olan her toplumsal kesimi demokratik konfederal sistemin içinde görmektedir. Buna her türlü farklı yaşam biçimi, inanç biçimi dahildir.
Şu/bu çatışması ya da hâkimiyet kurmanın getirdiği çatışmalardır denilmesi AKP’nin saldırılarının üstünü örtmektir. Hüda-Par’ı AKP saldırtmaktadır. Şu/bu derin gücün provokasyonu da değildir; açık bir Hüda-Par-AKP yapımı saldırıdır. Provokasyon kavramı yanlıştır. Ya da doğru kullanılmalıdır. Biz kullanılmasından yana değiliz. Kullanılsa da bunun Kürt sorunun çözümünü dayatması karşısında çözüm politikası olmayan AKP’nin provokasyonu olarak tanımlanabilir. Diğer her türlü değerlendirme AKP’nin bu oyununu saldırı konseptini örtmek anlamına gelir.
